İtalyan sinemasının yaşayan efsanelerinden, "Muhteşem Güzellik" (The Great Beauty) filmiyle Oscar kazanan yönetmen Paolo Sorrentino, yeni filmi "La Grazia"nın Venedik Film Festivali'ndeki dünya prömiyerine hazırlanıyor. Ancak yönetmen, festival heyecanından önce Saraybosna Film Festivali'nde katıldığı bir ustalık sınıfında yaptığı samimi ve bir o kadar da şaşırtıcı açıklamalarla sinema dünyasının dikkatini çekti.
Yeni Film "La Grazia" Altın Aslan İçin Venedik'te
Sorrentino'nun merakla beklenen yeni filmi "La Grazia", bu ay düzenlenecek olan Venedik Film Festivali'nde ana yarışmada Altın Aslan için mücadele edecek. Yönetmenin kült filmi "Muhteşem Güzellik"ten tanıdığımız usta aktör Toni Servillo ile Anna Ferzetti'nin başrollerini paylaştığı film, bir aşk hikayesini konu alıyor. 27 Ağustos - 9 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek olan festivalin açılışını yapacak olması, filme yönelik beklentileri daha da artırıyor.
Sorrentino'nun Venedik ile olan bağı oldukça eskiye dayanıyor. İlk filmi "One Man Up"ı 2001'de burada tanıtan yönetmen, "The Young Pope" dizisinin ilk bölümlerini ve kendisine Gümüş Aslan Büyük Jüri Ödülü'nü kazandıran 2021 yapımı "The Hand of God" filmini de yine Venedik'te izleyiciyle buluşturmuştu.
Saraybosna'dan Samimi İtiraflar: "Hedef Koymayı Sevmiyorum"
Saraybosna Film Festivali'nde Onur Ödülü almak için bulunan Sorrentino, gelecek planları sorulduğunda sinemaseverleri hem güldüren hem de düşündüren yanıtlar verdi. Geleceğe dair büyük hedefler koymaktan hoşlanmadığını belirten yönetmen, yaratıcılık sürecini şu sözlerle anlattı:
"Hedeflerimin olmasını sevmiyorum. Yeni şeyler yapmak zorunda olma fikrinden hoşlanmıyorum. Evde hiçbir şey yapmadan duruyorum ve sonra aniden aklıma bir şey takılıyor, bir takıntı haline geliyor ve 'Tamam, bu takıntıyla ilgili bir film yapalım' diyorum."
Gelecekteki filmlerinin kalitesi hakkında ise esprili bir dille, "Muhtemelen birçok yönetmen gibi ben de daha kötüsünü yapacağım," diyerek salondakileri güldürdü.
Sorrentino'nun bu kişisel itirafları, Saraybosna Film Festivali'nin sadece ödüllerin verildiği değil, aynı zamanda sinemanın bugünü ve geleceğinin tartışıldığı bir platform olduğunu da gösteriyor. Nitekim festivalde ilk uzun metraj filmi 'Yugo Florida' ile yarışan Sırp yönetmen Vladimir Tagić, yaygın kanının aksine, dizilerin sinemayı öldürmediğini, aksine sanat filmleri ile Hollywood gişe canavarları arasındaki boşluğu doldurduğunu belirterek dizi ve sinema arasındaki ilişkiye dair farklı bir bakış açısı sundu. Festivalin dikkat çeken bir diğer yapımı ise, Balkan mizahını, kapitalizm ve aşk üçgeninde sorgulayan ve romantik komedi kalıplarını yıkan Ivana Mladenović'in yönettiği “Sorella di Clausura” filmi oldu.
Sorrentino'nun Alışılmadık Yaratıcılık Sırları
- Takıntılardan Beslenmek: Plan yapmak yerine, bir fikrin zihninde takıntıya dönüşmesini bekliyor.
- Setten Kaçma İsteği: Çekimlerde çok hızlı çalıştığını, çünkü bir an önce eve gidip futbol maçları izlemek istediğini söylüyor. Bu durumun, paradan tasarruf sağladığı için yapımcıların hoşuna gittiğini de ekliyor.
- Sadece Kendi Senaryoları: Başkalarının yazdığı senaryoları yönetmeyi reddediyor çünkü "sadece yazdığı şeyleri anladığını" belirtiyor.
- Zıt Karakterlere Duyulan Merak: Kendisinden çok farklı karakterlerden ilham alıyor. Eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'yi konu alan "Loro" filmini yapma nedenini, Berlusconi'nin bitmek bilmeyen yaşam enerjisine duyduğu merak olarak açıklıyor.
Eleştirel Bir Bakış: Alçakgönüllülük mü, Yoksa Bilinçli Bir Persona mı?
Sorrentino'nun bu esprili ve kendini küçümseyen tavrı, takdir toplasa da bir başka soruyu akıllara getiriyor: Bu, gerçek bir alçakgönüllülük mü, yoksa Oscar ödüllü bir yönetmen olmanın getirdiği yüksek beklentilere karşı geliştirilmiş bir savunma mekanizması mı? Setlerde "eve gitmek için acele ettiğini" söylemesi, filmlerinin görsel zenginliği ve entelektüel derinliği için gereken yoğun disiplin ve vizyonu perdeleyen, dikkatle inşa edilmiş bir sanatçı personası olabilir. Bu tavır, onun eserlerindeki ciddiyeti ve sanatsal ağırlığı hafifleten, izleyiciyle daha samimi bir bağ kurmasını sağlayan bir araç olarak da görülebilir.
"Sinema Hüzünlü Hayatımı Kurtardı"
Sohbetin en dokunaklı anlarından biri, Sorrentino'nun sinemayla olan kişisel ilişkisini anlattığı bölümdü. Gençliğinde "depresif" bir genç olduğunu ve zamanını evde tek başına TV'de film izleyerek geçirdiğini söyleyen yönetmen, sinemanın kendisi için bir sığınak olduğunu vurguladı. Özellikle en kişisel filmi olarak kabul edilen "The Hand of God"da işlediği gibi, efsanevi futbolcu Diego Maradona'nın Napoli'ye gelişinin, ona "büyük ve inanılmaz bir şovun" ne olduğunu gösterdiğini ve sinema sevgisini ateşlediğini belirtti.
Bu deneyimini, "Filmler hüzünlü hayatımı kurtardı" sözleriyle özetleyen Sorrentino, hâlâ ne zaman kendini üzgün hissetse, "Şimdi bir film yapma zamanı" diye düşündüğünü ekledi. Sanatın iyileştirici gücüne dair bu samimi itiraf, yönetmenin filmlerindeki melankolik ama umut dolu atmosferin de kaynağını gözler önüne seriyor.
Saraybosna'daki bu ustalık dersi, Paolo Sorrentino'nun sadece görsel olarak büyüleyici filmler yapan bir yönetmen değil, aynı zamanda hayatın karmaşıklığı, sanatın gücü ve kişisel zaafları üzerine düşünen derin bir sanatçı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Şimdi gözler, onun bu zengin iç dünyasından süzülüp gelen yeni filmi "La Grazia"nın Venedik'teki prömiyerinde olacak.
Bu haberde yer alan bilgiler, Variety'de yayımlanan makaleden derlenmiştir.