Sinema dünyasında kapsayıcılık ve otantik temsil giderek daha fazla önem kazanırken, Emily Carey ('Geek Girl') ve Lola Blue ('A Kind of Spark') gibi önde gelen otistik oyuncuların başrollerini paylaştığı 'The Birth of a Mall Goth' adlı kısa film, bu alanda çığır açan bir adım olarak dikkat çekiyor. Nöroçeşitli yeteneklerin hem kamera önünde hem de kamera arkasında yaratıcı süreci tamamen kontrol ettiği bu proje, sektördeki ezberleri bozmaya hazırlanıyor.
Yönetmenin Otistik Deneyimi ve 'Goth' Alt Kültürüyle Bağlantı
Filmin senaristi ve yönetmeni Samantha Locock, 'goth' alt kültürüne olan hayranlığından yola çıkarak senaryoyu geliştirdi. Kendi otizm teşhisini aldıktan sonra, hikayesinin sıklıkla kafa karıştırıcı bir dünyada anlam arayan kendi nöroçeşitli deneyimini yansıttığını fark etti.
“Bu senaryoyu yazdığımda, insanların neden aniden 'goth' haline geldiğine bu kadar derinden ilgi duyduğumu tam olarak anlamadığımı düşünüyorum. Şimdi, filmi etrafınızdaki dünyayı anlamlandırmaya çalışan otistik bir ihtiyacın dışavurumu olarak görüyorum – her şeyi olduğu gibi kabul edemezsiniz. Bazen mantıklı cevaplar bulana kadar aramaya devam etmeniz gerekir, bu komik bir şey hakkında bile olsa.”
Otantik Temsilin Gücü: Oyuncuların Bakış Açısı
'House of the Dragon' dizisiyle tanınan Emily Carey, Locock'un senaryosuyla anında bir bağ kurdu ve film yapımcısının nöroçeşitliliğini öğrendikten sonra bu bağ daha da derinleşti. Carey, otistik bir yazar tarafından yaratılan Holly Smale'ın 'Geek Girl' adlı kitabının Netflix uyarlamasında da rol alıyor.
“Genel olarak konuşursak, otistik bir bakış açısı, yaratıcılık konusunda benzersiz bir detay odaklılık ve çekingenlik eksikliği sunar. Bu kısa film o kadar zekice komik ve aynı zamanda titizlikle hazırlanmış ki. Benzer düşüncelere sahip nöroçeşitli insanlarla çalışmak çok ferahlatıcıydı ve bence büyülü bir şey yarattık.”
Lola Blue ise, otistik karakterleri, otistik yazarlar tarafından, otistik bir birey olarak oynamanın kendisi için bir onur olduğunu belirtiyor. Blue, bu rolün, kadın otistik deneyiminin merceğinden 'kendini bulma' mücadelesini keşfetmek için harika bir fırsat sunduğunu, ancak filmin açıkça 'otizm hakkında' bir film olmadığını vurguladı.
Sinemada Nöroçeşitli Temsil Eksikliği ve Değer Katma
Bu tür projeler sinema dünyasında nöroçeşitli temsilin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtlarken, Ruderman Ailesi Vakfı'nın araştırmaları, otistik karakterlerin %5'inden azının gerçekten otistik oyuncular tarafından canlandırıldığını gösteriyor. Bu durum, sektörde hala kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu ve 'The Birth of a Mall Goth' gibi filmlerin, otantik hikaye anlatıcılığının ve otistik bireylerin beyaz perdede kendi seslerini bulmasının ne kadar hayati olduğunu ortaya koyuyor. Nöroçeşitli bireylerin kendi hikayelerini anlatma ve karakterlerini canlandırma fırsatı bulması, hem daha doğru ve derinlikli anlatılar sunar hem de izleyicilerde empati ve anlayışı artırır.
Benzer şekilde, Hollywood'un yükselen yıldızlarından ve 'The Bear' dizisindeki performansıyla Emmy ödülü kazanan Ayo Edebiri'nin Venedik Film Festivali'nde yaşadığı bir olay, sinema sektöründeki temsil tartışmalarının sadece nöroçeşitlilikle sınırlı kalmadığını, ırk ve cinsiyet gibi konularda da otantik seslerin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Edebiri, #MeToo ve Black Lives Matter hareketlerinin 'bittiği' yönündeki bir medya sorusuna karşı çıkarak, bu hareketlerin halen aktif ve önemli olduğunu vurgulamış, sektörde süregelen mücadelenin altını çizmiştir. Bu duruş, 'The Birth of a Mall Goth' gibi filmlerin savunduğu kapsayıcılık ve otantik hikaye anlatıcılığı prensiplerinin daha geniş bir çerçevede nasıl yankı bulduğunu göstermektedir. Ayo Edebiri'nin bu kararlı açıklaması ve film endüstrisindeki daha geniş temsil tartışmaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için buradaki haberimizi okuyabilirsiniz.
