Otomobil dünyasında son dönemde yaşanan şaşırtıcı bir gelişme, yüksek performanslı SUV tutkunlarını yakından ilgilendiriyor. Dodge'un ikonik modelleri Durango R/T 392 ve SRT Hellcat, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bazı eyaletlerde satış yasağıyla karşı karşıya kaldı. Bu durum, özellikle çevresel düzenlemeler konusunda katı duruş sergileyen California Hava Kaynakları Kurulu (CARB) tarafından belirlenen standartlar nedeniyle ortaya çıktı.
Bu tür gelişmeler, sadece Amerikan pazarında değil, dünya genelinde de emisyon düzenlemelerinin performans odaklı motorları nasıl etkilediğinin bir göstergesi. Nitekim, otomobil dünyasının köklü markalarından Audi de performansıyla efsaneleşmiş sıralı beş silindirli motorunun üretimini sonlandırmaya hazırlanıyor. Bu karar, Audi'nin 2032 yılına kadar tamamen elektrikli araçlara geçme yönündeki iddialı hedefinden vazgeçerek içten yanmalı motorlu araç satışlarına “yedi, sekiz, belki on yıl daha” devam edeceğini duyurmasıyla eş zamanlı bir esnekliği de beraberinde getiriyor. Mercedes-Benz gibi rakipler de başlangıçta 2030'a kadar tamamen elektrikli olma hedeflerini pazar gerçekleri karşısında gözden geçirerek içten yanmalı motorların üretimini 2030'lu yılların ortalarına kadar sürdüreceğini açıklamıştı. 1976'dan bu yana süregelen bu geleneğin sona erme kararı, Audi CEO'su Gernot Döllner tarafından sıkılaşan emisyon düzenlemeleri ve bu motor için gerekli mühendislik yatırımını haklı çıkaracak pazar talebinin eksikliğiyle açıklandı. Özellikle Avrupa Birliği'nin Kasım 2026'da yürürlüğe girecek yeni emisyon standardı Euro 7, bu tür kararlarda belirleyici rol oynuyor. Audi'nin elektrikli geleceğe yönelik bu esnek tutumu ve 2035 AB yasağı hakkındaki farklı görüşler için buraya tıklayabilirsiniz. Emisyonlar ve pazar talebi nedeniyle Audi'nin efsanevi beş silindirli motoruna vedası hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
CARB Eyaletleri ve Federal Düzenlemelerin Çatışması
Trump yönetiminin yakıt ekonomisi düzenlemelerini fiilen geçersiz kılmasına rağmen, California Hava Kaynakları Kurulu (CARB) kendi standartlarını belirlemeye devam ediyor. Washington DC de dahil olmak üzere on yedi ek eyalet, CARB'ın bu sıkı kurallarını benimsemiş durumda. İşte bu durum, Dodge'un Durango R/T 392 ve SRT Hellcat gibi güçlü V8 motorlu SUV'larını bu eyaletlerde satıştan çekmek zorunda kalmasına yol açtı.
"Bu gelişme, çevre bilincinin ve performans odaklı otomobil tutkusunun ne denli karmaşık bir denklem oluşturduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bir yandan güç ve hız arayışı devam ederken, diğer yandan gezegenimizin geleceği için atılması gereken adımlar belirleyici oluyor."<2 class='text-2xl font-bold text-gray-900 mt-6 mb-3'>Hangi Durango Modelleri Etkilendi?
Mopar Insiders'ın bir bayi sipariş kılavuzuna dayanarak ilk kez ortaya çıkardığı ve Motor1.com'a bir Dodge sözcüsü tarafından doğrulanan bilgilere göre, durum şöyle özetlenebilir:
- Dodge Durango GT (5.7 litrelik Hemi motorlu): Tüm eyaletlerde satışa sunulmaya devam edecek. Dodge, 2026 modeli için giriş seviyesi V6 seçeneğini kaldırarak tüm Durango serisini V8 motorlara dönüştürme kararı almıştı. Bu model, serinin tamamında sunulan tek seçenek olacak.
- Dodge Durango R/T 392 (6.4 litrelik atmosferik V8) ve Durango SRT Hellcat (süperşarjlı 6.2 litrelik V8): Yalnızca CARB kurallarını uygulamayan eyaletlerde satışa sunulacak.
