Sinema dünyasının en prestijli duraklarından biri olan Locarno Film Festivali, bu yıl oldukça provokatif ve görsel olarak çarpıcı bir yapıma ev sahipliği yapıyor. Güney Koreli yönetmen Syeyoung Park'ın, savaş sonrası birleşik bir Kore'de geçen distopik filmi “The Fin”, izleyiciyi hem rahatsız eden hem de sorgulatan bir deneyime davet ediyor. Film, sadece konusuyla değil, aynı zamanda yönetmenin 'ekranı kirletme' olarak tanımladığı benzersiz görsel estetiğiyle de dikkat çekiyor.
Öne Çıkanlar
- Pandemiden İlham Aldı: Film, COVID-19 dönemindeki maske zorunluluğu, sosyal mesafe ve bulaşma korkusunun yarattığı toplumsal yabancılaşmayı temel alıyor.
- Görsel 'Kirlilik': Yönetmen, bilerek dijital gren ve hareketli dokular kullanarak 'temiz' görüntülerden kaçınıyor ve bunu 'ekranı dokularla kirletmek' olarak tanımlıyor.
- Kapitalizm Eleştirisi: Filmde günümüz dünyasını 'çirkin kurumsal imajlarla dolu' bulan yönetmen, Starbucks veya McDonald's gibi hiçbir markaya, hatta cep telefonlarına bile yer vermiyor.
- Temel Soru: 'The Fin', izleyiciye şu soruyu sordurmayı hedefliyor: Kimin 'insan', kimin 'öteki' olduğuna nasıl ve kim karar veriyor?
Sıradan Distopyalara Meydan Okuyan Bir Dünya
“The Fin”, bizi gökyüzünün ve denizin kızıla boyandığı, savaş sonrası birleşik bir Kore'ye götürüyor. Bu apokaliptik dünyada toplum ikiye ayrılmış durumda: Hükümet tarafından ucuz iş gücü olarak sömürülen ve 'Omega' olarak adlandırılan mutasyona uğramış bir grup ve onları avlamakla görevli 'Omega İş Gücü' adındaki birim. Yönetmen Syeyoung Park, Locarno'da Variety'ye verdiği röportajda, günümüz Kore'sinin görsel kirliliğinden kaçınmak istediğini özellikle vurguluyor.
“Kore'nin şu anki halini sevmiyorum çünkü yürüdüğünüz her dakika bir Starbucks, McDonald’s veya 7-Eleven görüyorsunuz. Etraf çirkin, kurumsal imajlarla kirlenmiş durumda. 'The Fin'deki dünya ise zamandan koparılmış bir yer; arabalar yok, cep telefonları yok ve ekranı istila eden kapitalist logolar yok.”
Bu kasvetli dünyanın ortasında ise terk edilmiş bir binanın içindeki balık tutma havuzu, adeta bir vaha gibi parlıyor. Dışarıdaki siyah-beyaz ve monoton şehir hayatının aksine, bu havuz her rengin bir arada olduğu, coşkulu melodilerin çaldığı ve karakterlerin sadece 'rahatladığı' bir alan olarak tasvir ediliyor.
Pandeminin Hayaleti ve Yabancılaşma Teması
Filmin en derin katmanlarından biri, hepimizin hafızasında taze olan COVID-19 pandemisinin yarattığı psikolojik etki. Park, o dönemi şöyle hatırlatıyor: “Herkes maske takıyordu, birbirimizden iki metre uzaktaydık. Pandemi sırasında maskenizi çıkardığınızda, en yakın arkadaşlarınız ve aileniz bile birer yabancıya dönüşüyordu. Konuşma veya dokunma yoluyla bulaşma korkusu vardı.”
“The Fin”deki insanlar ve Omega'lar arasındaki keskin ayrım, tam da bu yabancılaşma ve 'öteki' korkusunu simgeliyor. Film, karakterler arasındaki mesafeli ilişkiler ve sürekli bir bağ kurma arayışıyla bu hissi perçinliyor. Yönetmen, izleyicinin bu ayrım çizgilerini sorgulamasını umuyor. Eğer bir izleyici filmi izledikten sonra “Omega ile insanı ayıran nedir?” diye düşünmeye başlarsa, filmin amacına ulaştığını belirtiyor.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
1. “The Fin” filminin konusu nedir?
Film, savaş sonrası birleşik bir Kore'de geçiyor. 'Omega' adlı mutasyona uğramış bir grup dışlanmışın, onları avlamak ve sömürmekle görevli bir hükümet birimiyle olan mücadelesini anlatıyor.
2. Yönetmen neden “kirli ekran” tekniğini kullanıyor?
Syeyoung Park, günümüzün 'temiz' ve pürüzsüz dijital görüntülerine bir tepki olarak, ekrana bilerek dijital gren, gürültü ve hareketli dokular ekliyor. Bu, filme ruhani ve hayaletimsi bir hava katarken, aynı zamanda izleyiciyi konfor alanından çıkarmayı amaçlıyor. Bu tekniği kullanırken Harmony Korine'in “Julien Donkey-Boy” filminden ilham aldığını belirtiyor.
3. Filmin pandemi ile bağlantısı nedir?
Film, COVID-19 pandemisinin getirdiği sosyal izolasyon, bulaşma korkusu ve insanlar arasındaki yabancılaşmayı ana temalarından biri olarak işliyor. İnsanlar ve Omega'lar arasındaki ayrım, pandemi döneminde yaşanan 'sağlıklı' ve 'potansiyel hasta' ayrımının bir yansıması olarak görülebilir.
4. Film nerede gösterime girdi ve kimler destekliyor?
“The Fin”, dünya prömiyerini İsviçre'deki Locarno Film Festivali'nin 'Geleceğin Yönetmenleri' bölümünde yaptı. Güney Kore (Seesaw Pictures) ve Almanya (Essential Produktion) ortak yapımı olan film, Katar'ın Doha Film Enstitüsü tarafından da destekleniyor.
Sonuç olarak “The Fin”, sadece distopik bir hikaye anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda modern dünyanın görsel kodlarını, toplumsal normlarını ve pandemi sonrası travmalarımızı cesur bir dille sorguluyor. Park'ın 'kirli' estetiği, izleyiciyi pasif bir gözlemci olmaktan çıkarıp, gördüklerini aktif olarak yeniden düşünmeye iten güçlü bir sanatsal araç olarak öne çıkıyor.
Bu haberin oluşturulmasında Variety'de yayınlanan orijinal makaledeki bilgilerden yararlanılmıştır.