Hollywood'da 60 yılı aşkın bir kariyere sahip olan, 'Urban Cowboy', 'The Right Stuff' ve 'The Leftovers' gibi yapımlarla hafızalara kazınan usta aktör Scott Glenn, 86 yaşında kariyerinde bir ilki yaşadı. HBO'nun fenomen dizisi 'The White Lotus'un üçüncü sezonundaki performansıyla Drama Dalında En İyi Konuk Erkek Oyuncu kategorisinde Emmy'ye aday gösterildi. Ancak bu başarının ardında, neredeyse reddedilmiş bir rol ve yönetmen Mike White ile kurulan sıra dışı bir yaratıcı ortaklık yatıyor.
Idaho'daki dağ evinden röportaj veren Glenn, bu adaylığın kendisi için ne kadar onur verici olduğunu belirtse de, başarının asıl mimarının dizinin yaratıcısı Mike White olduğunu vurguluyor. Glenn, “Bu neredeyse hile yapmak gibi hissettiriyor. ‘White Lotus’tan aday olan herkesin sahip olduğu avantaj, hepimizin Mike White’ın inanılmaz yönetmenliğinden faydalanmış olmasıdır” diyerek mütevazı bir tavır sergiliyor.
Neredeyse Reddedilen Rol: 'Sıkıcı Bir Yaşlı Adam' Olmaktan Son Anda Kurtuluş
İşin ilginç yanı, Scott Glenn'in bu ikonik rolü neredeyse geri çevirecek olmasıydı. Kendisine rol teklif edildiğinde 'The White Lotus'u daha önce hiç izlememişti. Karakter tanımı ise oldukça basitti: Yakın zamanda felç geçirmiş, bastonla yürüyen ama zihinsel olarak hala keskin bir yaşlı adam. Glenn, daha önce rol aldığı 'Eugene the Marine' filminde de 'en iyi günleri geride kalmış' benzer bir karakteri canlandırdığı için bu teklif ona hiç çekici gelmedi.
Rolü reddetmeye hazırlanırken menajeri, karar vermeden önce en azından dizinin birkaç bölümünü izlemesi konusunda ısrar etti. O gece eşiyle birlikte ilk sezonun ilk bölümünü açan Glenn, yaşadığı deneyimi şöyle anlatıyor:
“10-15 dakika içinde dizinin o tuhaf, baştan çıkarıcı dansına tamamen kapıldım. Jeneriğin ritminden sahnelerin gelişimine, müziklerden her şeye kadar... Dizide sadece karanlık, baştan çıkarıcı ve seksi bir yan yoktu, aynı zamanda tuhaf bir şekilde rahatsız edici bir mizah da vardı. Kendinizi bir şeylere gülerken buluyor ve ‘Buna gülmeli miyim?’ diye düşünüyordunuz.”
Yönetmenle Anlaşma: 'Gel Tayland'a, Birlikte Öngörülemez Olalım'
Glenn'in oyunculuk anlayışı, senaryodaki parantez içi yönlendirmeleri (örneğin 'korkuyla odada yürür' gibi) görmezden gelerek her sahneyi o anın doğallığına bırakmaya dayanıyor. Bu 'gevşek' yaklaşımının yönetmen tarafından kabul görüp görmeyeceğini anlamak için Mike White ile bir telefon görüşmesi yaptı. White'ın tepkisi ise projenin kaderini belirledi.
Glenn'in “Aksiyon ve kes arasında ne olacağını tam olarak bilmiyorum” şeklindeki yaklaşımına White'ın cevabı netti: “Aslında ben de ne yaptığımı bilmiyorum. O yüzden Tayland'a gel, birlikte öngörülemez olalım.” Bu söz, ikili arasında kurulacak yaratıcı ve özgür bağın ilk sinyali oldu.
Karakterin Karanlık Geçmişi ve Reddedilen Oğul
Dizide Glenn, Tayland'daki White Lotus otelinin sahibi Jim Hollinger karakterini canlandırıyor. Sezonun ana gizemlerinden biri, Jim'in, Walton Goggins'in canlandırdığı Rick Hatchett'in babasını öldürdüğü iddiası üzerine kurulu. Ancak sezonun büyük sürprizi, Jim'in aslında Rick'in babası olduğunun ortaya çıkmasıydı. Glenn'in anlattığına göre, karakterin geçmiş hikayesinde Jim, Rick'in annesine kürtaj için para vermiş ve sonrasında onu terk ederek ahlaki açıdan sorgulanabilir bir iş kariyerine atılmıştı.
Peki bir baba, yıllar sonra karşısına çıkan oğlunu neden bu kadar soğukkanlılıkla reddeder? Glenn, bu durumu karakterin psikolojisiyle açıklıyor: “'White Lotus'taki karakterler bunun için fazla hasarlı. Bir aktör olarak verdiğim karar şuydu: 'Hayatımı değiştirdim. Önem verdiğim iki kızım, bir eşim var. 50 yıldır Tayland'da yaşıyorum. Kültürel olarak muhtemelen Amerikalıdan çok Taylandlıyım. Bunların hiçbirinden vazgeçmeyeceğim ve kimsenin yoluma çıkmasını istemiyorum. Bu yüzden bu adamdan kurtulacağım, onu hayatımdan olabildiğince çabuk çıkaracağım.'”
Nexus Analiz: Televizyon Artık Yeni Sinema mı?
Scott Glenn'in kariyeri boyunca Hollywood'daki değişime birinci elden tanıklık etmesi, ona sektör hakkında önemli bir perspektif kazandırıyor. Glenn'e göre, televizyon ve sinema arasındaki roller tamamen değişmiş durumda. “Eskiden en homojen, şekerli, vanilyalı dramatik işler TV’de olurdu; sinema ise daha cesur, çılgın ve sınırları zorlayan işleri ele alırdı” diyen Glenn, ekliyor: “Şimdi bu durum değişti. Filmler artık bana büyük ölçüde devasa lunapark trenleri gibi geliyor. Televizyon ise daha keskin, daha karanlık ve daha kişisel meseleleri inceliyor.” Bu yorum, 'The White Lotus' gibi dizilerin neden sinema filmlerinden daha fazla konuşulduğunu ve kültürel etki yarattığını da özetliyor.
Kariyerinin bu ileri döneminde bile motivasyonunu kaybetmeyen Scott Glenn için itici güç ödüller değil, iyi bir senaryoda harika bir karakter okumak. “Sette olmak ve sahneyi çekmek için sabırsızlandığım bir şey arıyorum,” diyen usta aktör, tutkusunu “Karakterdeki bir şey ağzımın suyunu akıtmalı” sözleriyle ifade ediyor. Bu tutku, ona 86 yaşında kariyerinin ilk Emmy adaylığını getiren şeyin ta kendisi gibi görünüyor.
Bu haberde yer alan bilgiler, Variety'de yayınlanan bir makaleden derlenmiştir.