Donald Trump'tan Jimmy Kimmel ve ABC'ye Yeni Bir Saldırı: 'Gerçek Bir Kaybeden Grubu!'

Haber Merkezi

24 September 2025, 09:17 tarihinde yayınlandı

Donald Trump'tan Jimmy Kimmel ve ABC'ye Yeni Saldırı: 'Gerçek Bir Kaybeden Grubu!'
```html

Eski ABD Başkanı Donald Trump, sunucu Jimmy Kimmel'ın ABC kanalındaki geç gece programına geri dönmesi kararını sert bir şekilde eleştirerek, kanalı ve sunucuyu 'gerçek bir kaybeden grubu' olarak nitelendirdi. Trump'ın bu yorumları, Kimmel'ın programının geçici olarak yayından kaldırılmasının ardından yeniden ekrana dönmesiyle tırmanan bir gerilimin fitilini ateşledi. Kimmel'ın bu geri dönüşü, usta oyuncu Robert De Niro'nun kendisini Donald Trump tarafından atanmış yeni bir 'mafya lideri' tarzında FCC (Federal İletişim Komisyonu) başkanı olarak tanıtarak, ifade özgürlüğü ve medya sansürü üzerine çarpıcı bir hiciv sunduğu sürpriz ve sivri dilli bir performansla damga vurdu. Bu dönüş, sadece bir talk şov sunucusunun ekranlara dönmesi değil, aynı zamanda Amerikan demokrasisi ve ifade özgürlüğü üzerine dönen hararetli tartışmaları da yeniden alevlendirdi. Zira Kimmel'ın programının, Donald Trump yönetimi ve MAGA medyası tarafından yürütülen baskı kampanyaları sonrasında Disney tarafından süresiz olarak askıya alınması, medya özgürlüğü ve ifade hürriyeti üzerine ülke genelinde yeni bir tartışma dalgası başlatmıştı.

Trump'ın Eleştirilerinin Odağında Ne Var?

Trump, Truth Social platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ABC'nin 'Jimmy Kimmel Live!' programını yeniden başlatmasına şaşırdığını ifade etti. Eski Başkan, Kimmel'ın izleyici kitlesinin azaldığını ve 'yeteneklerinin' hiç var olmadığını öne sürdü. Ayrıca Kimmel'ı 'Demokrat Partinin bir kolu' olmakla suçlayarak, programın 'yüzde 99 pozitif Demokrat ÇÖPÜ' yayınladığını ve bunun 'büyük bir yasa dışı kampanya katkısı' olabileceğini iddia etti. Trump, eleştirilerini sadece Kimmel'la sınırlı tutmayarak, NBC'nin diğer geç gece şovu sunucuları Jimmy Fallon ve Seth Meyers'ı da 'tamamen kaybedenler' olarak tanımladı ve onların programlarının da iptal edilmesi çağrısında bulundu.

“ABC Yalan Haberlerinin Jimmy Kimmel'a işini geri verdiğine inanamıyorum. Beyaz Saray'a ABC tarafından programının iptal edildiği söylenmişti! O zamandan bu yana bir şeyler oldu çünkü izleyici kitlesi GİTMİŞ durumda ve 'yetenekleri' hiç yoktu.” - Donald Trump

16 Milyon Dolarlık Geçmiş ve Yeni Bir Tehdit

Trump, açıklamalarında ABC'ye karşı yasal yollara başvurabileceğine dair imalarda bulunarak, geçmişte onlara karşı yasal süreç başlattığında '16 milyon dolar' kazandığını hatırlattı. Bu referans, 2024 yılının Aralık ayında Disney'in, Trump'ın ABC News'e ve sunucu George Stephanopoulos'a açtığı karalama davasını çözmek için ödediği toplam miktara dayanıyor.

Önemli Bilgi: Disney'in Trump'a Ödediği Tazminat

  • Toplam Ödeme: 16 milyon dolar
  • Trump'ın Başkanlık Kütüphanesine: 15 milyon dolar
  • Yasal Ücretler: 1 milyon dolar
  • Dava Nedeni: Stephanopoulos'un Mart 2024'te ABC News'te Trump'ın 'bir jüri tarafından tecavüzden sorumlu bulunduğunu' iddia etmesi. Gerçekte jüri, yazar E. Jean Carroll'ın açtığı hukuk davasında Trump'ı cinsel istismardan sorumlu bulmuştu.

