Ford'un Almanya Operasyonlarında Büyük Kriz: Elektrikli Araç Talebi 1.000 Kişinin İşine Mal Oldu

Haber Merkezi

17 September 2025, 10:07 tarihinde yayınlandı

Ford Almanya'da 1.000 Kişiyi İşten Çıkarıyor: Elektrikli Araç Satışlarındaki Yavaşlama Avrupa Stratejisini Zorluyor
```html

Otomotiv devi Ford, Avrupa'daki elektrikli araç (EV) satışlarında yaşanan yavaşlama nedeniyle Almanya'nın Köln kentindeki fabrikasında 1.000 kadar çalışanı işten çıkaracağını duyurdu. Bu kararın, 2026 yılından itibaren fabrikanın üretimini iki vardiyadan tek vardiyaya düşürmesiyle hayata geçmesi bekleniyor. Bu hamle, Ford'un Avrupa pazarındaki zorlu rekabet ve değişen tüketici tercihleri karşısında aldığı radikal önlemlerin en yenisi olarak dikkat çekiyor. Otomotiv endüstrisi genelinde yaşanan bu yavaşlama, Ford'un aldığı bu kararı daha geniş bir bağlama oturtuyor. Nitekim, birçok üretici planlanan elektrikli araç (EV) projelerini askıya alırken, **Volkswagen'in merakla beklenen dokuzuncu nesil elektrikli Golf modelinin piyasaya sürülmesinde fabrika modernizasyon maliyetlerinin beklenenden çok yüksek çıkması nedeniyle dokuz aylık bir gecikme yaşanacağı iddiaları da bu duruma en yeni örneklerden biri olarak öne çıkıyor. Tüm detaylar için Volkswagen Elektrikli Golf Gecikme: Fabrika Maliyeti ve Wolfsburg Üretimi haberimizi inceleyebilirsiniz.** Stellantis'in Kuzey Amerika'da tam boyutlu bataryalı elektrikli kamyonetlere olan talebin yavaşlaması gerekçesiyle tam elektrikli Ram 1500 REV projesini resmen iptal etmesi ve yerine menzili uzatılmış elektrikli (REEV) Ramcharger modelini 'yeni Ram 1500 REV' olarak yeniden markalaştırması bu duruma en güncel örneklerden biri. Bu stratejik dönüşüm hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ram Elektrikli Kamyonet Projesi İptal Edildi, Hibrit Ramcharger REV Oldu başlıklı haberimizi okuyabilirsiniz. Ayrıca son iddialar Audi'nin merakla beklenen elektrikli RS6 E-Tron projesini bile iptal ettiğini gösteriyor. Bu durum, elektrikli pazarın beklentilerin altında kalmasının yalnızca Ford'a özgü olmadığını ortaya koyuyor. Nitekim, Audi de üç yıl önce 2032 yılına kadar içten yanmalı motorları tamamen bırakıp sadece elektrikli araç satma iddialı hedefini açıklamış olsa da, bu hedefte önemli bir esneklik yaşadı ve içten yanmalı motorlu araç satışlarına “yedi, sekiz, belki on yıl daha” devam edeceğini duyurdu. **Audi’nin elektrikli araç stratejisi ve içten yanmalı motorlara yönelik bu esnek tutumu hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.** Bu stratejik esneklik, başlangıçta 2030'a kadar tamamen elektrikli olmayı hedefleyen Mercedes-Benz'in de pazar gerçekleri karşısında hedeflerini gözden geçirerek içten yanmalı motorların üretimini 2030'lu yılların ortalarına kadar sürdürme kararıyla paralellik gösteriyor. Öte yandan, Volvo CEO'su Hakan Samuelsson gibi bazı sektör liderleri, başlangıçta 2035 yılına gelindiğinde tüm yeni otomobillerin tamamen elektrikli olacağına dair iddialı bir kehanette bulunsa da, şirketin 2030 için belirlediği sadece EV satışı hedefini terk ederek, on yılın sonunda satışlarının yüzde 90 ila 100'ünü şarj edilebilir hibrit ve tamamen elektrikli araçların oluşturmasını hedeflediğini duyurdu. Nitekim, yılın ilk sekiz ayında Volvo, içten yanmalı motoru olmayan sadece 90.326 adet araç satışı gerçekleştirirken, bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24'lük devasa bir düşüşe işaret ediyor. Şarj edilebilir hibritler de yüzde bir düşüşle 107.380 adede gerilerken, sadece benzinli ve hafif hibrit modeller yüzde yedi düşüşle 253.376 adet sattı. Genel olarak, Volvo'nun bu yıl toplam teslimatları yüzde 10 düşüşle 498.464 adette kaldı. Bu gelişmeler ve Audi'nin elektrikli geleceğe yönelik esnek tutumu hakkında daha fazla bilgi için Audi Elektrikli Gelecek: Esnek Tutum ve 2035 AB Yasağı haberimize göz atabilirsiniz. Elektrikli araç pazarındaki bu genel eğilim hakkında daha fazla bilgi edinmek için Audi RS6 E-Tron iptal iddiaları ve elektrikli pazarın sallanması başlıklı haberimizi okuyabilirsiniz.

