Avrupa'nın en prestijli sinema etkinliklerinden biri olan Locarno Film Festivali, bu yılki "Open Doors" (Açık Kapılar) bölümüyle spot ışıklarını Afrika sinemasının yükselen ve ezber bozan yeni nesline çevirdi. Ödül kazanan projeler, kıtanın zengin kültürel mirasını ve mitolojisini modern sinema diliyle yeniden yorumlarken, aynı zamanda Afrika sinemasının Batı merkezli fonlara olan bağımlılığını kırmaya yönelik cesur bir adımı temsil ediyor.
Festivalde öne çıkan Nijerya'dan “Kachifo (Till the Morning Comes)”, Zimbabve'den “Black Snake” ve Fildişi Sahili'nden “Diary of a Goat Woman” projeleri, bölümün en büyük para ödülü olan Open Doors Hibe'sini paylaşarak gecenin yıldızları oldu. Bu filmler, sadece teknik veya sanatsal başarılarıyla değil, aynı zamanda anlattıkları hikayelerin özgünlüğü ve köklerine bağlılığıyla da jürinin dikkatini çekti.
Sadece Film Değil, Endüstri İnşa Etmek
Bu yılki Open Doors seçkisinin en dikkat çekici yönü, 단순히 iyi filmlerin ödüllendirilmesinin ötesinde, Afrika'da sürdürülebilir bir film endüstrisi inşa etmeye çalışan yapımcı ve yönetmenlerin onurlandırılmasıydı. Open Doors başkanı Zsuzai Bankuti'nin de belirttiği gibi, bu isimler "hikaye anlatma ve sinemada kariyer inşa etme biçimlerini yeniden şekillendiren cesur ve vizyoner yaratıcılardan" oluşuyor.
Ödül kazananların profili de bu değişimin bir başka kanıtı. Özellikle kadın yapımcı ve yönetmenlerin ağırlığı, Afrika'nın yeni nesil sinemasının inşasında kadınların oynadığı öncü rolü gözler önüne seriyor. Bu sinemacılar, kendi hikayelerinin kontrolünü ellerinde tutmayı, yerel izleyiciyle bağ kuran ve aynı zamanda uluslararası alanda rekabet edebilecek eğlence değeri yüksek işler üretmeyi hedefliyor.
Şeytanın Avukatı: Peki Avrupa'ya Bağımlılık Bitiyor mu?
Bu coşkulu tabloya rağmen, madalyonun bir de diğer yüzü var. Afrikalı sinemacıların projelerini hayata geçirmek için Locarno gibi Avrupa merkezli bir festivalin onayına ve fonuna ihtiyaç duyması, sektörün önündeki en büyük zorluklardan birini de ortaya koyuyor. Bu ödüller şüphesiz büyük bir motivasyon kaynağı olsa da, kıta içi ortak yapım anlaşmaları ve yerel dağıtım ağları güçlenmedikçe, Avrupa'ya olan bağımlılığın tamamen ortadan kalktığını söylemek için henüz erken. Asıl başarı, bu filmlerin Avrupa'daki bir festivalde alkışlanmasının yanı sıra, kendi ülkelerinde de geniş kitlelere ulaşıp ticari bir başarı yakalaması olacaktır.
Gecenin Büyük Kazananları ve Hikayeleri
Ödül alan projeler, Afrika'nın çeşitli coğrafyalarından gelen farklı sesleri bir araya getirdi. İşte ana ödülleri kazanan o filmler:
-
Kachifo (Till the Morning Comes) - Nijerya: Gecenin en çok ödül kazanan projesi olan "Kachifo", post-modern bir anlatı yapısıyla antik Igbo inançlarını birleştiriyor. Koloni öncesi dönemde imkansız bir aşk yaşayan savaşçı şef Obidike ve Ekemma'nın, modern Nijerya'da iki erkek olarak reenkarne olmasını konu alıyor. Film, yasak aşk, kimlik ve toplumsal tabuları zamanlar arası bir köprü kurarak sorguluyor.
-
Black Snake - Zimbabve: Büyülü gerçekçilik ve gizem unsurlarını kullanan film, kimliklerini saklayarak ücra bir köye taşınan bir ailenin hikayesini anlatıyor. Ancak peşlerini bırakmayan gizemli bir ağaç, ailenin sırlarını ve ruhsal miraslarını ortaya çıkarma tehdidi oluşturur. Jüri, filmi "ekranda nadiren görülen manzaralar ve kültürel bir dünyada geçen, ilgi çekici karakterlerle büyük bir potansiyel vaat eden" bir proje olarak tanımladı.
-
Diary of a Goat Woman - Fildişi Sahili, Burkina Faso: Yönetmenin kızının vaftizi için Burkina Faso'ya dönüşünü takip eden bu belgesel, animasyon unsurlarıyla zenginleştirilmiş. Proje, teslim olmayı reddeden bir kadının yolculuğu üzerinden sessizlik, gelenek ve travma gibi konularla yüzleşiyor ve "genellikle söylenmeyenlere ses veriyor."
Sektörün Mimarları da Unutulmadı
Festival sadece filmleri değil, aynı zamanda perde arkasındaki kilit isimleri de ödüllendirdi. Ruanda'dan Yannick Mizero Kabano, ülkesindeki tek bağımsız sinemayı işletmesi ve eğitim programlarıyla bir endüstri yaratma çabasıyla; Kenya'dan June Wairegi, düşük bütçeli tür filmleriyle uluslararası ortak yapımlara geçiş yapma vizyonuyla; Angola'dan Kamy Lara ise toplumsal olarak ilgili ve estetik açıdan yenilikçi sinema üretme tutkusuyla özel ödüllerin sahibi oldu. Bu isimler, Afrika sinemasının geleceğini şekillendiren yapı taşları olarak öne çıkıyor.
Locarno'da bu yıl yaşananlar, Afrika sinemasının artık sadece antropolojik bir merak nesnesi olmadığını, küresel sinema endüstrisinde kendi kurallarını koymaya aday, dinamik ve özgün bir güç olduğunu kanıtlar nitelikte. Bu yeni dalganın sonraki adımları, tüm sinema dünyası tarafından merakla beklenecek.
Bu haberde yer alan bilgiler, film endüstrisinin önde gelen yayınlarından Variety'de yayımlanan bir rapora dayanmaktadır.