Modern otomobil tasarımının en çok konuşulan unsurlarından biri şüphesiz aydınlatma. Ancak iç mekan felsefeleri ve ekran entegrasyonu gibi konular da en az aydınlatma tasarımları kadar otomotiv dünyasının gündemini meşgul ediyor. Bölünmüş far gruplarından aydınlatmalı logolara ve son yılların trendi haline gelen ışık barlarına kadar pek çok yenilikle karşılaşıyoruz. Ancak bu akıma herkesin aynı gözle baktığı söylenemez.
Bu bağlamda, Volkswagen'in son yıllarda dijitalleşme adına attığı adımlarla, özellikle araç içi fonksiyonların büyük ekranlara sıkıştırılması ve dokunmatik yüzeylere taşınması gibi yeniliklerle yoğun eleştiriler aldığını hatırlatmakta fayda var. Marka, geleneksel yöntemlere dönüş sinyalleri vererek kullanıcı deneyiminin tasarım estetiği kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Hyundai'nin Kore Tasarım Merkezi Başkanı Simon Loasby, İngiliz Car Magazine'e verdiği röportajda, otomotiv dünyasında giderek popülerleşen ışık barı tasarımlarına yönelik rahatsızlığını açıkça dile getirdi ve sözlerini esirgemedi.
Loasby, "Işık barlarını ne zaman bırakmamız gerekiyor? Bu neredeyse bir dönemin sonu gibi. Grandeur, Kona ve Sonata ile bunu yaptık ama şimdi 'arkadaşlar, yeterince gördüm' diyorum," ifadelerini kullandı.
Bu açıklama, Loasby'nin bizzat yönettiği bir markanın mevcut tasarım dilini eleştirmesi açısından büyük önem taşıyor. Ironik bir şekilde, Hyundai şu anda ABD pazarında Elantra, Ioniq 6, Kona ve Sonata gibi birçok modelinde ışık barlarını kullanıyor. Hatta yeni tanıtılan Ioniq 9, geleneksel bir ışık barına sahip olmasa da, bagaj kapağını tamamen saran aydınlatma öğeleriyle bu akımın ruhunu taşıyor.
Tasarım ve Pazarlama Arasındaki Gerilim
Bir yandan markanın tasarım liderinin bu denli keskin bir görüş belirtmesi, diğer yandan Hyundai'nin son konsepti olan 'Three Concept'in yine aydınlatma odaklı tasarımlara işaret etmesi, tasarım vizyonu ile pazar gerçeklikleri arasındaki potansiyel gerilimi gözler önüne seriyor. Bu bağlamda, Uluslararası Otomobil Fuarı (IAA Mobility) Münih'te sahne alan Hyundai Concept Three, markanın gelecekteki daha küçük Ioniq modellerine dair bir ön izleme niteliği taşıyor. Fütüristik tasarımıyla efsanevi Veloster'ın ruhunu barındıran bu konsept, piyasayı adeta saran crossover çılgınlığına meydan okuyarak ferahlatıcı bir hatchback olarak karşımıza çıkıyor. Işık barları, özellikle elektrikli araçlarda marka kimliğini vurgulamak ve modern bir görünüm sunmak adına tercih edilen popüler bir çözüm haline gelmişti. Peki, Loasby'nin bu yorumları, sektördeki genel bir doygunluğun ve yeni bir değişim rüzgarının habercisi mi?
Bu bağlamda, otomotiv sektöründeki tasarım tartışmaları sadece aydınlatmayla sınırlı kalmıyor. Mercedes-Benz’in baş tasarımcısı Gorden Wagener de BMW ve Audi’nin iç mekan yaklaşımlarını sert sözlerle eleştirerek sektöre damga vurdu. Wagener, özellikle BMW iX3 modelinde sunulan ve ön cama yansıyan "Panoramic Vision" teknolojisinin okunmasının zor olduğunu ve dikkat dağıtıcı bulduğunu belirtti. Audi'nin Concept C modelinin iç mekanını ise "1995 yılında tasarlanmış gibi" ve "çok az teknolojiye sahip" olmakla itham etti. Bu tür üst düzey eleştiriler, markaların tasarım felsefeleri arasındaki derin ayrılıkları ve dijitalleşen iç mekan deneyimleri konusundaki farklı yaklaşımları gözler önüne seriyor. Mercedes tasarım şefinin bu çarpıcı eleştirileri hakkında daha fazla bilgi için Nexus Haber içeriğimize göz atabilirsiniz.