Kimmel'ın Geçici Yayından Kaldırılması ve Geri Dönüşü

Jimmy Kimmel'ın programı, 17 Eylül'de sunucunun 15 Eylül'deki monoloğunda, muhafazakar aktivist Charlie Kirk'ün adının karıştığı bir cinayet vakasını ele alırken yaptığı yorumlar, özellikle "MAGA çetesi"nin katili kendilerinden olmayan biri gibi göstermeye çalıştığı iddiaları ve Donald Trump'ın olayla ilgili tepkilerini tiye alması nedeniyle geçici olarak yayından kaldırılmıştı. Kimmel, 'MAGA çetesi'nin, Kirk'ü öldüren çocuğu 'kendilerinden biri' olarak göstermeye çalıştığını ve bundan siyasi puan topladığını' iddia eden eleştiriler içeren yorumlar yapmıştı, oysaki yetkililer daha önce şüphelinin 'solcu ideolojiye' sahip olduğunu belirtmişti. Bu durum, Sinclair ve Nexstar Media gibi büyük yayın gruplarının da Kimmel'ın yorumları nedeniyle programı yayımlamayacaklarını duyurmalarına neden olmuştu. Özellikle Federal İletişim Komisyonu (FCC) Başkanı Brendan Carr'ın, ABC ve bağlı kuruluşlarını Kimmel hakkında 'eylem almaya' çağırması ve 'Bunu kolay yoldan ya da zor yoldan yapabiliriz. Bu şirketler davranışlarını değiştirmek ve Kimmel hakkında harekete geçmek için yollar bulabilir, aksi takdirde FCC için ek çalışma olacaktır' ifadelerini kullanması, bu tehditlerin Birinci Anayasa Değişikliği haklarına yönelik ciddi bir saldırı olarak yorumlanması ve hatta bazı Kongre Demokratları tarafından Carr'ın görevini kötüye kullanarak yayıncılar üzerinde siyasi baskı kurma girişimi olarak değerlendirilerek istifa çağrılarına neden olmasıyla gerilim daha da tırmanmıştı. Hatta Carr, Kimmel'ın yorumlarını 'saldırgan' bularak ABC hakkında yeni bir soruşturma başlatma ve yayın lisanslarını iptal etme tehdidinde bulunarak gerilimi daha da tırmandırmıştı. Bu gelişmelerin üzerine Amerika Yazarlar Birliği Batı (WGA West) ve Sinema Oyuncuları Sendikası – Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) da ABC'nin bu hamlesini 'misilleme' olarak değerlendirerek kınamış; Meryl Streep, Tom Hanks ve Martin Short gibi 400'den fazla yıldız da Kimmel'a destek veren açık mektup yayınlamıştı. Eski başkan Barack Obama bile bu durumu, Trump yönetiminin 'beğenmediği muhabirleri ve yorumcuları kovmak' için medya şirketlerini sindirme çabası olarak değerlendirirken, Louis Virtel gibi yazarlar, bir komedyenin görevinin Melania Trump hakkında şaka yapmakla sınırlı olduğunu düşünürken, bu durumun onları devlet düşmanı konumuna getirmesini 'endişe verici' bulduğunu belirtti. Ancak eleştirel mizah, türün doğuşundan beri geç saat şovlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur.

“Bu şov önemli değil, önemli olan böyle bir şova sahip olmamıza izin veren bir ülkede yaşamamız.” - Jimmy Kimmel

ABC'nin ana şirketi Disney, 22 Eylül'de yaptığı açıklamada, Kimmel ile 'düşünceli sohbetler' gerçekleştirdiklerini ve bunun sonucunda programın Salı günü düzenli yayın saatine geri dönme kararı aldıklarını belirtti. Şirket, programın üretimini 'ülkemiz için duygusal bir anda gergin bir durumu daha fazla alevlendirmemek' amacıyla durdurduklarını ve bazı yorumların 'zamanlamasının kötü ve dolayısıyla duyarsız' olduğunu hissettiklerini ifade etti. Ancak ülkenin önde gelen medya gruplarından Sinclair Broadcast Group, Disney'in Kimmel'ı ekrana geri döndürme hamlesine rağmen, programın kendi ABC istasyonlarında yayınına süresiz olarak ara verdiğini duyurdu ve programın yerine 'haber programları' yayınlayacağını ifade etti. Bu durum, medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki güç mücadelesinin de fitilini ateşleyerek, ülke genelinde medya özgürlüğü ve ifade hürriyeti üzerine yeni bir tartışma dalgası başlattı. Sinclair'in Jimmy Kimmel Live yayınını durdurmasıyla medya gerilimi tırmanmaya devam etti.

