Mercedes-Benz'in elektrikli araç serisinin amiral gemisi EQS'in 2021’de piyasaya sürülmesinden bu yana, Alman otomobil devi özellikle tasarım konusunda sert eleştirilere maruz kaldı. Tüketiciler, aerodinamik verimliliğe odaklanmış “yumurta” veya “jelibon” olarak adlandırılan bu akıcı tasarımların, markanın geleneksel lüks ve ihtişamından uzaklaştığını savundu. Şimdi ise Mercedes, bu tasarım dilini neden seçtiklerini ve gelecekte neden bu durumun değişeceğini resmi ağızdan açıklıyor.
Erken Kabul Döneminin İstekleri: Farklı Görünme Arzusu
Mercedes Teknoloji Şefi (CTO) Markus Schäfer, Avustralya merkezli WhichCar dergisine verdiği röportajda, EQS ve EQE'nin ultra aerodinamik hatlarını savundu. Schäfer’e göre, ilk dönem elektrikli araç benimseyicileri (early adopters), ICE (İçten Yanmalı Motor) modellerinden farklı olduklarını göstermek istiyorlardı.
Schäfer, durumu şu sözlerle özetledi: “Erken benimseyenler farklı olmak istedi. Elektrikli bir araba kullandıklarını göstermek istiyorlardı. Ancak şimdi ana akıma ve kitlesel benimsemeye giriyoruz ve müşteriler artık bir EV kullandıklarını göstermek istemiyorlar. Aktarma organı ne olursa olsun, aynı şekli istiyorlar.”
Bu açıklama, Mercedes'in stratejisindeki büyük değişimi gözler önüne seriyor. Geçmişte BMW gibi rakipler, elektrikli ve benzinli modellerini tasarımda büyük ölçüde birleştirirken, Mercedes bilinçli olarak bir ayrışma stratejisi izlemişti. BMW, Neue Klasse platformunun sunduğu yüksek hızlı dijital mimariyi (iX3 modeliyle tanıtılan dört 'süper beyin' kontrol ünitesi) mevcut tüm portföyüne hızla yayma taahhüdüyle, teknoloji entegrasyonunda ICE ve EV arasındaki ayrımı en aza indirgiyor. BMW’nin son yıllardaki radikal tasarım anlayışını terk ederek, gelecekteki modellerde ‘sessiz lüks’ ve ‘monolitik, temiz yüzeyler’ prensiplerine odaklanma kararı, bu stratejiyi pekiştiriyor. Bu teknoloji dönüşümü hakkında daha fazla bilgi için BMW iX3 Teknolojisinin Tüm Modellere Yayılması haberimize göz atabilirsiniz. Bu stratejik dönüşümün bir diğer somut örneği de lüks performans segmentinde yaşanıyor: Audi, merakla beklenen tam elektrikli RS6 Avant planını iptal ederek, yeni nesil ikonik vagonun V8 veya V6 destekli bir plug-in hibrit (PHEV) olacağını duyurdu. Bu karar, pazarın geleneksel sürüş dinamiklerine ve performansa olan güçlü talebini yansıtıyor. Audi RS6 Avant'ın elektrikli plandan plug-in hibrit çözüme geçişi hakkında daha fazla bilgiye **Nexus Haber** üzerinden ulaşabilirsiniz. Ancak pazar olgunlaştıkça, müşteri talebi de lüks ve tanıdık estetiğe geri dönüyor.
Tasarım Birleşiyor, Platformlar Ayrılıyor
Mercedes, bu yeni müşteri talebini karşılamak için tasarım dilini ICE muadilleriyle birleştirmeye başlıyor. Gelecek elektrikli CLA ve EQC modellerinin, benzinli versiyonlarına çok daha yakın bir görünüme sahip olacağı belirtiliyor. Benzer şekilde, gelecek yıl tanıtılacak tamamen elektrikli C-Serisi’nin de geleneksel sedan çizgilerinden çok sapmayacağı tahmin ediliyor.