Bu geniş temsil ve kapsayıcılık arayışına paralel olarak, Hollywood'da kadınların liderliğindeki yapım şirketlerinin sayısında da önemli bir artış gözleniyor. Örneğin, Emmy adayı oyuncu Lily James ve başarılı yapımcı Gala Gordon, Britanya merkezli, kadın liderliğindeki Parodos Productions şirketini kurarak sinema, televizyon ve tiyatro alanlarında 'kadın direnişinin hikayelerini' yüceltmeyi hedefliyor. James'in de belirttiği gibi, bu tür girişimler sanatçıların anlatmak istedikleri hikayelerin kontrolünü ele almalarına ve sektörde daha fazla söz sahibi olmalarına olanak tanıyor. Gala Gordon ise şirketin amacını, zorluklar karşısında yılmayan kadınların gerçek ve güçlü portrelerini sergilemek olarak açıklıyor. Bu tür oluşumlar, sinema dünyasında daha dengeli, çeşitli ve otantik bir temsilin kapılarını aralarken, sektördeki geleneksel yapıyı dönüştürme potansiyeli taşıyor. Lily James ve Gala Gordon'ın Parodos Productions ile ilgili detaylı bilgilere ve kadının sinemadaki gücüne dair daha fazla içeriğe buradan ulaşabilirsiniz.
Bu bağlamda, #MeToo hareketinin yasal alandaki etkisini gösteren önemli bir gelişme de yaşanıyor. Hollywood yıldızı Blake Lively, yönetmen ve rol arkadaşı Justin Baldoni'ye karşı açtığı iftira davasının reddedilmesinin ardından, Baldoni'den milyonlarca dolar avukatlık ücreti ve masraf talep ediyor. Bu dava, Kaliforniya'nın 'Mağdurları Silah Haline Getirilmiş İftira Davalarından Koruma Yasası'nın kritik bir testi niteliğinde. Yasa, cinsel taciz mağdurlarının deneyimlerini dava edilme korkusu olmadan paylaşabilmelerini sağlamayı amaçlıyor ve Blake Lively-Justin Baldoni hukuk mücadelesi, #MeToo hareketinin devam eden gücünü ve yasal zemindeki önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Hollywood'da Blake Lively ve Justin Baldoni arasındaki bu dikkat çekici hukuk hamlesi ve #MeToo yasasının test edildiği bu önemli dava hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Yapımcı Poppi Knight da, kendi nöroçeşitli bakış açısını anlamadan önce ergenlik dönemindeki alt kültür dönüşümlerine dair kişisel anıları aracılığıyla projeyle bağ kurdu. Knight, filmin nöroçeşitli bir merak hikayesine dönüşmesinin, onu daha da güçlendirici hale getirdiğini belirtti.
Primetime'ın Misyonu ve Erişilebilir Sinema
Film, engellilik, cinsiyet ve cinsellik spektrumlarında yeterince temsil edilmeyen sesleri güçlendirmeye adanmış Victoria Emslie'nin yapım şirketi Primetime bünyesinde faaliyet gösteriyor. Emslie, Tribeca'da yakın zamanda engelli sanatçıları merkeze alan başka bir projesi olan 'Truckload'un prömiyerini yapmıştı.
“Nüanslı temsil, bir kontrol listesi egzersizi değildir; kültürel, ekonomik ve sosyal bir sorumluluktur. Bu film, kendi hikayelerini anlatan insanlara yatırım yaptığımızda ortaya çıkan, özgünlükle keşfedilen görünmez bir dünyaya açılan bir penceredir.”
'The Birth of a Mall Goth' kısa filmi, bu Ekim ayında Newport Beach Film Festivali'nde gösterilecek. Bu tür projelerin, sinema sektöründe daha kapsayıcı ve gerçekçi bir gelecek inşa etme yolunda önemli adımlar olduğunu unutmamak gerekiyor.