Şirketin geçen yıl başlattığı daha geniş kapsamlı maliyet düşürme stratejisinin bir parçası olan bu işten çıkarmalar, daha önce yaşanan protestolara ve fabrikanın tarihinde ilk kez greve gitmesine rağmen geliyor. Çalışanlar ilk tedbirleri isteksizce kabul etmiş olsa da, bu yeni dalga, 2027 sonuna kadar planlanan 2.900 işten çıkarmaya ek olarak gerçekleşiyor. Azaltmaların büyük çoğunluğunun idari ve geliştirme rollerini etkileyeceği belirtilirken, Ford bu işten çıkarmaların gönüllülük esasına dayalı olarak kıdem tazminatı veya kısmi emeklilik seçenekleriyle yapılacağını açıkladı.

Ford sözcüsü, Motor1 Almanya'ya yaptığı açıklamada, "Çalışanlarımız üzerindeki etkisinin farkındayız ve onları desteklemek için mümkün olan her şeyi yapacağız" ifadelerini kullandı. Bu açıklamalar, şirketin aldığı kararın zorlayıcı doğasını gözler önüne seriyor. İlk işten çıkarmaların Ocak ayında başlamasıyla, Köln fabrikasındaki iş gücü sayısı yaklaşık 7.600'e düşecek. Geçtiğimiz 2010'lu yılların sonlarında fabrikada yaklaşık 20.000 kişi istihdam edildiği düşünüldüğünde, bu rakam ciddi bir küçülmeyi işaret ediyor.

Avrupa Pazarında Ford İçin Zorlu Dönem

Ford'un elektrikli SUV'lara geçiş stratejisi, Avrupa'da beklentilerin altında kaldı. Bir zamanlar popüler olan Fiesta ve Focus gibi modellerin yerini Explorer ve Capri gibi elektrikli SUV'ların alması, kıtadaki tüketiciler tarafından tam olarak benimsenmedi. Almanya'da 2024 yılında yeni araç tescilleri bir önceki yıla göre %14,3 oranında düşüş yaşarken, Ford'un pazar payı son on yılda %7'den %3'ün altına geriledi ve ancak %4,5'e mütevazı bir geri dönüş sağlayabildi.

Ford'un Almanya Pazarındaki Değişimi

Pazar Payı Değişimi:

  • Geçmişte: Yaklaşık %7
  • Düşüş Sonrası: %3'ün Altına
  • Güncel (Mütevazı Geri Dönüş): %4,5

Yeni Araç Tescilleri (Almanya, 2024):

  • Bir Önceki Yıla Göre Düşüş: %14,3

Bu zorluklar yalnızca Ford'a özgü değil; bir zamanlar sektörün baskın gücü olan Volkswagen Golf'ün de üretimi 2015'teki bir milyon adetten geçen yıl 300.000 adedin biraz üzerine gerilerken, bu yıl 250.000'e düşmesi bekleniyor. Hatta Golf'ün bu düşüşünde, crossover modeli T-Roc'un hatchback ve station wagon satışlarını 'yamyamlaştırması' da önemli bir etken olarak gösteriliyor. Bu durum, yalnızca Ford için değil, genel olarak Avrupa otomotiv sektörü için de elektrikli araçlara geçişin kolay olmayacağını gösteriyor. Tüketicilerin yüksek EV fiyatları, sınırlı şarj altyapısı ve menzil endişeleri gibi faktörler nedeniyle elektrikli araçlara temkinli yaklaşması, üreticileri zorluyor. Avrupa hükümetlerinin EV teşviklerini azaltması da bu yavaşlamanın önemli bir nedeni olarak gösteriliyor. Şeytanın avukatı olmak gerekirse, Ford'un agresif bir şekilde elektrikli SUV'lara yönelmesi, geleneksel ve daha uygun fiyatlı modellerin boşluğunu dolduramamış olabilir. Bu, pazarın henüz tam olarak elektrikli dönüşüme hazır olmadığı veya farklı segmentlerdeki talebin göz ardı edildiği eleştirilerini beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, küresel otomotiv endüstrisinin Avrupa Birliği'nin (AB) 2035 yılı itibarıyla içten yanmalı motorlu (ICE) araçların satışını yasaklama kararına karşı derin bir endişe içinde olduğu gözlemleniyor. BMW ve Mercedes-Benz gibi sektörün önde gelen markaları, bu kararın potansiyel yıkıcı etkileri konusunda sert uyarılarda bulunurken, pazarın mevcut gerçekleriyle uyumsuzluğuna dikkat çekiyor. AB'deki toplam araç satışlarının yalnızca %15.6'sını bataryalı elektrikli araçların oluşturması da bu tablonun somut bir göstergesi. **Birleşik Krallık ve İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre'den oluşan Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkeleri dahil edildiğinde ise bu oran %17.4'e yükseliyor.