Tasarım Şefinden Eleştirel Bakış: “10 Yıl Erken Çıktı”
Mercedes Tasarım Şefi Gorden Wagener de EQS'in satış performansının beklentilerin altında kalmasının nedenlerini daha önce defalarca dile getirmişti. Wagener, EQS’in tasarımını, satış performansının beklentilerin altında kalmasının temel nedenlerinden biri olarak görmüştü. Bu eleştiriler, sadece tasarımın değil, aynı zamanda elektrikli araçların geleneksel sürüş duygusunu kaybetmesi endişesini de yansıtıyor. Bu bağlamda, Mercedes'in performans kolu AMG, elektrikli gelecekte dahi "duygusal" bir deneyim sunmaya odaklanıyor. AMG CEO'su Michael Schiebe, markanın on yıllara dayanan içten yanmalı motor (ICE) tecrübesini tamamen elektrikli araçlara aktarabileceğine inanıyor. AMG, V8 motor sesini taklit etmek amacıyla müzik endüstrisinden ses mühendisleriyle birlikte çalışarak, hatta simüle edilmiş vites geçişlerinin bile takdir edileceğine güveniyor. Schiebe, bu stratejiyi şu sözlerle özetliyor: “Araca bindiğinizde, elektrikli olmasına rağmen araçtan geri bildirim almanız için 'çok duygusal' olduğundan emin olmalıyız, çünkü müşterilerimiz arabalarında en çok bunu seviyorlar.”
AMG'nin bu adımları, tamamen elektrikli spor otomobillerin benzinli motorların sunduğu karakteri ve duyguyu yakalayıp yakalayamayacağına dair süregelen tartışmalara bir yanıt niteliğinde. Marka, AMG.EA platformu üzerinde geliştirdiği yeni nesil elektrikli araçlarla, sürücü ile araç arasındaki özel mekanik bağı elektrikli bir bağlama taşımayı hedefliyor. Mercedes-AMG'nin duygusal elektrikli spor otomobil vizyonu ve hibrit/tamamen elektrikli stratejileri hakkında daha fazla detaya Nexus Haber üzerinden ulaşabilirsiniz.
Bu hızlı entegrasyon süreci, BMW'nin hem içten yanmalı motorlu (ICE) hem de elektrikli araçlarının teknolojik olarak zirvede kalmasını sağlamayı amaçlıyor. Bu stratejiye paralel olarak BMW, Neue Klasse mimarisinin getirdiği dört 'süper beyin' kontrol ünitesinden biri olan ‘Heart of Joy’ teknolojisini kullanarak, elektrikli araçlarının dinamik yeteneklerini tamamen yeni bir seviyeye taşıyor. Bu teknoloji, 20 kat daha hızlı hesaplama gücü sayesinde şasi, sürüş ve güç aktarma organı kontrollerini daha önce hiç görülmemiş bir hassasiyetle yönetmeyi amaçlıyor. Bu ileri performans vizyonu ve BMW'nin elektrikli spor otomobil geleceği hakkında detaylı bilgi için BMW'nin elektrikli spor otomobil vizyonu ve Heart of Joy teknolojisi haberimize göz atabilirsiniz. Bu strateji, BMW'nin yazılım yeteneklerinin sadece elektrikli geleceğe değil, aynı zamanda mevcut pazara da rekabetçi bir avantaj getirmesini sağlayacak kilit bir adımdır. Örneğin, BMW, iX3 modelinin iç mekanını tasarlarken kapsamlı kullanıcı geri bildirimlerini incelemiş ve kullanıcıların geleneksel ses seviyesi düğmesini kullanmaktan keyif aldığını tespit ederek bu tür temel fiziksel kontrolleri korumuştur. Otomotiv sektöründeki bu sadeleştirme felsefesine rağmen, BMW'nin ses kontrol düğmesi gibi temel fiziksel kontrolleri koruma kararı, Hyundai ve Mercedes-Benz gibi rakiplerin de benzer şekilde fiziksel düğmelere geri dönme eğilimini destekliyor. Ayrıca, Euro NCAP gibi düzenleyici kurumların 2026'dan itibaren fiziksel kontrol eksikliği olan araçların güvenlik derecelendirmelerini olumsuz etkileyecek yeni kurallar getirecek olması da bu dengeli yaklaşımın ne kadar kritik olduğunu gösteriyor.