Durango R/T 392 ve Hellcat'in Yasaklandığı CARB Eyaletleri
İşte bu güçlü SUV'ların satışına engel teşkil eden CARB düzenlemelerini uygulayan eyaletler ve bölgeler:
- California
- Colorado
- Connecticut
- Delaware
- Maine
- Maryland
- Massachusetts
- Minnesota
- Nevada
- New Jersey
- New York
- Oregon
- Pennsylvania
- Rhode Island
- Vermont
- Virginia
- Washington
- Washington DC
Stellantis'in V8 Motor Stratejisi: Bir Geri Dönüş Hikayesi mi?
Bu yasak, Stellantis'in son dönemdeki motor stratejileriyle de çelişiyor gibi görünüyor. Şirket, Carlos Tavares'in CEO'luğu döneminde ABD'deki V8 motorlu araçlardan uzaklaşarak, eski Charger ve Challenger modellerinin yerine bataryalı veya sıralı altı silindirli motorlara sahip yeni Charger modelini tanıtmıştı. Ancak Tavares'in geçen yılın sonlarında görevden alınması ve Trump yönetiminin yakıt ekonomisi standartlarını geri çekmesiyle Stellantis, V8 motorlara geri dönüş sinyalleri verdi. Ram, 5.7 litrelik V8'i 1500 modeline yeniden dahil etti ve Ram CEO'su Tim Kuniskis'in 'Hata yaptık' itirafıyla bu motorun seriden çıkarılmasının bir hata olduğu kabul edildi. Ayrıca süperşarjlı TRX modelini geri getiriyor. Dodge ise büyük bir merakla beklenen tam elektrikli Ram 1500 REV kamyonet projesini iptal edip, bu modelin yerine menzili artırılmış elektrikli araç (REEV) olan Ramcharger modelini yeni 'Ram 1500 REV' olarak yeniden markalaştırdı ve yeni Charger'a V8 motor entegre etmeye çalışıyor. Bu stratejik değişiklik, Kuzey Amerika'da tam boyutlu bataryalı elektrikli kamyonetlere olan talebin yavaşlaması gerekçesiyle yapıldı ve Stellantis'in elektrikli araç vizyonunda hibrit çözümlere yöneldiğinin bir göstergesi oldu. Ram elektrikli kamyonet projesinin iptali ve hibrit Ramcharger'ın 'REV' olması hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Durango SRT Hellcat'in de "ölmeyi reddetmesi" bu geri dönüşün bir parçası.
Bu V8 geri dönüş hamlesi, Stellantis'e özgü bir durum değil. Otomotiv sektöründeki genel elektrikli dönüşüm eğilimine rağmen, Mercedes-Benz gibi bazı lüks markalar V12 motorlarının üretimini sürdüreceğini açıklarken, BMW de müşterilerine içten yanmalı motor seçenekleri sunmaya devam edeceğini belirtiyor. Nitekim, Mercedes-AMG C63'ün geleneksel V8 motorunu terk edip dört silindirli, elektrik destekli bir üniteye geçişi, otomobil dünyasında büyük yankı uyandırmış, ancak bu radikal karar performans tutkunları arasında uzun süren tartışmalara yol açmış ve uygulanan cazip indirimler ile Mercedes yetkililerinin 'bazı müşterileri kaybettik' itirafı, dört silindirli C63'ün alıcıları ikna etmekte zorlandığını göstermişti. Bu pazar gerçekleriyle yüzleşen Mercedes-AMG, Yönetim Kurulu Üyesi Mathias Geisen'in Auto Express ile yaptığı bir röportajda C63'ün daha büyük, altı silindirli bir motor seçeneğine kavuşabileceğine dair önemli ipuçları vermesiyle bir rota düzeltmesi sinyali veriyor. Bu potansiyel değişiklik, V8 motorunun C63'e geri dönmeyeceğini kesinleştirse de, markanın içten yanmalı motorlara yatırım yapmaya devam ettiğini ve hatta 2030 yılına kadar tamamen elektrikli olma hedeflerinden geri adım atarak içten yanmalı motor üretimini 2030'lu yılların ortalarına kadar sürdüreceğini açıklamasını destekliyor. Benzer şekilde, Audi'nin merakla beklenen tam elektrikli RS6 E-Tron projesini, geliştirme maliyetlerini haklı çıkaracak düzeyde yeterli talep olmaması nedeniyle iptal ettiği iddiaları gündeme gelirken, Audi CEO'su Gernot Döllner'in elektrikli araçların karbon emisyonlarını azaltmada en etkili teknoloji olduğuna ve hatta iklim korumanın ötesinde bile basitçe daha iyi bir teknoloji olduğuna kesinlikle inansa