Siyasi Yorumlar ve Medya Üzerindeki Baskı

Donald Trump'ın bu tür açıklamaları, yalnızca bir eğlence programı hakkındaki kişisel görüşlerinden öteye geçerek, medya kuruluşları ve siyaset arasındaki gergin ilişkiyi bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu süreçte Jimmy Kimmel, mizahın ve eleştirel sesin önemini bir kez daha hatırlatarak beklenmedik bir rol üstlendi. Onun bu rolünü somutlaştıran anlardan biri de, usta oyuncu Robert De Niro'nun programda Donald Trump adına ifade özgürlüğünü kısıtlayan, tehditkar bir FCC başkanı karakterini canlandırmasıydı. De Niro, Whoopi Goldberg'i hedef alarak 'The View' programına yönelik yapılan tehditlere atıfta bulunarak, komedinin arkasındaki ciddi mesajı, yani siyasi gücün medya üzerindeki potansiyel baskısı ve bunun ifade özgürlüğü üzerindeki etkisini gözler önüne serdi. Kimmel'ın, FCC'nin 'mafya taktikleri' kullandığını ve ifade özgürlüğünü bastırdığını söylemesi üzerine, De Niro'nun canlandırdığı karakter adeta öfke patlaması yaşadı:

'Ne halt dedin bana? Ben lanet olası FCC'yim. Ben istediğim lanet olası her şeyi söyleyebilirim. Bak, sadece ben varım, Jimmy, FCC başkanı, nazikçe ağzını kapatmanı öneriyorum.'

De Niro, hicivini daha da ileri taşıyarak 'Konuşma artık bedava değil. Artık kelime başına ücret alıyoruz,' dedi. Kimmel'ın ne kadar ücret alındığını sorması üzerine, De Niro'nun karakteri, Başkan hakkında olumlu konuşmanın ücretsiz olduğunu, ancak Başkan'ı eleştiren şakaların ('Epstein'in jetinde iki koltuğa ihtiyacı olacak kadar şişman' gibi) maliyetli olacağını açıkladı. Bu bölüm, siyasi iktidarın eleştirel sesleri susturma çabalarına yönelik keskin bir yorumdu. Robert De Niro'nun Jimmy Kimmel Live'daki sansür ve ifade özgürlüğü hicivleri hakkında daha fazla bilgi edinin.

Jimmy Kimmel'ın mizah ve demokrasi savunuculuğu rolü, komedyenlerin seslerinin ne kadar yankı uyandırabileceğini, kendiliğinden gelişen bir aktivizm örneğiyle bir kez daha gözler önüne serdi. Eski Başkanın medya eleştirileri ve yasal tehditleri, ifade özgürlüğü ile medya sorumluluğu arasındaki ince çizgiyi sorgulatıyor. Bir yandan, siyasi figürlerin medya üzerinde doğrudan veya dolaylı baskı kurma potansiyeli tartışılırken, diğer yandan medya kuruluşlarının tarafsızlık ve bilgilendirme görevleri de sürekli mercek altında tutuluyor.

Bu olay, late-night televizyonunun siyasi hiciv rolünü ve bunun siyasi figürler tarafından nasıl algılandığını da gündeme getiriyor. Jimmy Kimmel gibi sunucular genellikle güncel siyasi olayları mizahi bir dille ele alırken, bu durum bazen siyasi liderlerin sert tepkileriyle karşılanabiliyor. Bu tür çatışmalar, modern medya manzarasının karmaşık doğasını ve hem gazetecilik etiği hem de siyasi iletişim stratejileri açısından sürekli bir değerlendirme ihtiyacını ortaya koyuyor.

