Netflix, son dönemde özellikle 'kayıp kadın' temalı psikolojik gerilim filmlerine büyük yatırım yapıyor. Ruth Ware'in çok satan romanından uyarlanan ve başrolünde Keira Knightley’nin yer aldığı 'The Woman in Cabin 10' (10 Numaralı Kamaradaki Kadın) da bu trendin en yeni halkası. Ancak Netflix'in yüksek bütçeli gizem yatırımları sadece bu tarz gerilimlerle sınırlı değil; platform, Rian Johnson’ın eleştirmenlerce beğenilen Knives Out serisine de rekor paralar harcadı. Yayın devi aynı zamanda, Jeffrey Dahmer ve Ed Gein gibi tartışmalı figürlerin hikayelerini ele alan true-crime antoloji serisi 'Monster' ile de büyük bir izleyici kitlesini ekran başına topluyor. Serinin rekor kıran başarısı, dördüncü sezon onayıyla devam etti; bu sezon Amerikan tarihinin en meşhur cinayet davalarından biri olan Lizzie Borden'ın hikayesini konu alacak ve çekimleri Los Angeles'ta başladı. Tüm detaylar için Netflix Monster Sezon 4 Lizzie Borden Çekimlerine Başladı haberimizi inceleyebilirsiniz. Hatta Johnson, Netflix anlaşması sona ermesine rağmen, seriye olan bağlılığını sürdürüyor ve Knives Out serisine ömür boyu devam etmek istediğini belirtiyor. Bu durum, yayın devinin hem hızlı tüketim içeriğine hem de uzun soluklu, yaratıcı franchise'lara verdiği önemi gösteriyor. Yayın devi, küresel stratejisi dahilinde yerel içeriklere de büyük yatırım yaparak organik büyümeyi destekliyor. Örneğin, İtalya'da 10. yılını kutlayan ve Eleonora Andreatta liderliğindeki yerel içerik stratejisi sayesinde, yaklaşık 50 orijinal İtalyan yapımı Küresel Top 10 listesine girmiştir. Bu başarı, platformun yüksek bütçeli, özgün yapımları (Paolo Sorrentino'nun 'The Hand of God' ve 50 milyon dolarlık 'The Leopard' gibi) içeriden inşa etme felsefesini pekiştiriyor. Netflix'in İtalya'daki bu on yıllık başarısı ve yerel içerik stratejisi hakkında daha fazla detayı **buradan** inceleyebilirsiniz. Ancak film, 'Trendeki Kız' ve 'Penceredeki Kadın' gibi selefleriyle aynı kaderi paylaşıyor gibi görünüyor: Şık bir prodüksiyon ve güçlü oyunculuklara rağmen, hikaye ortalara doğru ivme kaybederek hayal kırıklığı yaratıyor.

Yönetmen koltuğunda Simon Stone'un oturduğu bu uyarlama, gerilimin deniz ortasında, lüks bir yatın sınırlı alanında geçmesiyle bir hayli ilgi çekici bir atmosfere sahip. Peki, Agatha Christie klasiği 'Nil'de Ölüm' tadında bir gizem vaat eden bu yapım, beklenen o sürükleyiciliği sunabiliyor mu?

Lo Blacklock'un Travmatik Yolculuğu

Hikaye, ödüllü araştırmacı gazeteci Laura “Lo” Blacklock (Keira Knightley) etrafında dönüyor. Yakın zamanda bir kaynağının ölümüyle sarsılan ve suçluluk duygusuyla boğuşan Lo, editöründen (Gugu Mbatha-Raw) daha hafif bir görev ister. Bu görev, Norveç'e doğru yola çıkan lüks yat Aurora Borealis'in ilk seferini haber yapmaktır. Bu yolculuk, zengin denizcilik varisi Anne Bullmer (Lisa Loven Kongsli) ve eşi Richard (Guy Pearce) tarafından hayır işleri için düzenlenmiştir.