da, bu stratejik geri adım pazarın mevcut gerçekleriyle yüzleşildiğini gösteriyor. Honda'nın büyük elektrikli SUV projesini rafa kaldırdığı ve hatta lüks segmentin temsilcilerinden Lamborghini'nin uzun süredir beklenen elektrikli araç programını 2029'a ertelediği haberleri, sektörde genel bir yavaşlama veya strateji değişikliği eğilimine işaret ediyor. Öte yandan, otomobil dünyasında efsanevi bir yere sahip olan Toyota’nın 4A-GE kodlu dört silindirli motorunu yıllar sonra modern üretim teknikleriyle yeniden üretme kararı alması, klasik mühendislik harikalarına ve içten yanmalı motorlara olan bağlılığın elektrifikasyon çağında bile devam ettiğini gösteren çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Pagani ve Koenigsegg gibi ultra lüks markaların müşterilerinin elektrikli süper otomobillere ilgi göstermediğini açıkça belirtmesi, Ferrari'nin ikinci EV modelini 'sıfır talep' nedeniyle ertelemesi ve hatta McLaren'ın bile tam elektrikli bir model piyasaya sürmek için acele etmediğini, içten yanmalı motorların 'bu markanın büyük rolünü gerçekten uzun bir süre oynamaya devam edeceğini' vurgulaması, üst düzey alıcıların pahalı elektrikli araçlardan uzaklaştığını gösteriyor. Volvo'nun kendi elektrikli satışlarındaki düşüşler ve 2030 yılı için belirlediği sadece EV satışı hedefini terk ederek, on yılın sonunda satışlarının yüzde 90 ila 100'ünü şarj edilebilir hibrit ve tamamen elektrikli araçların oluşturmasını hedeflemesi de bu vizyonun zorluklarını ortaya koyuyor. Nitekim, markanın yılın ilk sekiz ayında tamamen elektrikli araç satışları %24'lük bir düşüşle 90.326 adede geriledi. Ayrıca, Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği (ACEA) verilerine göre, AB'deki toplam araç satışlarının yalnızca %15.6'sını bataryalı elektrikli araçların (BEV'ler) oluşturması da bu durumu destekliyor. Ayrıca, BMW ve Mercedes-Benz gibi devlerin Avrupa Birliği'nin 2035 yılı itibarıyla içten yanmalı motorlu araçların satışını yasaklama kararının sektöre potansiyel yıkıcı etkileri olabileceği yönündeki sert uyarıları, pazarın mevcut gerçekleriyle yasal düzenlemeler arasındaki uyumsuzluğun altını çiziyor. BMW Teknoloji Sorumlusu (CTO) Joachim Post'un bu yasağı 'aptalca' olarak nitelendirerek 'Bu şekilde bir endüstriyi öldürebilirsiniz' uyarısında bulunması ve Mercedes-Benz CEO'su Ola Källenius'un Avrupa otomobil endüstrisinin 'tam hızla bir duvara çarptığını' ve AB politikasını yeniden düşünmezse 'çökebileceğini' belirtmesi, bu endişelerin ne denli ciddi olduğunu gözler önüne seriyor. Öte yandan, Volvo'nun kardeş markası Polestar ise, Münih'teki IAA Mobility Show'da rakip markaların daha önceki açıklamalarından alıntılar sergileyerek AB'yi 2035 sıfır emisyon zorunluluğunu sıkı tutmaya çağırıyor. Bu genel eğilim, lüks spor otomobil üreticisi Porsche'nin bile amiral gemisi 911 Turbo S modelini hibrit güç aktarma organına geçirmesiyle belirginleşiyor. Mercedes-Benz gibi devler de tam elektrikli dönüşüm hedeflerini gözden geçirerek hibrit çözümlerin köprü görevi görmesini destekliyor. Hatta 1990 yılından bu yana 17 milyondan fazla satan ikonik Renault Clio modeli de 2026 versiyonuyla tamamen yenilenerek, özellikle E-Tech Full Hibrit güç aktarma organıyla yakıt verimliliği ve şehir içi elektrikli sürüş konusunda büyük iddialar taşıyor. Ford Mustang gibi ikonik modellerin bile tamamen elektrikli versiyonları yerine benzinli üretiminin 2030'lu yıllara kadar süreceği belirtiliyor. Bu durum, üst düzey alıcıların yüksek maliyetli elektrikli araçlardan uzaklaşması ve markaların pazar gerçekleri doğrultusunda stratejilerini yeniden değerlendirmesiyle açıklanabilir.
