'Nuremberg': Tarihi Bir Hesaplaşma, Güncel Bir Tartışma ve Oscar İddiası

Haber Merkezi

08 September 2025, 09:18 tarihinde yayınlandı

Nuremberg Filmi Oscar Yarışına Hazır: Russell Crowe ve Leo Woodall'dan Çarpıcı Performanslar

Yönetmen James Vanderbilt'in yeni mahkeme draması 'Nuremberg', tarihin tozlu sayfalarını günümüzün yakıcı tartışmalarıyla harmanlayarak dikkatleri üzerine çekiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi liderlerinin yargılandığı ilk uluslararası mahkemeyi konu alan film, sadece bir tarih dersi olmanın ötesinde, adalet kavramının temel taşlarını sorgulayan sürükleyici bir psikolojik gerilim sunuyor. Global çaptaki demokratik kurumların eşi benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya olduğu bu dönemde, 'Nuremberg' bir kez daha kötülükle hesaplaşmanın ve adaletin tarafsızlığının ne kadar mümkün olduğunu sorgulatıyor.

Russell Crowe'dan Göring Portresi: 'Cinderella Man'den Sonraki En İddialı Performans

Filmin merkezinde, Hitler'in ikinci adamı Hermann Göring rolünde izleyici karşısına çıkan Oscar ödüllü Russell Crowe yer alıyor. Crowe, 2005 yapımı 'Cinderella Man'den bu yana sergilediği en etkileyici performanslardan birine imza atıyor. Göring'in karizması ile canavarlığını aynı potada eriten Crowe, odadaki herkesi büyüleyebilen ancak suçlarıyla tüm dünyayı dehşete düşüren bir adamın paradoksal yapısını ustalıkla yansıtıyor. Crowe, şişkin bedeni ve alçak sesli Almanca aksanıyla Göring'in kendinden emin, narsistik ve gerçeklikten kopuk kişiliğini ustalıkla tasvir ediyor. Günde 40'a yakın afyon hapı tüketimiyle de gösterilen bu kaçış, Nazi liderlerinin patolojik narsistler olduğu ve bu durumun onları bir öz-inanç durumuna hapsettiği fikrini pekiştiriyor. Rolü için özel olarak Almanca öğrenen Crowe'un, Rami Malek'in canlandırdığı Ordu psikiyatristi Douglas Kelley ile olan kedi-fare diyalogları, filmin gerilimini artırıyor ve onu En İyi Erkek Oyuncu yarışında iddialı bir konuma taşıyor.

Russell Crowe'un Hermann Göring karakterine bürünme süreci, detaylı performans analizi ve filmin genel incelemesi için buraya tıklayarak Nexus Haber'in özel değerlendirmesini okuyabilirsiniz.

Crowe'un Göring tasvirindeki dehası, kötülüğün çoğu zaman insani bir yüzle, ikna edici bir dille ve hatta büyüleyici bir cazibeyle karşımıza çıkabileceğini hatırlatmasıdır. Bu, Vanderbilt'in 'The Nazi and the Psychiatrist' adlı kitaptan uyarladığı karmaşık senaryosunun da bir başarısı.

Rami Malek'in canlandırdığı ABD Yarbayı Douglas Kelley, Göring'i yargılamaya uygun olup olmadığını belirlemekle kalmayıp, aynı zamanda kötülüğün doğasını anlamaya çalışan bir psikiyatrist olarak karşımıza çıkıyor. Malek'in karaktere konuşkan bir enerji katıyor olsa da, performansında hissedilen tuhaf bir güvensizlik, izleyicinin Kelley ile tam anlamıyla bağ kurmasını zorlayarak filmin psikolojik gerilim potansiyelini tam olarak kullanamadığına dair eleştirileri beraberinde getiriyor. Kelley'in Göring ile yüzleşmelerinde, Göring'in başlangıçta İngilizce bilmediği numarası yapması ve gerçekler ortaya serildiğinde 'çalışma kamplarının' gerçekten de 'çalışma kampları' olduğunu iddia etmesi gibi inkâr duvarıyla karşılaşması filmin en temel çatışmasını oluşturuyor. Kendi egomanyak düşünce yapısıyla, tıpkı Adolf Eichmann gibi, karmaşık bir inkâr senaryosu ören Göring'in bu tavrı, sadece Kelley'in değil, filmin de aşmakta zorlandığı bir 'tuğla duvar' olarak karşımıza çıkıyor. Mahkeme salonunda Michael Shannon'ın liderlik ettiği savcılık ekibinin çabaları da dikkat çekiyor. Yüksek Mahkeme yargıcı Robert H. Jackson rolündeki Shannon'ın, Göring'i sorgularken yaşadığı zor anlar, İngiliz savcı Sir David Maxwell-Fyfe (Richard E. Grant) devreye girene kadar sürüyor. Maxwell-Fyfe'in, toplama kampı görüntülerinin izletildiği anın ardından Göring'e hâlâ Hitler'e sadık kalıp kalmayacağını sorduğu ve Göring'in 'evet' yanıtı verdiği an, filmin en can alıcı noktalarından birini oluşturarak aslında kendi idam fermanını imzalamasına yol açıyor. Duruşmalar sırasında ilk kez dünyaya sunulan gerçek ve dehşet verici toplama kampı görüntülerinin kullanımı ise, filmin güçlü ve rahatsız edici anlarından biri olarak öne çıkıyor.