Bu krizin yankıları sürerken, komedyenler Jon Stewart, Jimmy Fallon ve Seth Meyers da duruma kendi programlarında yer vererek medya üzerindeki bu siyasi baskıya tepki gösterdi. CBS’te yayınlanan “The Late Show With Stephen Colbert”ın sunucusu Stephen Colbert, Kimmel'ın dönüşü haberini büyük bir sevinçle karşıladığını izleyicileriyle paylaşarak, "uzun ulusal gece kabusumuzun sona erdiğini" dile getirmiş ve Emmy ödülünü eline alıp "Onlar için çok mutluyum, üstelik Jimmy iptal edilmediğine göre, ben de bunun tadı yeniden çıkarabilirim!" şeklinde espri yaparak dostuna destek verdi. Jon Stewart, normalde sadece Pazartesi akşamları programı sunmasına rağmen, özel bir bölüm için stüdyoya geri dönerek, Jimmy Kimmel'ın programının yayından kaldırılması ve FCC Başkanı Brendan Carr'ın Disney'e yönelik tehditlerinin ardından ABD medyasında esen 'siyasi baskı' rüzgarını hicvetti. Stewart, programın "Comedy Central'dan, vatanseverce itaatkar sunucunuz Jon Stewart ile yepyeni, hükümet onaylı 'Daily Show' geliyor!" anonsuyla başlaması ve Trump uyumlu tanıtımlarıyla, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik endişeleri mizahi bir dille dile getirdi. Jimmy Fallon, Kimmel'ı 'düzgün, komik ve sevecen bir adam' olarak tanımlayarak destek verirken, Seth Meyers da programında Kimmel'ın yayından kaldırılması haberine atıfta bulunarak, "Sayın Trump'ı her zaman takdir etmiş ve saygı duymuşumdur," şeklinde alaycı bir başlangıç yaptıktan sonra şunları ekledi: "Jimmy Kimmel'ı arkadaşım olarak adlandırmak, bu şovu her gece yapmak kadar bir ayrıcalık ve onurdur. Her gün uyanıyorum, ifade özgürlüğüne değer verdiğini iddia eden bir ülkede yaşadığım için şükrediyorum ve şovumuzu her zaman yaptığımız gibi: coşkuyla ve dürüstlükle yapmaya devam edeceğiz," diyerek ciddi bir mesaj verdi. Kimmel'ın kendisi de Variety'ye yaptığı açıklamada, "Bu tür şeylerin Amerika'da yaşanıyor olmasından hepimiz şok olduk ve hayal kırıklığına uğradık," ifadelerini kullanarak olaya daha geniş bir perspektiften yaklaştı ve siyasi görüş fark etmeksizin ifade özgürlüğünün önemine dikkat çekerek şunları ekledi:

“Şunu söylemeliyim ki, eğer Joe Biden, Sean Hannity'yi yayından kaldırmak için gücünü kullanmış olsaydı, buna destek vermediğimi öğrenince şaşırabilirsiniz. Hatta bu durumda Sean Hannity'yi desteklerdim, çünkü bu ülkenin kurucu ilkelerinden birinin ifade özgürlüğü olduğunu düşünürdüm. Ancak insanlar, kendileriyle aynı fikirde olunmadıkça onu korumayı umursamıyor gibi görünüyor.”

Bu tutum, ifade özgürlüğünün partiler üstü bir değer taşıdığını gözler önüne serdi.

Bu süreçte, Nexstar Media gibi büyük yayıncı gruplarının, 6 milyar dolarlık bir satın alma işlemi için FCC'ye mevcut televizyon istasyonu sahipliği sınırlarını yeniden gözden geçirmesi için yoğun baskı uyguladığı kritik bir dönemde olması, Carr'ın baskısıyla hareket ettiği iddialarını güçlendirdi. Muhafazakar siyasetiyle bilinen Sinclair ise Kimmel'dan Charlie Kirk'ün ailesinden özür dilemesini ve hem onlara hem de Kirk'ün kurucusu olduğu Turning Point USA'e 'anlamlı bir kişisel bağış' yapmasını talep etti. Sinclair, ABC ile 'profesyonellik ve hesap verebilirlik taahhüdü' hakkında resmi görüşmeler yapılana kadar programı yayınlamayacağını açıkladı ve hatta Kimmel'ın zaman dilimine bir Charlie Kirk anma özel programı koymayı bile planladı. Bu durum, yalnızca bir sunucunun kariyerini değil, aynı zamanda medya etiği, ifade özgürlüğü ve siyasi baskının yayıncılık üzerindeki etkileri gibi çok daha geniş kapsamlı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir yayın televizyonu yöneticisinin bu durumu "17 Eylül'ü hatırlayın – Amerika'da Birinci Değişikliği kaybettiğimiz gün" sözleriyle değerlendirmesi, olayın ifade özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkisine dikkat çekti. Özellikle FCC Başkanı Brendan Carr'ın, Kimmel'ın yorumlarını 'saldırgan' bularak ABC hakkında yeni bir soruşturma başlatma tehdidinde bulunması, Carr'ın FCC'nin düzenleyici yetkisini siyasi rakiplere karşı bir 'çekiç' olarak kullandığı eleştirilerine yol açmıştır. Jon Stewart'ın hicivli bir şekilde yeniden yorumladığı 'Yetenek Ölçer' ve 'TQ' (yetenek katsayısı) kavramları ise, sanatçıların 'TQ' (yetenek katsayısı) - Başkan'a 'nezaketle' ölçülen - belirli bir seviyenin altına düştüğünde FCC'yi bilgilendirmesi durumunda milyarlarca dolarlık ağ birleşmelerini tehdit etme veya doğrudan lisansları askıya alma yetkisinin tetikleneceğini eleştirerek, siyasi baskının sanatçıların ifade özgürlüğü üzerindeki 'sindirme etkisi'ne vurgu yaptı. Sinclair'in Jimmy Kimmel Live yayınını durdurma kararı ve medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki bu güç mücadelesi, sektörde derin yankılar uyandırdı.

