Japon sinemasının yükselen seslerinden yönetmen Yukari Sakamoto, 'White Flower and Fruits' (Beyaz Çiçek ve Meyveler) adlı filmiyle San Sebastián Film Festivali'nin Yeni Yönetmenler bölümünde dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Film, gençlik döneminin hassas dengelerini, ani kayıpların etkisini ve Japon kültüründe ruhlarla kurulan benzersiz bağı mercek altına alıyor. Sakamoto, Variety ile yaptığı röportajda, filmin ardındaki felsefeyi ve derinlemesine işlediği temaları anlattı.
San Sebastián Film Festivali, sadece Japon sinemasının değil, Latin Amerika ve Avrupa sinemasının da önemli platformlarından biri olarak öne çıkıyor. Nitekim, İzlanda sinemasının özgün yönetmenlerinden **Hlynur Pálmason'ın yeni filmi 'Joan of Arc'**, San Sebastián Film Festivali'nin Zabaltegi Tabakalera bölümünde dünya prömiyerini gerçekleştiriyor. Pálmason'ın kendi üç çocuğu olan Ída Mekkín Hlynsdóttir, Grímur Hlynsson ve Þorgils Hlynsson'a rol verdiği bu 62 dakikalık orta metrajlı yapım, üç kardeşin şövalye benzeri bir figürü inşa edip ardından yok etmesini konu alarak deneysel ve şiirsel bir anlatı sunuyor. Filmin ilk fragmanı ve detayları hakkında daha fazla bilgi için burayı ziyaret edebilirsiniz. Şilili yönetmen Camilo Becerra'nın merakla beklenen yeni filmi 'Gökyüzü Bizim İçin Boyanıyor' ('El cielo que pintamos') da festivalde yerini alırken, Brezilya merkezli yapım şirketi Sambaqui Cultural'ın projeye dahil olmasıyla uluslararası işbirliğinin gücünü sergiliyor. Tıpkı 'Joan of Arc'ta olduğu gibi üç kardeşin hikayesine odaklanan bu yapım, ergenlik çağının zorluklarını, travmaları ve tabu konuları işleyerek derin ve duygusal bir anlatı sunuyor. Bu tür ortak yapımlar, farklı coğrafyalardan hikayelerin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor ve Latin Amerika ile Avrupa arasında bir köprü görevi üstleniyor. Brezilya sineması son dönemde rekor katılımlarla dikkat çekerken, Şili sineması da dünya çapındaki festivallerde ve pazarlarda yükselişini sürdürüyor. 'Gökyüzü Bizim İçin Boyanıyor' filminin yapımına dair detaylar için buraya tıklayın.
Filmin Merkezindeki Dokunaklı Hikaye
'White Flower and Fruits', sessiz ve içine kapanık bir nakil öğrenci olan Anna'nın, Protestan bir kız yatılı okuluna gelişiyle başlıyor. Annesi tarafından 'son şansı' olduğu konusunda uyarılan Anna, arkadaşlarının göremediği hayaletleri görme yeteneğiyle dikkat çekiyor. Okulun disiplinli ortamında, herkesin hayran olduğu, zarif oda arkadaşı Rika (Nico Aoto) ile zıt bir profil çiziyor. Ancak, filmin on beşinci dakikasında yaşanan ani bir trajedi, Rika'nın okul kulesinden atlayarak intihar etmesiyle hikayenin tüm seyrini değiştiriyor. Rika'nın ölümü, sadece okulda değil, Anna'nın dünyasında da derin yankılar uyandırıyor. Anna, Rika'nın günlüğünü bulduğunda, popüler olmanın arkasındaki baskıları ve sıradan notlardan oluşan iç dünyasını keşfediyor.
Hayaletler: Korku Değil, Bağ Kurma Aracı
Rika'nın ölümüyle birlikte film, ruhani bir yöne kayıyor. Anna, nehrin kenarında okurken avucunda parlayan bir kürenin bedenine girmesiyle değişiyor; gülümsemeye başlıyor ve beklenmedik bir şekilde dans etmeye koyuluyor. Sakamoto, bu hayalet algısını Japon gelenekleri çerçevesinde yorumluyor. Japonya'da yaz festivallerinde ölen ataların ruhlarının eve davet edilmesi gibi, ruhlar korkutucu değil, bir devamlılığın ve bağ kurmanın simgesi olarak görülüyor. Yönetmen, ruhların varlığının yaşam ile ölüm arasındaki bağlantıyı güçlendirdiğine inanıyor ve hayattaki insanların vefat edenlerin hatıralarını kendi çıkarları doğrultusunda yorumlama hakkına sahip olmadığını vurguluyor. Bu yaklaşım, filmin genç intiharı gibi hassas bir konuyu ele alış biçimine derinlik katıyor.