** Bu gelişmeler ışığında, Lamborghini'nin tamamen elektrikli modelinin gelişini 2029'a ertelemesi, Audi'nin içten yanmalı motor üretimini en az 10 yıl daha sürdüreceğini açıklaması ve Mercedes-Benz'in daha önce belirlediği 2030 yılına kadar tamamen elektrikli olma hedeflerinden geri adım atarak içten yanmalı motorların üretimini 2030'lu yılların ortalarına kadar sürdüreceğini açıklaması gibi adımlar, sektördeki genel elektrikli araç geçiş yavaşlamasını ve yeniden değerlendirme sürecini net bir şekilde ortaya koyuyor. Hatta Ram CEO'su Tim Kuniskis'in V-8 motorunu seriden çıkarmanın bir hata olduğunu açıkça itiraf ederek, "Hata yaptık" ifadesini kullanması ve sevilen Hemi V-8 motorunun 1500 pickup modellerine geri getirilmesi de içten yanmalı motorlara olan talebin hala güçlü olduğunu gösteriyor. Ayrıca Nissan'ın üçüncü nesil E-Power hibrit sistemi için geliştirdiği yeni motoruyla termal verimlilikte iddialı başarılara imza atması da hibrit teknolojilerinin gelişim potansiyelini gözler önüne seriyor. Bu genel eğilimi pekiştiren bir başka gelişme ise Toyota’nın efsanevi 4A-GE kodlu dört silindirli motorunu yıllar sonra modern üretim teknikleriyle yeniden üretme kararı alması oldu. Bu tür gelişmeler, elektrikli dönüşümün sanıldığı kadar hızlı ilerlemediğini ve markaların hibrit veya içten yanmalı motorlu araçlara olan bağlılıklarını sürdürdüklerini ortaya koyuyor. Bu bağlamda, Audi CEO'su Gernot Döllner'in elektrikli araçlara olan sarsılmaz inancına rağmen, şirketinin içten yanmalı motor satışlarını uzatma kararı alması dikkat çekiyor. Döllner, elektrikli araçların karbon emisyonlarını azaltmada en etkili teknoloji olduğuna inanıyor ve AB'nin 2035 içten yanmalı motor yasağını açıkça destekliyor. Alman iş dergisi Wirtschaftswoche'ye verdiği röportajda, bu yasağın gevşetilmesi çağrılarını 'verimsiz' olarak nitelendirerek, üreticiler ve düzenleyiciler arasındaki sürekli belirsizliğin 'müşterileri tedirgin ettiğini' vurguladı. Döllner'in elektrikli araçlara olan inancı sadece çevresel kaygılarla sınırlı değil;

'Önümüzdeki yıllarda ulaştırmada CO₂ emisyonlarını azaltma konusunda elektrikli otomobilden daha iyi bir teknoloji bilmiyorum. Ama iklim koruması dışında bile, elektrikli otomobil basitçe daha iyi bir teknolojidir.'
sözleri bu duruşu net bir şekilde ortaya koyuyor. Öte yandan, Volvo CEO'su Hakan Samuelsson gibi bazı sektör liderleri, 2035 yılına gelindiğinde tüm yeni otomobillerin tamamen elektrikli olacağına ve maliyetlerinin düşeceğine inanıyor. Bu farklı görüşler, sektördeki belirsizliğin bir parçası olarak öne çıkıyor. Elektrikli araç pazarındaki bu gelişmeler ve markaların strateji değişiklikleri hakkında daha fazla bilgi için elektrikli pazarın sallanması ve sektörün geleceği konulu haberimize göz atabilirsiniz.

Amerika Pazarındaki Başarı ve Farklı Stratejiler

Avrupa'daki zorlukların aksine, Ford'un ABD stratejisi güçlü kalmaya devam ediyor. Şirket, 2024 yılında 2.08 milyon araç satarak, bir önceki yıla göre %4,2'lik bir artış ve 2019'dan bu yana en iyi performansını kaydetti. ABD'de elektrikli ve hibrit modeller belirli bir ivme kazanırken, F-150 pikap kamyonet modeli uzun süredir en çok satanlar listesindeki yerini koruyor. Ancak tam elektrikli kamyonet segmentinde ise talebin beklentilerin altında kalabildiği, Ram'in tam elektrikli 1500 REV projesini Kuzey Amerika'daki yavaşlayan talepler nedeniyle iptal etmesiyle ortaya çıktı. Bu durum, farklı coğrafyalarda farklı tüketici beklentilerinin ve pazar dinamiklerinin olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Ford'un Avrupa'daki Geleceği: Yeniden Yapılanma mı, Stratejik Hata mı?