Benzer bir "tasarım mı, kullanıcı deneyimi mi" ikilemi, Volkswagen cephesinde gövdeyle bütünleşik, gömme kapı kolları konusunda yaşanıyor. Volkswagen CEO'su Thomas Schäfer, bu estetik tasarımların "kullanımının korkunç" olduğunu açıkça itiraf etti. Schäfer, müşteri memnuniyetinin aerodinamik avantajlardan daha ağır bastığını vurgulayarak, "İnsanların istediğini veriyoruz. Çok araştırıyor, müşterilerden, bayilerden, medyadan geri bildirim alıyor ve bunu ciddiye alıyoruz" ifadelerini kullandı. Nitekim, ID.4 gibi modellerde elektronik serbest bırakma mekanizmalı bu kollar, yetersiz su yalıtımı nedeniyle geri çağırmalara ve hatta üretimin durdurulmasına yol açmıştı. J.D. Power araştırmasına göre de bu tür kapı kolları, müşterilerin en sık bildirdiği sorunlar arasında yer alıyor ve Çin'de yasaklanması dahi gündemde. Bu durum, sadece aydınlatma değil, otomobilin temel kullanım fonksiyonlarının bile tasarım trendleri ile pratiklik arasında bir denge bulmak zorunda olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Volkswagen'in gömme kapı kolları stratejisindeki bu geri dönüş hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Işık Barları, Krom Detayların Kaderini mi Paylaşacak?
Loasby, ışık barlarının popülaritesinin azalabileceğine dair ipuçları vererek, "Sanırım aydınlatma açısından yolculuğun neredeyse sonundayız. Bu neredeyse krom gibi. Daha sonra müşteriler için mantıksal ve duygusal olarak neyin anlamlı olduğunu sormamız gerekecek," dedi.
Bu benzetme, otomotiv tasarımında döngüsel trendlerin varlığına dikkat çekiyor. Bir dönem lüks ve modernliğin simgesi olan krom detaylar, zamanla yerini daha minimalist ve entegre çözümlere bırakmıştı. Loasby'ye göre ışık barları da benzer bir evrim geçirebilir. Nitekim, Volkswagen'in ID.2 Polo gibi gelecek modellerinde geleneksel kapı kollarına dönüş sinyalleri vermesi de, müşteri geri bildirimlerinin ve pratik kullanımın tasarım estetiğinin önüne geçmeye başladığının önemli bir göstergesi olarak bu dönüşüme paralel bir örnek teşkil ediyor.
Nexus Haber Yorumu: Tasarımın Geleceği ve Müşteri Beklentileri
Simon Loasby'nin açıklamaları, otomotiv dünyasında tasarım dilinin sürekli evrildiğini gösteriyor. Her trendin bir başlangıcı ve sonu vardır. Işık barlarının, özellikle LED teknolojisinin gelişimiyle birlikte, araçlara fütüristik bir hava kattığı ve marka kimliğini güçlendirdiği yadsınamaz. Ancak her trendde olduğu gibi, aşırıya kaçmak veya sürekli tekrar etmek, zamanla doygunluğa yol açabilir. Hyundai gibi öncü bir markanın tasarım şefinin bu eleştirisi, markaların 'mantıksal' ve 'duygusal' anlamda müşteriye gerçekten ne kattığını yeniden sorgulaması gerektiğini vurguluyor. Gelecekte, belki de daha entegre, daha fonksiyonel ve daha az gösterişli aydınlatma çözümleri görebiliriz.
Hyundai, kuşkusuz benzersiz aydınlatma tasarımı konusunda öncülerden biri. Şirket, Ioniq 5'te tanıttığı "8-bit" piksel farlarını daha sonra Ioniq 6, Ioniq 9 gibi diğer elektrikli araçlarına ve hatta Palisade gibi benzinli SUV'lara da taşıyarak kendine özgü bir kimlik yaratmıştı. Ancak Loasby'nin sözleri dikkate alınırsa, ışık barları gibi bazı unsurların geçmişte kalması, yeni ve taze tasarım yaklaşımlarına kapı aralayabilir.
Bu yeni vizyonun somut bir örneği olarak, Concept Three, Tungsten Gri rengi ve ön ile arka kısımlarındaki sayısız aydınlatmalı piksel detaylarıyla Ioniq ailesine kusursuzca uyum sağlıyor. Agresif burun tasarımı, büyük boyutlu difüzör ve fonksiyonel yan havalandırmalar, araca ciddi bir performans enerjisi katıyor. İç mekana gelindiğinde ise, Ayışığı Sarısı (Moonbeam Yellow) rengindeki kabin, adeta bir video oyunundan fırlamış gibi oynak ve neşeli bir atmosfer sunuyor. Aracın dört bir yanına dağılmış 'Mr. Pix' figürleri de bu eğlenceli ambiyansı tamamlıyor. Ayrıca, 4.288 milimetre uzunluğunda ve 2.722 milimetre gibi cömert bir dingil mesafesine sahip olan Concept Three, kompakt dış boyutlarına rağmen adanmış bir elektrikli araç platformunun avantajlarını kullanarak geniş bir iç hacim vadediyor. Bu özellikler, markanın gelecekteki elektrikli vizyonunda sadece estetiğe değil, aynı zamanda yaşam alanına ve kullanıcı deneyimine de önem verdiğini gösteriyor.
Otomotiv dünyası, tasarımcıların sürekli olarak yenilik peşinde koştuğu, ancak aynı zamanda pazarın ve tüketicinin dinamik beklentilerine cevap vermesi gereken karmaşık bir alan. Simon Loasby'nin bu radikal çıkışı, önümüzdeki yıllarda otomobil tasarımlarında nasıl bir değişim yaşanabileceğinin önemli bir sinyali olabilir.
Kaynak: Motor1.com