Gençlik, Büyüme ve Uyum Baskısı
Yukari Sakamoto: "Gençler olarak o yaşlarda çok inatçıydık – kim olduğumuz konusunda ısrar ederken, en küçük şeylerin bile bizi yeniden şekillendirebileceği kadar da hassas ve açıktık."
Sakamoto, filmi aynı zamanda bir büyüme hikayesi olarak nitelendiriyor. Gençlik çağının, bireylerin kimliklerini bulmaya çalıştığı, yoğun uyum baskılarıyla karşılaştığı bir dönem olduğunu belirtiyor. Anna, Rika'nın ruhuyla tanışıp onu kabul ederek ve Shiori ile yakınlaşarak başkalarını dinlemeyi öğreniyor. Shiori ise, Anna'nın kendine sadık kalışını görerek kendi kalbinin sesini dinlemeye başlıyor. Bu iki karakterin birbirini etkilemesi ve birlikte büyümesi, filmin ana eksenini oluşturuyor. Yönetmen, özellikle gençlerin uyum sağlamak zorunda hissettikleri bir dünyada, kendi yollarını bulmaları gerektiğini mesajını veriyor.
Japon Toplumunda İletişim Boşluğu ve Bireysellik
Film, yetişkinler ve çocuklar arasındaki iletişim kopukluğunu da cesurca gözler önüne seriyor. Sakamoto, ebeveyn veya öğretmen olarak konumlanan birçok yetişkinin aslında 'yetişkin' gibi davranmayı her zaman bilemediğini belirtiyor. Japon toplumunda, birey olarak yaşamak isteyen yetişkinlere ve bağımsız fikirlerini ifade eden çocuklara karşı güçlü bir isteksizlik olduğunu gözlemlediğini ekliyor. Bu durum, filmin temelindeki gençlik sorunlarını daha da derinleştiriyor ve izleyiciyi bu iletişim boşluğuna dair düşünmeye sevk ediyor. Birebir, otantik ilişkiler kurmanın evrensel önemini vurgulayan Sakamoto, insanların başkalarının değil, kendi kalplerinin rehberliğinde hareket etmeleri gerektiğini savunuyor.
Felsefe ve Kurgunun Filmin Ritmini Şekillendirmesi
Sophia Üniversitesi'nde felsefe eğitimi alan Sakamoto, felsefenin sürekli öz eleştiri ve sorgulamayı içerdiğini, bunun da hikaye yaratma sürecinde aceleci kararlardan kaçınmasını sağladığını belirtiyor. Tokyo Sanat Üniversitesi'nde kurgu eğitimi ise ona sabrın önemini öğretmiş. Kurguyu, çekilen görüntülerin kendileriyle konuşmasını beklemek ve onlara nefes alabilecekleri bir atmosfer yaratmak olarak tanımlıyor. Yönetmen, felsefe ve kurgu disiplinlerinin filmin akışını ve ritmini şekillendirmede derinlemesine benzer süreçler paylaştığını ifade ediyor.
Dans: Sözcüklerin Yetmediği Bir Dil
Filmde müziği olmadan sıkça karşımıza çıkan Butoh dansı, sözcüklerin yetersiz kaldığı durumları ifade etmek için kullanılan güçlü bir araç. Sakamoto, efsanevi Japon Butoh sanatçısı Kazuo Ohno'dan etkilendiğini ve dansın, bir kişinin olduğu yerde sadece kendi benliği olarak durmasının eşsiz ve yeri doldurulamaz bir şey olduğunu vurguluyor. Dans, filmde karakterlerin iç dünyalarını, duygusal değişimlerini ve ruhlarla olan bağlarını bedensel bir dille aktarıyor; bu da filmin anlatımına katmanlı bir boyut ekliyor.
Öne Çıkanlar: Yapım ve Vizyon Tarihi
'White Flower and Fruits', Oscar ödüllü yapımcı Teruhisa Yamamoto'nun (Drive My Car, Gannibal) şirketi Chiaroscuro Inc. tarafından yapıldı. Proje, Visual Industry Promotion Organization (VIPO) tarafından yürütülen 'New Directions in Japanese Cinema (ndjc)' girişimi aracılığıyla Yamamoto'ya ulaştı. Filmin uluslararası satışlarını Bitters End üstleniyor. Genç oyuncu kadrosuna Aoba Kawai, Ryo Iwase, Takako Yamamura, Ayumi Ito, Mitsuo Yoshihara ve Mugi Kadowaki gibi isimler eşlik ediyor. Film, Japonya'da 26 Aralık 2025 tarihinde vizyona girecek olup, bölge dışındaki dünya hakları satışa açık durumda.
Yukari Sakamoto'nun 'White Flower and Fruits' filmi, gençliğin kırılganlığını, toplumsal baskıları ve ruhani bir bakış açısıyla kayıpla başa çıkma sürecini incelikle ele alıyor. San Sebastián'da dikkatleri üzerine çeken bu yapım, evrensel insani bağlar üzerine düşündürücü bir yorum sunuyor.
Kaynak: Variety