Bu işten çıkarmalar, Ford'un Avrupa'daki varlığını ve stratejisini yeniden gözden geçirmesi gerektiğine dair önemli bir işaret. Şirket, 100. yıl dönümünü kutlamasından sadece bir ay sonra böyle kritik bir karar alarak, gelecekteki büyüme ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için maliyetleri düşürmeye ve operasyonel verimliliği artırmaya odaklandığını gösteriyor. Ancak bu kararların uzun vadede çalışan motivasyonu ve marka algısı üzerinde nasıl bir etki yaratacağı merak konusu. Elektrikli araçlara geçişin tüm otomotiv endüstrisi için bir zorunluluk olduğu bir dönemde, Ford'un Avrupa'daki bu yavaşlamayı nasıl aşacağı ve rekabetçi kalmayı nasıl başaracağı kritik önem taşıyor. Nitekim, otomotiv dünyasında tam elektrikli dönüşümün sanıldığı kadar hızlı ilerlemediği, Audi, Porsche ve McLaren gibi birçok markanın elektrikli araç hedeflerini gözden geçirdiği veya daha temkinli yaklaştığı bir dönemdeyiz. Hatta Pagani ve Koenigsegg gibi ultra lüks markaların müşterilerinin elektrikli süper otomobillere ilgi göstermediğini açıkça belirtmesi, Ferrari'nin ikinci EV modelini 'sıfır talep' nedeniyle ertelemesi ve McLaren'ın bile tam elektrikli bir model piyasaya sürmek için acele etmediğini vurgulaması, üst düzey alıcıların pahalı elektrikli araçlardan uzaklaştığını gösteriyor. Mercedes-Benz'in 2030 yılına kadar tamamen elektrikli olma hedeflerinden geri adım atarak içten yanmalı motor üretimini 2030'lu yılların ortalarına kadar sürdüreceğini açıklaması ve Toyota'nın hibritlere öncelik veren 'çoklu yol' stratejisinin dünya genelinde elektrikli araç talebinin yavaşlamasıyla giderek daha fazla haklılık kazanması gibi gelişmeler de bu duruma örnek teşkil ediyor. Menzil artırıcı elektrikli araçların (REEV) ise bu geçiş sürecinde kritik bir köprü görevi görmesi bekleniyor. Nitekim, Audi'nin geçtiğimiz yıl elektrikli araç teslimatları %7,8 düşüşle 164.480 adede gerilerken, markanın toplam teslimatlarındaki elektrikli araç payı sadece %9,7 seviyesinde kalmıştı. Bu durum, içten yanmalı motorlardan elde edilen yüksek kar marjlarının, şirketin gelecekteki elektrikli araç yatırımlarını finanse etmek için hala hayati bir kaldıraç görevi gördüğünü açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca, Audi'nin 1976'dan bu yana performansıyla efsaneleşmiş sıralı beş silindirli motorunun üretimini sonlandırma kararı da, sıkılaşan Euro 7 emisyon düzenlemeleri ve RS3 gibi modellerin satış rakamlarının motor için gerekli mühendislik ve maliyet yatırımını haklı çıkaracak düzeyde olmamasını bu kararın arkasındaki nedenler olarak gösterdi. Bu sembolik motorun son temsilcisi RS3'ün de yaklaşık iki yıl içinde üretim bantlarından ayrılması bekleniyor. **Nitekim, Volkswagen'in yeni nesil elektrikli Golf'te kullanacağı, öncelikli olarak elektrikli otomobiller için tasarlanmış Ölçeklenebilir Sistemler Platformu (SSP) mimarisinin, menzil artırıcı jeneratörler olarak içten yanmalı motorları da barındırabileceği belirtiliyor. Bu esnek platform yaklaşımı, sektördeki belirsizliklere karşı önemli bir stratejik cevap olarak görülebilir.** Hatta Ram CEO'su Tim Kuniskis'in V-8 motorunu seriden çıkarmanın bir hata olduğunu açıkça itiraf ederek, "Hata yaptık" ifadesini kullanması ve sevilen Hemi V-8 motorunun 1500 pickup modellerine geri getirilmesi de içten yanmalı motorlara olan talebin hala güçlü olduğunu gösteriyor. Ayrıca Ford Mustang'in tamamen elektrikli bir versiyonunu yakın zamanda üretmeme ve benzinli Mustang üretimini 2030'lu yıllara kadar sürdürme kararı, geleneksel performans araçlarına olan talebin devam ettiğini gösteren önemli bir örnek teşkil ediyor. Mercedes-Benz'in AMG için tamamen yeni bir V8 motoru duyurması ve markanın efsanevi V-12 motorların üretimini bir süre daha sürdüreceğini açıklaması da içten yanmalı motorlara olan talebin özellikle belirli segmentlerde hala güçlü olduğunu gösteriyor. Diğer yandan, BMW Yönetim Kurulu Başkanı Oliver Zipse'nin ifade ettiği gibi, markanın elektrikli ve içten yanmalı motorlu M3 versiyonlarını sürdürecek olması ve i3'ün ilk elektrikli 3 Serisi varyantı olup ardından benzinli motorlu modellerin geleceği yönündeki 'çift yönlü yol haritası', markanın elektrikli dönüşüme hız verirken, geleneksel içten yanmalı motorlu araçlara olan talebi de göz ardı etmediğini gösteriyor. Ayrıca BMW'nin Neue Klasse platformunu kullanan yeni elektrikli amiral gemisi iX3'ü (yaklaşık 640 km menzil, 400 kilovata kadar şarj hızıyla 10 dakikada yaklaşık 370 km menzil) ve yeni nesil elektrikli 3 Serisi olarak konumlandırılan i3 modelini tanıtmaya hazırlanması, 'yazılım tanımlı araç (SDV) mimarisi', 'Süper Beyinler' konsepti, ön