Değer Katma: Emisyon Düzenlemeleri Neden Önemli?
CARB ve CAFE (Kurumsal Ortalama Yakıt Ekonomisi) standartları gibi emisyon düzenlemeleri, sadece havayı temizlemekle kalmaz, aynı zamanda otomobil üreticilerini daha verimli ve çevre dostu teknolojiler geliştirmeye iter. Bu tür yasaklar, kısa vadede bazı performans tutkunları için hayal kırıklığı yaratabilse de, uzun vadede daha sürdürülebilir bir otomotiv endüstrisine geçişin önemli bir parçasıdır. Markaların, bu katı kurallara uyum sağlamak için elektrikli veya hibrit çözümlere yönelmesi beklenmektedir.
Dodge'un Çalışmaları ve Gelecek
Dodge, bu yasak karşısında eli kolu bağlı değil. Marka sözcüsü, Motor1.com'a yaptığı açıklamada, "Durango SRT Hellcat Jailbreak üretimini dördüncü çeyrekte başlatmaya ve Durango R/T 392 siparişlerini yıl sonuna kadar açmaya hazırlanırken, bu iki güç aktarma organını 5.7 litrelik Durango GT'nin yanı sıra tüm eyaletlerde satma fırsatları üzerinde CARB ile çalışmaya devam ediyoruz," ifadelerini kullandı. Bu da, Dodge'un hala bir çözüm arayışında olduğunu gösteriyor.
Ancak şimdilik, CARB'ın katı duruşu, Stellantis'in V8 motorlara olan bu "geri dönüş" turu için önemli bir engel teşkil ediyor. Bu durum, ABD otomobil pazarındaki emisyon düzenlemelerinin ne kadar güçlü ve belirleyici olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in otomotiv yöneticileriyle yaptığı görüşmelerde 2035 hedefi değişmezken, yasanın 2026'daki gözden geçirme süreci bu yıla çekildi. Bu durum, potansiyel değişikliklere kapı aralıyor ve otomobil üreticilerinden AB'ye, 2035 yasağını yeniden gözden geçirmesi yönünde artan bir baskı olduğunu gösteriyor. Saf benzinli araçların 2035 sonrası onay alması zor görünse de, plug-in hibritler ve içten yanmalı motoru sadece jeneratör olarak kullanan menzil uzatmalı elektrikli araçlar için onay beklentisi yüksek. Nitekim, Porsche'nin amiral gemisi 911 Turbo S modelini 2026 yılında hibrit güç aktarma organıyla tanıtması ve Ferrari'nin efsanevi Testarossa adını 1.000 beygirden fazla güce sahip elektrikli V-8 hibrit teknolojisiyle buluşturması, bu tür ara çözümlerin ne denli kritik hale geldiğini gösteriyor. BMW i3'te on yıl önce kullanılan bu teknoloji, Volkswagen Grubu'nun geliştirdiği ve Audi'nin de kullanması beklenen Scalable Systems Platform (SSP) ile yeniden gündemde. SSP, öncelikli olarak elektrikli otomobiller için özel olarak tasarlanmış bir mimari olsa da, menzil artırıcı jeneratörler olarak içten yanmalı motorları da barındırabilme esnekliği sunuyor. Bu platformu kullanacak olan elektrikli Golf özelinde Volkswagen, yazılım yeteneklerini geliştirmek ve rekabette öne geçmek amacıyla Amerikalı elektrikli araç üreticisi Rivian ile de işbirliği yapıyor. Ancak, Volkswagen'in merakla beklenen dokuzuncu nesil elektrikli Golf modelinin Wolfsburg'daki ana üretim tesisini yeni nesil elektrikli araçlar için modernize etme maliyetleri nedeniyle piyasaya sürülmesinde dokuz aylık önemli bir gecikme yaşanacağı iddiaları da, elektrikli araçlara geçiş sürecindeki finansal ve üretim zorluklarının bir diğer göstergesi olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Audi ve Porsche tarafından ortaklaşa geliştirilen Premium Platform Electric (PPE) platformunun Macan EV ve Audi Q6 E-Tron gibi modellere temel oluşturması da dikkat çekiyor. Mercedes-Benz de 2026 yılında 800 kilometre menzilli tamamen elektrikli C-Serisi'ni Hyperscreen ile tanıtmayı planlarken, aynı yıl ikonik G-Serisi'nin ruhunu taşıyan "Baby G" adındaki tamamen elektrikli SUV modelini de piyasaya sürecek. BMW ise Neue Klasse platformunu kullanan yeni elektrikli amiral gemisi iX3'ü ve yeni nesil elektrikli 3 Serisi olarak konumlandırılan i3 modelini tanıtmaya hazırlanıyor. Bu modeller, 640 km menzil ve 400 kW şarj hızı gibi iddialı özelliklerle, yazılım tanımlı araç mimarisi ve "Panoramik iDrive" gibi yenilikçi dijital kokpit tasarımlarını beraberinde getiriyor.