Sonuç: Gerilim Devam Ediyor

Trump'ın Jimmy Kimmel ve ABC'ye yönelik son eleştirileri, eski başkanın medyayla olan uzun soluklu ve çoğu zaman çalkantılı ilişkisinin bir başka bölümünü oluşturuyor. Kimmel'ın programının geri dönmesiyle birlikte, bu gerilimin önümüzdeki dönemde nasıl bir seyre dönüşeceği merak konusu. Medya kuruluşlarının siyasi baskılara nasıl direneceği ve halkın bu tartışmalara nasıl tepki vereceği, yakından izlenmesi gereken gelişmeler arasında yer alıyor.

Sinclair gibi büyük yayıncıların, Disney'in geri dönüş kararına rağmen Jimmy Kimmel Live! programını yayınlamaya devam etmemesi, medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki tarihi güç değişimini ve güç mücadelesini de gözler önüne serdi. Bu süreçte, Nexstar Media gibi ülkenin en büyük TV istasyonu sahiplerinin, bünyesindeki ABC bağlı istasyonlarında programı yayımlamayacağını açıklaması, medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki güç mücadelesini ve siyasi baskılar karşısında program içeriklerine müdahale potansiyelini gözler önüne serdi. Hatta bu durum, Nexstar'ın Federal İletişim Komisyonu (FCC) nezdinde mevcut televizyon istasyonu sahipliği sınırlarını yeniden gözden geçirme baskısı uyguladığı bir döneme denk gelmişti. Geçtiğimiz ay Tegna adlı rakip bir istasyon grubunu 6 milyar dolarlık bir işlemle satın alma niyetini açıklayan Nexstar'ın, bu işlemle mevcut kurallar altında sahiplik sınırını aşacağı için FCC'nin kuralları gevşetmesini talep etmesi, bu güç mücadelesinin arka planındaki ekonomik ve düzenleyici dinamikleri de gözler önüne serdi. Bir zamanlar bağlı istasyonlar ağlara programları yayınlamaları için ödeme yaparken, günümüzde ağlara 'ters tazminat' ödenen bir sisteme geçiş yaşanması, Nexstar ve Sinclair gibi şirketlerin bu olayı kendi nüfuzlarını kullanmak için bir fırsat olarak değerlendirmesine yol açtı. Bu dönemde Burbank ve New York'taki Disney merkezleri ile Hollywood'daki Kimmel'ın stüdyosu önünde yüzlerce kişi protesto gösterileri düzenleyerek duruma tepki göstermişti. Bu durum, gelecekte medya ortamında eleştirel seslerin susturulma potansiyelini ve otosansür riskini artırabilir, demokratik tartışma ortamını zayıflatabilir. Kamuoyunun, siyasi figürlerin medya üzerindeki etkisine karşı göstereceği tepki de bu sürecin önemli bir parçası olacaktır. Bir yayın televizyonu yöneticisinin bu durumu "17 Eylül'ü hatırlayın – Amerika'da Birinci Değişikliği kaybettiğimiz gün" sözleriyle değerlendirmesi, olayın ifade özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkisine dikkat çekti. Gece yarısı televizyonunun geleceği de bu olayla belirsizliğe büründü; Stephen Colbert'ın programının gelecek baharda sona erecek olması düşünüldüğünde, Jimmy Fallon'ın 'The Tonight Show' ile bu kuşakta neredeyse tek başına kalabileceği ve daha az eleştirel içerikle devam edileceği endişeleri dile getiriliyor. Medya üzerindeki gerilim ve ifade özgürlüğü tartışmaları, Sinclair'in tutumuyla birlikte daha da derinleşiyor.

Kaynak: Variety – Trump Bashes Jimmy Kimmel and ABC as Late-Night Show Returns

```