camın dibine uzanan geniş ekran ve 'Panoramik iDrive' gibi devrim niteliğinde yeniliklerle geleceği ve markanın 2027 yılı sonuna kadar 40 yeni veya güncellenmiş model piyasaya sürme hedefi, markanın ürün gamını sürekli yenileme ve genişletme stratejisinin bir yansıması olarak öne çıkıyor. Mercedes-AMG'nin ise tamamen içten yanmalı motorlu, safkan pist odaklı özel üretim modeller sunması, pazarın farklı ihtiyaçlarına verilen önemin altını çiziyor. Bu genel dönüşüm rüzgarları, yalnızca elektrikli araçlara geçişi değil, aynı zamanda karoser tercihlerini de derinden etkiliyor; örneğin, uzun yıllar station wagon segmentinin liderlerinden olan Volvo, sevilen lüks modeli V90'ın üretimini bu ayın sonunda durdurarak ve doğrudan bir halefi planlamayarak, markanın köklü station wagon geleneğinden vazgeçtiği ve tüketici ilgisinin yoğunlaştığı SUV'lara yöneldiği şeklinde yorumlanıyor. Benzer şekilde, bir zamanlar sportif sürüş deneyimiyle bilinen Honda da odağını büyük SUV'lara ve hibrit modellere kaydırırken, lüks üretici Audi de sportif fastback modelleri A7 ve S7'yi 2026 yılı itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri pazarından çekme kararı aldı. Bu bağlamda, Japon devi Toyota'nın hibritlere öncelik veren 'çoklu yol' stratejisinin, dünya genelinde elektrikli araç talebinin yavaşlamasıyla giderek daha fazla haklılık kazandığı gözlemleniyor. Öte yandan, Volkswagen de elektrikli araçları için tanıdık isimleri yeniden kullanma stratejisiyle öne çıkıyor. CEO Thomas Schäfer'ın ifadesiyle, 'ID. Polo, bilinen isimlerimizi geleceğe taşımanın sadece başlangıcı.' Bu açıklama, markanın ID.3'ü ID. Golf'e, ID.4'ü ID. Tiguan'a ve ID.7'yi ID. Passat'a dönüştürme ihtimalini güçlendiriyor. ID. Cross'un seri üretim versiyonunun önümüzdeki yaz yeni bir isimle (muhtemelen ID. Polo Cross) tanıtılacak olması, bu stratejinin bir parçası. Ayrıca, standart ID. Polo'nun resmi tanıtımı Mayıs 2026'da gerçekleşecekken, elektrikli Polo serisi önümüzdeki sonbaharda iki farklı batarya boyutu ve üç farklı güç çıkışı seviyesiyle satışa sunulacak. Merakla beklenen ID. Polo GTI versiyonu ise 223 beygir gücündeki performansıyla yıl sonundan önce piyasaya sürülerek elektrikli hot hatch segmentine iddialı bir giriş yapacak. Markanın en uygun fiyatlı elektrikli aracı ise 2026'da 20.000 Euro etiketiyle e-up! modelinin yerini alacak olan ID.1 olacak ve ID.2 için Almanya'da hedeflenen 25.000 Euro'luk rekabetçi fiyatlandırma ile elektrikli araçlara erişimi genişletmeyi amaçlıyor. Diğer yandan Audi, lüks otomobil pazarında yıllık 2 milyon araç satışı gibi iddialı bir hedefe ulaşmayı amaçlarken, bu hedefin markanın tarihinde hiç ulaşamadığı bir zirve olduğunu belirtiyor. Bu strateji doğrultusunda, Volkswagen Polo tabanlı A1 supermini ve Q2 kompakt crossover modelleri, mevcut jenerasyonlarının ömrünü tamamlamasının ardından üretimden kaldırılacak. Bu hamlelerle birlikte, A3 modeli markanın en uygun fiyatlı modeli konumuna gelirken, Audi 2026 yılında pazara sunacağı yeni bir giriş seviyesi elektrikli araç ile farklı bir strateji izleyecek. Performans meraklıları için ise, ABD pazarında 2026 yılı itibarıyla sportif fastback modelleri Audi A7 ve S7 satıştan çekilirken, RS7 modeli 2026 yılı ve sonrasında da Amerika'da sunulmaya devam edecek. ABD pazarının Audi'nin 2 milyonluk satış hedefinde kilit rol oynayacağı belirtilirken, Trump yönetiminin uyguladığı gümrük vergilerini aşmak amacıyla yerel üretimin değerlendirildiği de ekleniyor ki bu, Audi'nin bölgesel satışlarını ikiye katlamasını sağlayabilir. Bu bağlamda, Skoda'nın Vision O konseptinin bir sonraki nesil elektrikli Octavia'yı önizlediği düşünülse de, içten yanmalı motorlu Octavia'nın sonunun yakın zamanda gelmesi pek olası görünmüyor. Zira 1996'dan bu yana markanın en çok satan otomobili olma özelliğini koruyan Octavia'yı, Skoda'nın bu kadar kısa sürede içten yanmalı motorlu versiyonu bırakıp tüm enerjisini bu cesur tasarımlı konseptten ilham alan bir elektrikli modele yatırması, pazar stratejisi açısından büyük bir risk taşıyacaktır. Cupra'nın alışılmadık tasarımlarla 'kutunun dışında düşünmeye' çalışması ise takdire şayan. Ancak, bir üretim versiyonu gelirse bile, yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri pazarına ulaşmayacak. Cupra, otomotiv endüstrisindeki devam eden zorlukları ve değişen pazar dinamiklerini gerekçe göstererek Kuzey Amerika'daki çıkışını 2030 sonrasına ertelemişti. Elektrikli araç pazarındaki güncel gelişmeler ve üreticilerin strateji değişiklikleri hakkında daha fazla bilgi için Audi RS6 E-Tron iptal iddiaları ve elektrikli pazar başlıklı haberimizi okuyabilirsiniz.

