Çoğumuzun çocukluktan aşina olduğu tekerlemeler, neşeli melodilerinin altına gizlenmiş karanlık hikayeler barındırır. Tıpkı 'Jack and Jill' gibi. Bir tepeye su getirmek için çıkan, ancak önce birinin düşüp diğerinin de peşinden yuvarlandığı bu basit anlatı, yönetmen Samuel Van Grinsven'in yeni filmi 'Went Up the Hill' için kasvetli bir ilham kaynağı oluyor. Film, bu tekerlemeyi yas, tamamlanmamış hesaplar ve sevgi üzerine minimalist ve bir o kadar da sarsıcı bir hayalet hikayesine dönüştürüyor.
Başrollerde, son dönemin en yetenekli oyuncularından Vicky Krieps ve 'Stranger Things' ile yıldızı parlayan Dacre Montgomery yer alıyor. İkili, canlandırdıkları Jack ve Jill karakterleriyle, kelimelerden çok mimiklere, beden diline ve hatta ses tonlarındaki milimetrik değişimlere dayalı, hipnotize edici performanslar sergiliyor. Çünkü Jack ve Jill, yalnızca metaforik olarak değil, fiziksel olarak da aynı hayaletin etkisi altındadır.
İki Beden, Tek Ruh: Ortak Bir Hayaletin Pençesinde
Hikaye, Jack'in (Dacre Montgomery), yıllardır görüşmediği annesi Elizabeth'in cenazesine davetsiz bir misafir olarak katılmasıyla başlıyor. Cenaze evinde onu, Elizabeth'in eşi Jill (Vicky Krieps) karşılar. Jill'in, Jack'in varlığından bile haberi yoktur. Bu gergin başlangıç, filmin temel dinamiğini oluşturur: Jack ve Jill'i birbirine bağlayan tek şey, ölen Elizabeth'tir. Ancak bu bağ, çok geçmeden doğaüstü bir hal alır.
Elizabeth'in ruhu, hem oğlu Jack'in hem de eşi Jill'in bedenini ele geçirmeye başlar. Bu durum, Krieps ve Montgomery için inanılmaz bir oyunculuk meydan okuması yaratıyor. İkili, sadece kendi karakterlerini değil, aynı zamanda Elizabeth'in bir yansımasını ve hatta birbirlerinin Elizabeth tarafından ele geçirilmiş hallerini canlandırıyor. Performanslarındaki bu ince uyum, filmin en güçlü yanı olarak öne çıkıyor.
Nexus Haber Değerlendirmesi: Geleneksel Korkunun Ötesinde
'Went Up the Hill' filmini 'korku' türüyle etiketlemek ona haksızlık olur. Film, ani ses efektleri veya 'jump-scare' sahneleri yerine, Joanna Hogg'un 'The Eternal Daughter' gibi yapımları andıran, keder ve pişmanlık duygularının ön planda olduğu psikolojik bir gerilim sunuyor. Atmosferin kendisi bir karakter gibi. Yeni Zelanda'nın nefes kesen ama bir o kadar da tekinsiz, monokrom manzaraları, karakterlerin içsel yalnızlığını ve sıkışmışlığını kusursuz bir şekilde yansıtıyor. Sinematografi, izleyiciyi adeta hikayenin içine hapsediyor.
Şeytanın Avukatı: Peki Film Kusursuz mu?
Her ne kadar oyunculuklar ve görsel anlatım büyüleyici olsa da, filmin duygusal etki konusunda bazı eksiklikleri olduğu söylenebilir. Hikaye, yasın en derin ve sarsıcı katmanlarına inmek yerine, zaman zaman mesafeli bir gözlemci gibi kalmayı tercih ediyor. Bu durum, bazı izleyiciler için hayal kırıklığı yaratabilir.
Referans metinde de belirtildiği gibi, film benzer temaları işleyen diğer yapıtların ulaştığı 'ifade derinliğinden' yoksun kalabiliyor ve duygusal olarak izleyiciyi daha fazla sarsma potansiyelini tam olarak kullanmıyor. Hikayenin sınırlı olay örgüsü, filmin bir kısa film olsaydı da aynı etkiyi yaratabileceği hissini doğurabiliyor.
Ancak bu eleştirel bakış, filmin başarısını gölgede bırakmıyor. 'Went Up the Hill', yasın insanları nasıl birleştirebileceğini ve aynı zamanda ayırabileceğini, paylaşılan bir acının nasıl doğaüstü bir deneyime dönüşebileceğini zarif bir dille sorguluyor. Gerçekten bir hayaletin olup olmamasından çok, karakterlerin bu 'hayalete' olan ihtiyacı filmin merkezine yerleşiyor.
Film Künyesi ve Teknik Detaylar
Avustralya ve Yeni Zelanda ortak yapımı olan filmin teknik ekibi ve oyuncu kadrosu oldukça dikkat çekici isimlerden oluşuyor.
Rol | İsim |
---|---|
Yönetmen | Samuel Van Grinsven |
Senaryo | Samuel Van Grinsven, Jory Anast |
Oyuncular | Dacre Montgomery, Vicky Krieps, Sarah Peirse |
Görüntü Yönetmeni | Tyson Perkins |
Müzik | Hanan Townshend |
Yapım | POP Film, Causeway Films |
Süre | 100 Dakika |
Bu haber metni, Variety'de yayınlanan orijinal incelemeden elde edilen bilgilerle zenginleştirilerek, Nexus Haber okurları için özgün bir bakış açısıyla hazırlanmıştır.