ABBA'nın unutulmaz melodileri, 25 yıl aradan sonra yeniden Broadway'in kalbinde yankılanıyor. Pop kültür tarihinin en başarılı müzikallerinden biri olan Mamma Mia!, altı aylık sınırlı bir gösterim için, ilk kez 2001'de perde açtığı efsanevi Winter Garden Tiyatrosu'na geri döndü. Ancak bu dönüş, basit bir yeniden gösterimden çok daha fazlasını ifade ediyor. Günümüz dünyasında Mamma Mia!, artık sadece ABBA şarkılarına duyulan özlemi değil, aynı zamanda müzikalin temsil ettiği o kayıp iyimser çağa duyulan nostaljiyi de sahneye taşıyor.
Orijinal yönetmen Phyllida Lloyd'un yönetiminde sahnelenen yeni prodüksiyon, köklerine sadık kalıyor. Yunan adası atmosferini yansıtan ikonik IKEA tarzı bembeyaz duvarlar, Donna ve arkadaşlarının saç kurutma makinesini mikrofon yaptığı o meşhur "Dancing Queen" sahnesi ve şnorkelli dansçıların absürt komedisi... Hepsi yerli yerinde. Ancak bu tanıdık unsurlar, 2025'in kültürel ikliminde bambaşka bir anlam kazanıyor.
Nostaljinin İki Yüzü: ABBA ve Kayıp Bir Çağ
Mamma Mia! ilk sahnelendiğinde, 70'lerin sonunda "tek kullanımlık pop müzik" olarak görülen ABBA'nın aslında ne kadar büyük bir müzik dehası olduğunun kültürel bir kabulüydü. O dönemde müzikal, ABBA'ya duyulan bastırılmış bir nostaljiyi açığa çıkarmıştı. Bugün ise durum farklı. Artık ABBA'nın dehası tartışılmaz bir gerçek. Bu yeni prodüksiyon, bu gerçeğin üzerine ikinci bir nostalji katmanı daha ekliyor: Mamma Mia!'nın kendisine ve temsil ettiği 2000'lerin başındaki dünyaya duyulan özlem.
Çift Katmanlı Nostalji Nedir?
1. Katman (ABBA Nostaljisi): 70'lerde eleştirmenler tarafından küçümsenen ancak popülerliğini hiç kaybetmeyen ABBA şarkılarının zamana meydan okuyan büyüsüne duyulan özlem.
2. Katman (Mamma Mia! Nostaljisi): Müzikalin ilk çıktığı 2000'lerin başındaki, romantik komedilerin altın çağını yaşadığı, aşka daha saf ve iyimser bakılan bir döneme duyulan özlem. Günümüzün daha şüpheci ve karmaşık pop kültürüne bir tezat oluşturuyor.
Bu nostalji dalgası o kadar güçlü ki, 90'lı yıllara damgasını vuran ve o dönemin ruhunu yansıtan Friends'in ikonik 'Rachel' saç kesiminin yaratıcısı Chris McMillan bile bu akımdan faydalanarak kendi saç bakım markasını piyasaya sürdü. Bu durum, 2000'lerin başındaki estetiğin günümüz pazarında ne denli değerli bir sermayeye dönüştüğünün en net örneklerinden birini oluşturuyor.
Bu kültürel değişim, Mamma Mia!'nın çıktığı dönemde zirvesini yaşayan bir başka pop kültür ikonunda da net bir şekilde görülüyor. Romantik komedi anlatılarının adeta bir sembolü olan Sex and the City'nin devam serisi And Just Like That... finalinde, ana karakter Carrie Bradshaw'ın hikayesi büyük bir aşkla değil, kendi başına mutlu olmayı öğrenmesiyle sonlandı. Bu final, dizinin 2004'teki orijinal sonunda eleştirilen 'mutluluk için bir erkeğe ihtiyaç duyma' temasından bilinçli bir kopuşu simgeliyor ve günümüzün aşka daha gerçekçi ve birey odaklı bakışını yansıtıyor.
Sophie'nin 20 yaşında evlenmeye karar vererek 70'lerin feminist ruhlu annesi Donna'ya isyan etmesi, o dönemde eski moda romantizmin geri dönüşü olarak yorumlanıyordu. Günümüzde ise Taylor Swift'ten Billie Eilish'e, pop müziğin kraliçelerinin aşkı genellikle acı bir şüphecilikle anlattığı bir dünyada, Mamma Mia!'nın bu naif ve coşkulu iyimserliği, onu hem zamana aykırı hem de bir o kadar çekici kılıyor.
Şeytanın Avukatı: Peki Her Şey Mükemmel Mi?
Elbette, bu nostalji şöleni herkes için kusursuz olmayabilir. Müzikalin temel direği olan hikayesi, eleştirmenler tarafından her zaman "ABBA şarkılarını bir araya getirmek için tasarlanmış basit bir bahane" olarak görülmüştür. Aslında bu, müzikalin en büyük gücü olabilir; hikaye, şarkıların önüne geçmeden onlara hizmet eden dostane bir çerçeve sunuyor. Ancak bu durum, derinlikli bir anlatı bekleyen izleyiciler için bir zayıflık olarak algılanabilir.
Bazı eleştirilere göre, yeni prodüksiyonun orkestrası zaman zaman fazla gürültülü olabiliyor ve vokal performanslarını bastırabiliyor. Ayrıca, orijinaline kıyasla daha "yoğun" ve "hareketli" bulunan koreografi, gösterinin sadeliğinden bir parça ödün vermiş olabilir.
Buna rağmen, Christine Sherrill'in Donna rolünde sergilediği ve ABBA'nın orijinal kaydından bile daha güçlü olduğu söylenen "The Winner Takes It All" yorumu gibi anlar, bu küçük kusurları unutturacak güce sahip.
Sadece Bir Müzikal Değil, Bir Pop Kültür Fenomeni
Mamma Mia!'nın başarısı sadece tiyatro sahnesiyle sınırlı değil. 2008 ve 2018'de vizyona giren ve gişe rekorları kıran iki sinema filmi, hikayeyi ve ABBA'nın müziğini yepyeni bir nesille tanıştırdı. Hatta gelen bilgilere göre, üçüncü bir filmin de yolda olduğu konuşuluyor. Bu durum, markanın ne kadar canlı ve popülerliğinin ne denli kalıcı olduğunun bir kanıtı.
Sonuç olarak, Mamma Mia!'nın Broadway'e dönüşü, müzikseverler için saf bir keyif ve neşe vaat ediyor. Günümüzün karmaşık dünyasına meydan okuyan bu coşkulu ve samimi romantizm, belki de en çok şimdi ihtiyaç duyduğumuz şeydir. Gösteri, bize adeta şu soruyu soruyor: My, my, how can I resist you?
Bu haberin oluşturulmasında Variety'de yayınlanan 'Mamma Mia!’ Review: A Revival of the 2001 Jukebox Musical Offers Another Undiluted Shot of ABBA Joy başlıklı incelemeden yararlanılmıştır.