Otomobil üreticilerinden AB'ye, 2035 yasağını yeniden gözden geçirmesi yönünde artan bir baskı var. Gelecek bir gözden geçirme, içten yanmalı motorların "idam" cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine karar verebilir. Nitekim Mercedes-Benz CEO'su Ola Källenius da, Avrupa otomobil endüstrisinin "tam hızla bir duvara çarptığını" ve AB politikasını yeniden düşünmezse "çökebileceğini" belirtti. BMW Teknoloji Sorumlusu (CTO) Joachim Post da "Eğer Avrupa Komisyonu 2035'te içten yanmalı motoru kesme planları olduğunu söylüyorsa, müşterilere veya elektrikli araç şarj altyapısının nasıl geliştiğine, enerji fiyatlarının ne olduğuna ve tüm bu faktörlere bakmıyorlar. Bunu bu şekilde yapmak aptalca. Ve bu şekilde bir endüstriyi öldürebilirsiniz." ifadeleriyle önemli uyarılarda bulunuyor. **Hatta Mercedes-Benz’in Baş Teknoloji Yöneticisi (CTO) Markus Schaefer’ın, geçtiğimiz Ağustos ayında ortaya çıkan ve Mercedes'in gelecekteki kompakt araçları ile C-Serisi ve E-Serisi'nin plug-in hibrit versiyonlarında BMW'nin turboşarjlı 2.0 litrelik benzinli motoru (B48) kullanabileceğine dair iddiaları kesin bir dille reddetmesi, markanın motor kimliğinin %100 'Stuttgart Yapımı' kalmaya devam edeceğini vurgulaması da dikkat çekiyor. Schaefer, Mercedes'in kendi yeni modüler motor ailesi olan FAME'yi (Family of Modular Engines) geliştirdiğini ve bu platformun dört, altı, sekiz ve on iki silindirli motorları kapsadığını, AB7, Çin 7 ve ABD düzenlemelerine uyumlu olduğunu belirtti. Mercedes-Benz ve BMW motor işbirliği iddialarının tüm detaylarına Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz.** AB, Mart ayında pozisyonunu teyit etmiş olsa da, yasak henüz kesinleşmiş değil. BMW ve diğer köklü otomobil üreticileri, Brüksel'i rotayı değiştirmeye çağırıyor. Aksi takdirde, sektör, yasağın büyük bir kaosa ve sektör genelinde devasa iş kayıplarına yol açabileceği konusunda uyarıyor. Bu kritik tartışma ve sektör liderlerinin uyarıları hakkında daha fazla bilgi için Nexus Haber'in ilgili makalesini inceleyebilirsiniz.

Otomotiv devlerinin bir yandan sürdürülebilirlik hedeflerine bağlı kalırken, diğer yandan küresel pazarın ve tüketicilerin dinamiklerine uyum sağlamaya çalıştığı açıkça görülüyor. Audi'nin stratejisi, iddialı hedefler ile ticari gerçeklikler arasındaki hassas dengeyi yansıtıyor. Elektrikli araç teknolojisine olan inanç tam olsa da, tam geçişin beklenenden daha uzun ve aşamalı olacağı öngörülebilir bir gerçektir. Bu süreçte Lamborghini, Lotus, Tesla gibi birçok markanın elektrikli araç lansmanlarını ertelemesi veya elektrikli araç hedeflerini gözden geçirmesi, pazarın tam elektrikli araçlara geçişte hala bazı zorluklar yaşadığını kanıtlıyor. Özellikle lüks segmentte Pagani, Koenigsegg gibi markalar ve hatta Ferrari'nin ikinci EV modelini "sıfır talep" nedeniyle ertelemesi, Lamborghini'nin ilk elektrikli aracını 2029'a ertelemesi ve Rimac CEO'sunun üst düzey alıcıların pahalı elektrikli araçlardan uzaklaştığını ifade etmesi dikkat çekiyor. İngiliz lüks spor otomobil üreticisi McLaren'ın bile yeni CEO'su Nick Collins'in tam elektrikli bir model piyasaya sürmek için acele etmediklerini, içten yanmalı motorların "bu markanın büyük rolünü gerçekten uzun bir süre oynamaya devam edeceğini" vurgulaması ve Artura hibrit modeli ile yaklaşan W1 hypercar'ında hibrit V-8 motor kullanmayı sürdürmesi, lüks segmentteki talep dinamiklerinin ve teknolojik olgunlaşma beklentilerinin markayı tam elektrikli bir geleceğe doğru daha temkinli adımlar atmaya ittiğini gösteriyor. Hatta Ram markasının tam elektrikli kamyonet projesini iptal edip, menzil uzatılmış elektrikli Ramcharger modelini "yeni Ram 1500 REV" olarak yeniden markalaştırması da bu duruma çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Benzer şekilde, Ram CEO'sunun V-8 motorunu seriden çıkarmanın bir hata olduğunu itiraf ederek Hemi V-8'i geri getirmesi ve Mercedes-Benz'in AMG için tamamen yeni bir V8 motoru duyurması, aynı zamanda