Leo Woodall'ın Yükselişi: Duygusal Bir Çevirmen

'Nuremberg' sadece Crowe'un şovu değil. 'The White Lotus' dizisindeki performansıyla tanınan yükselen yıldız Leo Woodall da, mahkemenin çetrefilli ağına yakalanmış bir çevirmeni canlandırarak dikkat çekiyor. Almanca bilmeden projeye dahil olmasına rağmen, rol için dili ustalıkla öğrenen Woodall, kısıtlı ama yankı uyandıran duygusal bir performans sergiliyor. Filmin sonlarına doğru yer alan bir sahnesiyle izleyiciyi gözyaşlarına boğan Woodall, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisinde sürpriz bir aday olabilir.

Woodall'ın kariyerindeki dikkat çekici yükseliş, sadece 'Nuremberg' ile sınırlı değil. Genç yetenek, Netflix'in 'Tek Başına' (One Day) dizisindeki başarısının ardından, son filmi 'Tuner' ile de izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Telluride ve Toronto Film Festivalleri'nde dünya prömiyerini yapan bu yapımda Woodall, nadir görülen bir işitme rahatsızlığı olan hiperakuziye sahip, olağanüstü işitme duyusuna sahip bir piyano akortçusu olan Niki karakterini canlandırıyor. Niki'nin bu sıra dışı yeteneği, onu bir yandan piyano virtüözü olma hayalinden alıkoyarken, diğer yandan bir hırsızlık çetesinin kasa hırsızlığı planlarına dahil olmasına neden oluyor. Woodall'ın bu karmaşık karaktere nasıl hayat verdiği, efsanevi Dustin Hoffman ile kamera arkası deneyimleri ve filmin derinlikleri hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için Leo Woodall'ın 'Tuner'daki performansı, Dustin Hoffman ile röportajı ve hiperakuzi rahatsızlığı hakkında detaylı bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.

Hiperakuzi Nedir?

Hiperakuzi, bireylerin normalde rahatsız edici bulmadığı sesleri aşırı derecede yüksek veya ağrılı bulduğu, nadir görülen bir işitme rahatsızlığıdır. Bu durum, günlük yaşamı ciddi şekilde etkileyebilir ve sosyal izolasyona yol açabilir. 'Tuner' filmi, bu özel durumu bir gerilim hikayesinin merkezine koyarak, izleyicilere hem duyusal bir deneyim sunuyor hem de farkındalık yaratıyor.

Niki karakterinin fiziksel görünümünün klasik bir piyanistten çok, dövmeli ve sert bir otomobil tamircisini anımsatacak şekilde tasarlanması, yönetmen Daniel Roher'ın özgün bir risk olarak değerlendiriliyor ve karakterin caz tutkusunu ve sokakla olan bağını vurguluyor. Piyano çalmayı bilmeyen Woodall, rol için Havana Rose Liu ile iki ay boyunca pratik yaparak, bir virtüöz gibi görünmeyi, enstrümanı doğru tutuşu, duruşu ve beden dilini yansıtabilmeyi hedefledi. Karakterin alışılmadık durumu için hiperakuzi hastası bir kişiyle konuşarak empati kurduğunu ve Niki'yi anlamasında bunun kilit rol oynadığını belirtiyor.

Bu iddialı yapımda Woodall, sinema tarihinin efsanevi isimlerinden Dustin Hoffman ile aynı seti paylaştı. Hoffman, filmde Niki'nin esprili ama sert mentorunu canlandırıyor. Woodall, bu deneyimi 'başka bir dünyadan gelmiş gibi' tanımlarken, başlangıçta duyduğu 'felç edici korkuyu' da gizlemiyor. Hoffman'ın doğaçlama yeteneği ve hikaye anlatıcılığı, setteki herkesi büyülemiş. Üç satırlık bir diyalogdan 20 dakikalık doğaçlamalar yapabildiklerini belirten Woodall, bu deneyimi oyunculuk hayatında yaşadığı en eğlenceli anlardan biri olarak hatırlıyor.