Otomotiv devlerinin bir yandan sürdürülebilirlik hedeflerine bağlı kalırken, diğer yandan küresel pazarın ve tüketicilerin dinamiklerine uyum sağlamaya çalıştığı açıkça görülüyor. Audi'nin stratejisi, iddialı hedefler ile ticari gerçeklikler arasındaki hassas dengeyi yansıtıyor. Elektrikli araç teknolojisine olan inanç tam olsa da, tam geçişin beklenenden daha uzun ve aşamalı olacağı öngörülebilir bir gerçektir. Bu süreçte, Lamborghini, Lotus, Tesla gibi birçok markanın elektrikli araç lansmanlarını ertelemesi veya elektrikli araç hedeflerini gözden geçirmesi, pazarın tam elektrikli araçlara geçişte hala bazı zorluklar yaşadığını kanıtlıyor. Özellikle lüks segmentte Pagani ve Koenigsegg gibi markalar müşterilerinin elektrikli süper otomobillere ilgi göstermediğini açıkça belirtirken, Ferrari'nin ikinci EV modelini "sıfır talep" nedeniyle ertelemesi ve hatta Lamborghini'nin ilk elektrikli aracının lansmanını 2029'a ertelemesi görülüyor. Rimac CEO'su Mate Rimac gibi sektör liderleri üst düzey alıcıların pahalı elektrikli araçlardan uzaklaştığını belirtirken, McLaren gibi lüks spor otomobil üreticilerinin bile elektrikli araç planlarını gözden geçirmesi, pazarın beklentileriyle mevcut ürünler arasındaki uyumsuzluğu gözler önüne seriyor. McLaren'ın yeni CEO'su Nick Collins, tam elektrikli bir model piyasaya sürmek için acele etmediklerini, içten yanmalı motorların "bu markanın büyük rolünü gerçekten uzun bir süre oynamaya devam edeceğini" vurguladı. Nitekim, Ram CEO'su Tim Kuniskis'in V-8 motorunu seriden çıkarmanın bir hata olduğunu açıkça itiraf ederek, sevilen Hemi V-8 motorunu 1500 pickup modellerine geri getirmesi de içten yanmalı motorlara olan talebin özellikle kamyonet segmentinde hala güçlü olduğunu gösterdi. Benzer şekilde, Mercedes-Benz'in geleneksel motorlara yatırım yapmaya devam ederek AMG'den tamamen yeni bir V8 motorunun yolda olduğunu açıklaması ve efsanevi V-12 motorlarının üretimini bir süre daha sürdüreceğini duyurması da bu eğilimi destekliyor. Özellikle de Mercedes-AMG'nin, geleneksel V8 motorunu terk edip dört silindirli, elektrik destekli bir üniteye geçişiyle performans tutkunları arasında tartışmalara yol açan C63 modelinde yaşananlar dikkat çekici. Şirketin 'bazı müşterileri kaybettik' itirafı ve dört silindirli motorla ilgili 'yanlış adımlar atıldığının' kabul edilmesi, pazar gerçekleriyle yüzleşildiğini gösteriyor. Bu durum karşısında Mercedes-AMG, C63'ün gelecekte daha büyük bir motor seçeneğine, özellikle de sıralı altı silindirli bir üniteye kavuşabileceği sinyallerini veriyor. Bu önemli stratejik değişim ve C63'ün motor dönüşümü hakkında daha fazla bilgi için Mercedes-AMG C63: Büyük Motor Geri Dönüyor, Sıralı Altı Silindir İddiaları başlıklı haberimize göz atabilirsiniz. Bu genel eğilimi pekiştiren bir diğer gelişme ise, otomobil dünyasında efsanevi bir yere sahip olan Toyota’nın 4A-GE kodlu dört silindirli motorunu yıllar sonra modern üretim teknikleriyle yeniden üretme kararı alması oldu. Özellikle AE86 Corolla ve AW11 MR2 gibi ikonik modellerde