markanın efsanevi V-12 motorların üretimini bir süre daha sürdüreceğini açıklaması, içten yanmalı motorlara olan talebin özellikle belirli segmentlerde hala güçlü olduğunu gösteriyor. Ayrıca Mercedes-AMG C63'ün geleneksel V8 motorundan dört silindirli, elektrik destekli bir üniteye geçişinin yarattığı tartışmalar ve Mercedes yetkililerinin 'bazı müşterileri kaybettik' itirafı sonrası, yönetim kurulu üyesi Mathias Geisen'in açıklamalarıyla C63 modelinde gelecekte altı silindirli bir motor seçeneğine geri dönülebileceği sinyalleri verilmiştir. Bu stratejik dönüşüm ve olası sıralı altı silindirli motor iddiaları hakkında daha fazla bilgi için Nexus Haber'in ilgili içeriğinden ulaşabilirsiniz. Volkswagen'in elektrikli Golf modelinin üretimindeki gecikmeler, elektrikli araçlara geçiş sürecindeki finansal ve üretim zorluklarının bir diğer göstergesiyken, Toyota'nın hibritlere öncelik veren 'çoklu yol' stratejisi ve ikonik 4A-GE motorunu yeniden üretme kararı, markaların çeşitliliği koruma çabasını yansıtıyor. Bu genel eğilim, Volvo gibi markaların elektrikli araç hedeflerini revize etmesi (örneğin, Volvo CEO'su Hakan Samuelsson, başlangıçta 2035 yılına gelindiğinde tüm yeni otomobillerin tamamen elektrikli olacağına dair iddialı bir kehanette bulunsa da, şirketin 2030 için belirlediği sadece EV satışı hedefini terk ederek, on yılın sonunda satışlarının yüzde 90 ila 100'ünü şarj edilebilir hibrit ve tamamen elektrikli araçların oluşturmasını hedeflediğini duyurdu. Yılın ilk sekiz ayında Volvo, içten yanmalı motoru olmayan sadece 90.326 adet araç satışı gerçekleştirirken, bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24'lük devasa bir düşüşe işaret ediyor. Şarj edilebilir hibritler de yüzde bir düşüşle 107.380 adede gerilerken, sadece benzinli ve hafif hibrit modeller yüzde yedi düşüşle 253.376 adet sattı. Genel olarak, Volvo'nun bu yıl toplam teslimatları yüzde 10 düşüşle 498.464 adette kaldı.) ve Avrupa Birliği'ndeki toplam araç satışlarının yalnızca %15.6'sını bataryalı elektrikli araçların oluşturmasıyla da destekleniyor. Birleşik Krallık ve İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre'den oluşan Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkeleri dahil edildiğinde ise bu oran %17.4'e yükseliyor. Bu genel dönüşüm rüzgarları, yalnızca elektrikli araçlara geçişi değil, aynı zamanda karoser tercihlerini de derinden etkiliyor; örneğin, uzun yıllar station wagon segmentinin liderlerinden olan Volvo, sevilen lüks modeli V90'ın üretimini bu ayın sonunda durdurarak ve doğrudan bir halefi planlamayarak, markanın köklü station wagon geleneğinden vazgeçtiği ve tüketici ilgisinin yoğunlaştığı SUV'lara yöneldiği şeklinde yorumlanıyor. Benzer şekilde, bir zamanlar sportif sürüş deneyimiyle bilinen Honda da odağını büyük SUV'lara ve hibrit modellere kaydırırken, lüks üretici Audi de sportif fastback modelleri A7 ve S7'yi 2026 yılı itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri pazarından çekme kararı aldı. Bu bağlamda, Japon devi Toyota'nın hibritlere öncelik veren 'çoklu yol' stratejisinin, dünya genelinde elektrikli araç talebinin yavaşlamasıyla giderek daha fazla haklılık kazandığı gözlemleniyor. Öte yandan, Volkswagen de elektrikli araçları için tanıdık isimleri yeniden kullanma stratejisiyle öne çıkıyor. CEO Thomas Schäfer'ın ifadesiyle, 'ID. Polo, bilinen isimlerimizi geleceğe taşımanın sadece başlangıcı.' Bu açıklama, markanın ID.3'ü ID. Golf'e, ID.4'ü ID. Tiguan'a ve ID.7'yi ID. Passat'a dönüştürme ihtimalini güçlendiriyor. ID. Cross'un seri üretim versiyonunun önümüzdeki yaz yeni bir isimle (muhtemelen ID. Polo Cross) tanıtılacak olması, bu stratejinin bir parçası. Ayrıca, standart ID. Polo'nun resmi tanıtımı Mayıs 2026'da gerçekleşecekken, elektrikli Polo serisi önümüzdeki sonbaharda iki farklı batarya boyutu ve üç farklı güç çıkışı seviyesiyle satışa sunulacak. Merakla beklenen ID. Polo GTI versiyonu ise 223 beygir gücündeki performansıyla yıl