'Başlarda felç edici bir korku yaşadım. Çünkü Dustin Hoffman gibi biri için kötü olmak istemezsiniz. Çok daha güvensiz ve bilinçli oluyorsunuz. İlk birkaç gün kendimi tamamen buna verdim, ilk gün çok doğaçlama yaptık. Ama onunla 15-20 dakikalık doğaçlamalar yapmak için rahat, kendime güvenli ve heyecanlı hissetmem birkaç çekim günü sürdü. Çekimlere başlamadan önce bana Dustin Hoffman ile 20 dakikalık doğaçlamalar yapacağımı söyleselerdi, muhtemelen filmden ayrılırdım. Çok korkardım ama oyunculuk yaparken yaşadığım en eğlenceli deneyimdi.'

Oscar ödüllü belgeselci Daniel Roher ('Navalny'), 'Tuner' ile ilk kurmaca filmine imza atarak cesur bir adım atıyor. Woodall, Roher'ın zekasına ve doğrudanlığına hayran kaldığını, belgesel dünyasından kurmacaya geçişin zorluklarına rağmen Roher'ın doğal bir hikaye anlatıcısı ve işbirlikçi bir yönetmen olduğunu vurguluyor.

Sanat ve Tekniğin Gücü: Craft Kategorilerinde Oscar İddiası

Oyunculuk performanslarının ötesinde, 'Nuremberg' birçok teknik kategoride de iddialı. Titizlikle yeniden yaratılan klostrofobik hücreler ve mahkeme salonu, başarılı yapım tasarımının bir göstergesi. Dariusz Wolski'nin kamera çalışması ise izleyiciyi doğrudan geçmişe taşıyor. 'Zodiac' ve 'Truth' gibi filmlerin senaristi James Vanderbilt'in, iyi belgelenmiş bir tarihi döneme Douglas Kelley ve Göring arasındaki psikolojik düelloya odaklanarak getirdiği benzersiz bakış açısı, En İyi Uyarlama Senaryo kategorisinde de filmi güçlü bir aday yapıyor.

En İyi Film Yarışında Sürpriz Bir Aday Mı?

Akademi üyelerinin son yıllarda 'Oppenheimer' ve 'The Trial of the Chicago 7' gibi uyarıcı nitelikteki tarihi yapımlara gösterdiği ilgi göz önüne alındığında, 'Nuremberg' En İyi Film kategorisinde de sürpriz bir aday olabilir. Ancak bu, ödül sezonlarına yabancı olmayan Sony Pictures Classics'ten güçlü bir tanıtım kampanyası gerektirecek.

Neden Şimdi 'Nuremberg'?

Filmin vizyon tarihi, dünya genelinde demokratik kurumların iç tehditlerle karşı karşıya kaldığı, uluslararası hukukun yeni savaş biçimleri ve otoriter manipülasyonlarla mücadele ettiği bu döneme denk gelmesiyle ayrı bir anlam kazanıyor. 'Nuremberg', geçmişe ait bir hikaye anlatırken, bugünün acil meselelerine de ışık tutuyor ve bizleri adalet, hesap verebilirlik ve insanlık tarihindeki en karanlık anlarla yüzleşme konularında yeniden düşünmeye sevk ediyor. Bu anlamda, 'Nuremberg'in Oscar yarışına katılması, sadece sinemasal bir başarı değil, aynı zamanda kolektif hafızanın ve adaletin devamlılığının önemine vurgu yapan güçlü bir mesaj taşıyor.

Ancak, film Nazi liderlerini 'insanüstü' varlıklar olarak görmekten kaçınmak istese de, Hermann Göring'in filmdeki tasviri ironik bir şekilde onu 'hayattan daha büyük' bir figür olarak sunuyor. Jonathan Glazer'ın 'The Zone of Interest' gibi filmleri, kötülüğün arkasındaki sıradan insanı ortaya koyma konusunda daha başarılıyken, 'Nuremberg' bu efsanenin perdesini tam anlamıyla aralayamıyor. Film, tarihi bir olayı büyük bir özenle sahneye taşısa da, insan psikolojisinin karanlık labirentlerinde yeterince derinlere inememesi ve beklenen psikolojik çatışmayı sunamaması, kaçırılmış fırsatlar barındıran bir çalışma olarak akıllarda yer edebilir.

Bu haberin detaylı analizi için orijinal kaynağımız Variety.com'a buradan ulaşabilirsiniz.