Lo'nun tatil hayalleri, ilk sabahın erken saatlerinde komşu kamaradan gelen bir arbede sesi ve ardından buz gibi okyanus sularına birinin düştüğünü düşündüğü belirgin bir sesle suya düşer. Ancak olayı bildirdiğinde, o kamaranın boş olduğu söylenir. Tıpkı diğer 'gaslit' kadın kahramanlar gibi, Lo da kendi akıl sağlığından şüphe etmeye başlar ve gerçeği tek başına ortaya çıkarmak zorunda kalır.

Göz Kamaştıran Kadro ve Estetik Tasarım

Filmin en büyük artısı, tartışmasız bir şekilde oyuncu kadrosu ve prodüksiyon kalitesidir. Keira Knightley, karakterin artan paranoyasını ve baskıyı başarıyla yansıtırken; ona Guy Pearce, Hannah Waddingham (Dame Heidi Heatherly), Kaya Scodelario (Influencer Grace Phillips) ve David Morrissey gibi yetenekli isimler eşlik ediyor. Alice Normington’ın prodüksiyon tasarımı, yatın kıvrımlı, yansıtıcı yüzeyleri ve deniz kabuğu şeklindeki sarmal merdivenleriyle karakterlerin saklı ikiliklerini sembolik olarak yansıtarak görsel bir derinlik katıyor.

Eleştirel Denge: Gerilim Neden Sönüyor?

Film, görsel zenginliğine ve Knightley’nin performansına rağmen, narrative ağırlığını taşıyamıyor. Eleştirilere göre, gizem unsuru erken çözülüyor ve olay örgüsü, izleyiciyi şaşırtmak yerine yapay 'kırmızı ringa balığı' (red herring) tuzaklarıyla dolu. Karakter motivasyonları hızla değişiyor ve finale doğru akıl sağlığı sorgulanan Lo’ya aniden inanılması gibi zorlama sahneler, hikayenin inandırıcılığını zedeliyor.

Özellikle zengin misafirler (Danny, Grace, Adam) gibi yan karakterler, kadroya dahil edilmelerini gerektirecek herhangi bir motor görevi görmüyor; bu da onların sahnelerinin gereksiz yere uzatıldığı veya kısaltıldığı izlenimini uyandırıyor. Simon Stone’un yönetmenliği, Lo'nun artan paranoyasını ve psikozunu yansıtacak enerjik kurgu ve kamera hareketlerinden yoksun kalıyor. Bu durum, başrol oyuncusunun baskıyı artırma çabalarına rağmen gerilimin tekdüzeliğe düşmesine neden oluyor.

Sonuç: Büyük Fırsat Kaçtı

'The Woman in Cabin 10', lüks bir gemide geçen klasik bir gizem filmi için harika bir öncül sunsa da, özgünlükten uzak ve zorlama senaryosu nedeniyle potansiyelini tam olarak kullanamıyor. Film, zenginlerin kendilerini koruma çabaları üzerine yapmaya çalıştığı eleştirel yorumu bile zayıf ve mantık dışı bir finalle boşa harcıyor. Eğer daha cesur ve deneysel bir yönetim anlayışı olsaydı, bu deniz yolculuğu finalden önce gerilimini kaybetmezdi.

'The Woman in Cabin 10', 10 Ekim'den itibaren Netflix platformunda izleyiciyle buluşacak.

Künye Bilgileri

Detaylara merak eden okuyucularımız için filmin temel teknik ve oyuncu kadrosu bilgileri:

• Platform: Netflix
• Yönetmen: Simon Stone
• Senaryo: Joe Shrapnel, Anna Waterhouse, Simon Stone (Ruth Ware'in romanından uyarlama)
• Süre: 93 Dakika
• Başrol Oyuncuları: Keira Knightley, Guy Pearce, David Ajala, Hannah Waddingham, Kaya Scodelario, David Morrissey.

Kaynak: Bu haber, Variety'de yayınlanan orijinal inceleme temel alınarak hazırlanmıştır.