Netflix, televizyon dünyasının efsanevi isimlerinden merhum Norman Lear’ın yapımcılığını üstlendiği ve eski ABD Deniz Piyadesi Greg Cope White’ın “The Pink Marine” adlı anı kitabından uyarlanan yeni dramedisi 'Boots'u izleyicilerle buluşturdu. Andy Parker tarafından televizyona adapte edilen bu yapım, ABD Deniz Piyadeleri temel eğitim kampının zorlu ve talepkar ortamında dostluk, kendini keşfetme, cesaret ve kabul temasını işliyor.
Hem komik hem de yürek burkucu anları barındıran dizi, kendini bulma arayışındaki uyumsuz bir askere odaklanarak eşsiz bir büyüme hikayesi sunuyor. Özellikle 1990'lı yılların askeri ortamında eşcinselliğin hala yasadışı olduğu bir dönemde geçen hikaye, dönemin toplumsal baskılarını ve kişisel çatışmaları derinlemesine ele alıyor.
Chaos'tan Kaçış: Cameron Cope'un Zorlu Kararı
Hikaye, 1990 yılında New Orleans’ta başlıyor. Lisedeki zorbalıklardan yorulan ve cinsel kimliğini gizlemek zorunda kalan Cameron Cope (Miles Heizer), 12 yıl içinde 10 kez taşınan kaotik annesi Barbara’nın (Vera Farmiga) tuhaflıklarından ve hayatının monotonluğundan kaçmak için çaresizdir. En yakın arkadaşı Ray McAffey (Liam Oh) ile birlikte, Deniz Piyadeleri'ne katılmaya karar verir. Ancak Cameron, Ray’in aksine “Full Metal Jacket” yerine “Golden Girls” tekrar bölümlerini izleyerek hazırlık yapmış olmanın cezasını Parris Adası, Güney Karolina’ya ayak basar basmaz anlar.
“Boots”, 1990’larda ABD ordusunda eşcinselliğin hala yasa dışı olduğu bir zamanda geçiyor. Bu bağlam, Cameron’ın kendini bulma yolculuğunu daha da tehlikeli ve içten bir hale getiriyor.
Eğitim Kampının Acımasızlığı ve Dostluk Sınavı
Dizi, üç aylık temel eğitimi, engelli parkurları, tüfek atışlarını ve 54 saat süren son test olan “The Crucible”ı kapsıyor. Çavuş Sullivan (Max Parker) gibi yüksek rütbeli ve acımasız bir eğitmenin hedefi haline gelen Cameron’ın zaten zorlu olan mücadelesi daha da ağırlaşır. Bu süreçte, Ray’in birliğin Onur Adamı olma kararlılığı ve Cameron’ın uyum sağlama çabaları, iki arkadaşın ilişkisini de ciddi bir teste tabi tutar.
Değer Katan Bakış Açısı: Norman Lear'ın Mirası ve Toplumsal Eleştiri
Norman Lear’ın eserlerinin imzası olan duygusal ve dokunaklı anlara sahip olan 'Boots', sadece kişisel bir hikaye anlatmakla kalmıyor. Dizi, aynı zamanda Parris Adası'ndaki iç işleyişi de göstererek, sistemdeki adaletsizliklere dikkat çekiyor. Örneğin, Yarbay Fajardo (Ana Ayora) üzerinden bir erkeğe ait şirkete liderlik eden ilk kadın subayın karşılaştığı cinsiyetçi baskılar detaylandırılıyor. Ayrıca Cameron, kendi kişisel mücadelesinin ötesine geçerek, diğer askerlerin yaşadığı ırkçılık ve şişmanlık karşıtlığı gibi sorunları da fark etmeye başlıyor.
Dönemin Ruhunu Yansıtan Yapım: Müzik ve Karakter Derinliği
Yaratıcı Parker ve yazar ekibi, 90'lar ruhunu George Michael ve Sade gibi isimlerin yer aldığı bir soundtrack ile başarıyla yansıtıyor. Güçlü ve çeşitli oyuncu kadrosu, askeri kardeşlik, fedakarlık ve ülkeye hizmet etmenin maliyetini trajik ve komik bir şekilde ele alıyor. Hikayenin ağır anlarına rağmen, Cameron’ın daha cesur ve kendinden emin iç monologları, seriye mizahi bir hava katıyor. Özellikle manik ama komik asker Hicks (Angus O’Brien) ve sonradan eklenen gururlu Dominikalı Santos (Rico Paris) gibi karakterler, anlatıyı zenginleştiriyor.
Sonuç olarak 'Boots', baskıcı ve olağanüstü zorlu bir ortamda olgunluk ve iç gözlem kazanan genç bir adamın kalpten gelen hikayesidir. Körfez Savaşı'nın arifesinde, tesadüflerle bir araya gelen ve sınırlarına zorlanan bu genç insanların kim olduklarını acı verici bir şekilde öğrenmelerini izliyoruz.
Dizi şu anda Netflix’te yayında ve izleyicilerden karışık ama çoğunlukla olumlu eleştiriler alıyor. Konuyla ilgili daha detaylı bir incelemeye ulaşmak isterseniz: Boots Dizisi Kapsamlı Değerlendirmesi.