yer alan bu motor için geliştirilen yeni silindir kapakları ve motor blokları, klasik mühendislik harikalarına ve içten yanmalı motorlara olan bağlılığın elektrifikasyon çağında bile devam ettiğini gösteren çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Toyota'nın bu efsanevi motoru geri getirme hamlesi ve modern dokunuşlar hakkında daha fazla bilgi için tıklayın. Volkswagen'in merakla beklenen dokuzuncu nesil elektrikli Golf modelinin Wolfsburg'daki ana üretim tesisini yeni nesil elektrikli araçlar için modernize etme maliyetleri nedeniyle piyasaya sürülmesinde dokuz aylık önemli bir gecikme yaşanacağı iddiaları da, elektrikli araçlara geçiş sürecindeki finansal ve üretim zorluklarının bir diğer göstergesi olarak öne çıkıyor. Bu gecikme ve daha fazla bilgi için Volkswagen Elektrikli Golf: Gecikme, Fabrika Maliyeti, Wolfsburg başlıklı haberimize göz atabilirsiniz. Nitekim 1990 yılından bu yana 17 milyondan fazla satan ikonik Renault Clio modeli de 2026 versiyonuyla tamamen yenilenerek, özellikle E-Tech Full Hibrit güç aktarma organıyla yakıt verimliliği ve şehir içi elektrikli sürüş konusunda büyük iddialar taşıyor. Ford Mustang gibi ikonik modellerin bile tamamen elektrikli versiyonunun yakın zamanda üretilmeyeceği ve benzinli üretiminin 2030'lu yıllara kadar süreceği belirtilirken, Toyota'nın hibritlere öncelik veren 'çoklu yol' stratejisi rekor satışlarla başarısını kanıtlıyor.
Bu stratejik dönüşümler kapsamında, Audi'nin 1976'dan bu yana performansıyla efsaneleşmiş sıralı beş silindirli motorunun üretimini sonlandırma kararı da dikkat çekiyor. Audi CEO'su Gernot Döllner, sıkılaşan Euro 7 emisyon düzenlemeleri ve RS3 gibi modellerin satış rakamlarının motor için gerekli mühendislik ve maliyet yatırımını haklı çıkaracak düzeyde olmamasını bu kararın arkasındaki nedenler olarak gösteriyor. Bu sembolik motorun son temsilcisi RS3'ün de yaklaşık iki yıl içinde üretim bantlarından ayrılması bekleniyor. Bu önemli veda hakkında daha fazla bilgi için Audi beş silindirli motorun vedası başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Audi, elektrikli geleceğe olan inancını, TT ve R8 arasında konumlandırılacak ve 2027'de üretime geçmesi beklenen yeni elektrikli spor otomobil konsepti 'Concept C' ile pekiştiriyor. Bu model, sanal vites geçişleri ve yapay motor sesleri gibi yenilikçi özelliklerle sürüş deneyimini zenginleştirmeyi hedeflerken, Döllner sanal bir şanzıman ve sesin elektrikli bir otomobil sürmeye gerçekten bir şeyler kattığını savunuyor. Hatta Porsche, Hyundai Ioniq 5 N ve Ferrari gibi markaların da benzer yapay vites değişimleri ve motor sesleri geliştirmesi, bu yöndeki eğilimin altını çiziyor. Jaguar'ın da elektrikli coupe modelinde V8 motor sesi duyulması, performans odaklı elektrikli araçlarda bu tür yapay seslerin yaygınlaştığını gösteriyor. Bu ve benzeri gelişmelerin detayları için yeni nesil Audi elektrikli spor otomobilleri hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Daha fazla bilgi için Motor1.com'un ilgili haberini inceleyebilirsiniz.
```