sonundan önce piyasaya sürülerek elektrikli hot hatch segmentine iddialı bir giriş yapacak. Markanın en uygun fiyatlı elektrikli aracı ise 2026'da 20.000 Euro etiketiyle e-up! modelinin yerini alacak olan ID.1 olacak ve ID.2 için Almanya'da hedeflenen 25.000 Euro'luk rekabetçi fiyatlandırma ile elektrikli araçlara erişimi genişletmeyi amaçlıyor. Diğer yandan Audi, lüks otomobil pazarında yıllık 2 milyon araç satışı gibi iddialı bir hedefe ulaşmayı amaçlarken, bu hedefin markanın tarihinde hiç ulaşamadığı bir zirve olduğunu belirtiyor. Bu strateji doğrultusunda, Volkswagen Polo tabanlı A1 supermini ve Q2 kompakt crossover modelleri, mevcut jenerasyonlarının ömrünü tamamlamasının ardından üretimden kaldırılacak. Bu hamlelerle birlikte, A3 modeli markanın en uygun fiyatlı modeli konumuna gelirken, Audi 2026 yılında pazara sunacağı yeni bir giriş seviyesi elektrikli araç ile farklı bir strateji izleyecek. Performans meraklıları için ise, ABD pazarında 2026 yılı itibarıyla sportif fastback modelleri Audi A7 ve S7 satıştan çekilirken, RS7 modeli 2026 yılı ve sonrasında da Amerika'da sunulmaya devam edecek. ABD pazarının Audi'nin 2 milyonluk satış hedefinde kilit rol oynayacağı belirtilirken, Trump yönetiminin uyguladığı gümrük vergilerini aşmak amacıyla yerel üretimin değerlendirildiği de ekleniyor ki bu, Audi'nin bölgesel satışlarını ikiye katlamasını sağlayabilir. Bu bağlamda, Skoda'nın Vision O konseptinin bir sonraki nesil elektrikli Octavia'yı önizlediği düşünülse de, içten yanmalı motorlu Octavia'nın sonunun yakın zamanda gelmesi pek olası görünmüyor. Zira 1996'dan bu yana markanın en çok satan otomobili olma özelliğini koruyan Octavia'yı, Skoda'nın bu kadar kısa sürede içten yanmalı motorlu versiyonu bırakıp tüm enerjisini bu cesur tasarımlı konseptten ilham alan bir elektrikli modele yatırması, pazar stratejisi açısından büyük bir risk taşıyacaktır. Cupra'nın alışılmadık tasarımlarla 'kutunun dışında düşünmeye' çalışması ise takdire şayan. Ancak, bir üretim versiyonu gelirse bile, yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri pazarına ulaşmayacak. Cupra, otomotiv endüstrisindeki devam eden zorlukları ve değişen pazar dinamiklerini gerekçe göstererek Kuzey Amerika'daki çıkışını 2030 sonrasına ertelemişti. Elektrikli araç pazarındaki güncel gelişmeler ve üreticilerin strateji değişiklikleri hakkında daha fazla bilgi için Audi RS6 E-Tron iptal iddiaları ve elektrikli pazar başlıklı haberimizi okuyabilirsiniz.

Öte yandan, Audi elektrikli geleceğe olan inancını, TT ve R8 arasında konumlandırılacak ve 2027'de üretime geçmesi beklenen yeni elektrikli spor otomobil konsepti 'Concept C' ile pekiştiriyor. Bu model, sanal vites geçişleri ve yapay motor sesleri gibi yenilikçi özelliklerle sürüş deneyimini zenginleştirmeyi hedeflerken, Lexus, Kia EV6 GT, yaklaşan elektrikli M3, 2026 Honda Prelude hibrit ve İngiliz lüks otomobil üreticisi Jaguar'ın da elektrikli dönüşümünü 'Type 00' kod adlı ultra lüks bir elektrikli coupe modeliyle sürdürürken, son test sürüşlerinde tamamen elektrikli olmasına rağmen gizemli bir V8 motor sesi çıkardığı gözlemlenmesi, performans odaklı elektrikli araçlarda yapay motor seslerinin giderek yaygınlaştığını gösteriyor. Porsche, Hyundai Ioniq 5 N ve Ferrari gibi markaların da benzer yapay vites değişimleri ve motor sesleri geliştirmesi, performans odaklı elektrikli araçlarda bu yöndeki eğilimin altını çiziyor. Ancak Dodge'un yeni Charger Daytona EV'si yapay bir sese sahip olsa da simüle edilmiş bir şanzıman sistemine sahip değilken, Ferrari'nin yeni 849 Testarossa hibrit hiper otomobili ve Mercedes'in elektrikli C-Serisi gibi modeller Hyperscreen gibi devasa dijital ekranlara rağmen orta konsol ve direksiyon simidinde fiziksel tuşların varlığını koruyarak sürücü odaklı bir yaklaşım sergiliyor. yeni nesil Audi modellerinde bu deneyimin nasıl şekilleneceğine dair ipuçları sunuyor.

**Kaynak: ** Bu haberin derlenmesinde Motor1.com'dan faydalanılmıştır.

```