Arjantin sinemasının önde gelen isimlerinden Lucrecia Martel, sinemaseverleri sabırla beklemeye alıştıran, derinlikli ve düşündürücü yapımlarıyla tanınır. Çeyrek asırlık kariyerinde sadece beş uzun metrajlı filme imza atan Martel, son eseri 'Landmarks' ile ilk kez kurgusal olmayan bir alana adım atıyor. Bu yeni belgesel, kolonyalist imtiyaz ve ön yargılarla şekillenmiş korkunç bir cinayet davasını merkeze alarak, Latin Amerika tarihine geniş bir perspektiften bakıyor ve izleyiciyi adım adım artan duygusal bir etkiyle ödüllendiriyor. Tıpkı E. Jean Carroll'ın Donald Trump'a karşı kazandığı hukuk mücadelesini ve kariyerini konu alan 'Ask E. Jean' belgeseli gibi, 'Landmarks' de adaletin karmaşık yollarını ve toplumsal vicdanın sesi olmayı hedefliyor. Hukuk zaferleri ve belgesel sinemasının gücü hakkında daha fazla bilgi edinmek için E. Jean Carroll - Trump Davası: 'Ask E. Jean' Belgeseli İncelemesi başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Martel'in önceki filmlerine kıyasla daha geleneksel bir yapıya sahip olan 'Landmarks', yönetmenin bu alandaki ilk tecrübesi olmasına rağmen oldukça disiplinli ve berrak bir anlatıma sahip. Yönetmenin tutku projesi olduğu açıkça anlaşılan film, yüksek riskli bir konuda bile duygusallıktan veya sert söylemlerden kaçınıyor, bu da onu daha dengeli ve etkili kılıyor.
'Nuestra Tierra': Toprak ve Aidiyetin Sesi
Filmin İngilizce başlığı 'Landmarks' (Dönüm Noktaları) daha soyut bir çağrışım yapsa da, İspanyolca orijinal adı 'Nuestra Tierra' (Toprağımız) filmin ruhuna çok daha yakın. Bu isim tercihi bile, toprağın sadece coğrafi bir varlık değil, aynı zamanda kimliğin, mirasın ve mücadelenin sembolü olduğunu vurguluyor. Tıpkı Endonezyalı yönetmen Kamila Andini'nin yeni filmi “Four Seasons in Java”'daki "Pertiwi" karakterinin "ana toprak" anlamına gelmesi ve Endonezya'nın bir metaforu olarak kullanılması gibi. Andini'ye göre, Endonezya’da toprağı ana toprak olarak görüyoruz, çünkü Java’da ‘anne’ yaşamın kaynağıdır. Kültürümüzde insan ve doğa arasındaki ilişki işte burada başlıyor.
Bu durum, liderlerin toprağı bir yaşam kaynağı olarak görmeden nasıl sattığına ve zarar verdiğine dair derin toplumsal eleştirilere de kapı aralıyor.
Belgesel, beklenmedik bir kozmik açılışla başlıyor: Uzaydan Dünya'nın uydu görüntüsü ve ilahi bir koro müziği eşliğinde Arjantin'in kuzeybatısındaki Tucumán Eyaleti'ne, yemyeşil tepelere, tarlalara ve geçici futbol sahalarına iniyor. Tarihsel olarak yerli Chuschagasta halkına ev sahipliği yapan bu verimli tarım bölgesi, yüzyıllardır Avrupalı yerleşimcilerle yerli halk arasında toprak anlaşmazlıklarına sahne olmuş, Arjantin makamları da bu çatışmalarda genellikle yerleşimcilerin yanında yer almıştır. Martel, bu gerilimin günümüzdeki yansımalarını, 2009 yılında 68 yaşındaki Chuschagasta topluluk lideri Javier Chocobar'ın vurulmasıyla ortaya çıkan trajik cinayet davası üzerinden ele alıyor. Bu dava, 'Landmarks' belgeselinin ana omurgasını oluşturuyor.
Adalet Arayışındaki Engeller ve Toplumsal Yansımalar
Javier Chocobar cinayetinin failleri, varlıklı yerel toprak sahibi Dario Luis Amín ile eski polis memurları Luis Humberto Gómez ve José Valdivieso'dur. Topluluğun atalarından kalma geniş bir arazi parçasında yaşayan Chocobar ve yaklaşık 300 Chuschagasta sakinine tahliye emri tebliğ ettikleri sırada yaşanan ölümcül yüzleşmeyi gösteren rahatsız edici ve acımasız görüntüler, davanın dehşetini gözler önüne seriyor. Bu görüntüler son derece açık olmasına rağmen, dava süreci beklenmedik bir şekilde karmaşık bir hal alıyor. Cinayetten dokuz yıl sonra, ancak 2018'de başlayan yargılamalar, en iyi ihtimalle 'taviz verilmiş adalet' ile sonuçlanıyor.
Martel, filmin yapımında María Alché ile birlikte senaryo yazımında yer alsa da, davanın prosedürel detaylarına pek odaklanmıyor. Film, genellikle ekranda isim ve açıklayıcı metin kullanmaktan kaçınarak, izleyiciyi çatışan tarafların ve çıkarların karmaşık ağı içinde kendi yolunu bulmaya ve doğru tarafı belirlemeye bırakıyor. Bu yaklaşım, sadece olayın çıplak gerçeklerini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda adalet sistemlerinin karmaşıklığını ve yerel toplulukların karşılaştığı zorlukları da gözler önüne seriyor. Arjantin'deki yerli toplulukların uzun süredir devam eden bu türden adaletsizliklerle nasıl mücadele ettiğini görmek, izleyiciyi düşündürücü bir yolculuğa çıkarıyor.