İspanyol sinemasının saygın isimlerinden, Goya ödüllü yönetmen José Luis Guerin, merakla beklenen yeni filmi 'Good Valley Stories' (Historias del Buen Valle) ile San Sebastián Film Festivali'nde seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Yaklaşık çeyrek asır sonra, 2001'deki 'Work in Progress' filminin ardından Bask festivaline geri dönen Guerin, modern dünyanın karmaşık meselelerini Barselona'nın mütevazı bir mahallesinin mikrokozmosunda ele alıyor.
Valbona: Küresel Çatışmaların Yerel Aynası
Film, Barselona'nın banliyö bölgelerinden Valbona'da üç yıl boyunca süren çekimlerle hayat buluyor. Guerin, bu küçük mahallede yerinden edilme, kimlik, şehir yaşamı ve ekolojik çatışmalar gibi evrensel sorunları derinlemesine inceliyor. Yönetmen, filmin dünya prömiyerini kendi ülkesinde yapmanın özel bir anlam taşıdığını belirtiyor. Variety'ye verdiği demeçte, “Filmin bazı yönleri kaçınılmaz olarak başka ülkelerde kaybolacaktır, bu yüzden San Sebastián'ın ilk gösterim için en uygun yer olduğunu hissediyorum” ifadelerini kullanıyor.
Proje, Barselona Çağdaş Sanat Müzesi'nin Valbona hakkında küçük bir çalışma yapma teklifiyle başlamış. Guerin, bu dezavantajlı bölgeyi daha önce tanımadığını, ancak burada dünyanın tüm yankılarını ve rezonanslarını barındıran bir evren keşfettiğini söylüyor. Onun felsefesi, yerel gerçekliklerde evrensel bir bakış açısı bulmak üzerine kurulu. Yönetmene göre, Valbona gibi mahalleler, “kentleşmenin dünya çapında bir olgu olduğu göz önüne alındığında” evrensel bir his taşıyor. Şehir merkezleri turist cazibe merkezlerine dönüşürken, yerel halkın dış mahallelere itilmesi süreci, dünyanın her yerinde gözlemlenen ortak bir tema.
José Luis Guerin, “Şehir merkezleri turist cazibe merkezlerine, aslında yerel halkın erişemeyeceği tema parklarına dönüşüyor. Bu insanlar daha sonra daha insancıl, normal bir günlük yaşamın kaldığı periferilere marjinalize ediliyor. Bu, her yerde tanıyabileceğimiz bir süreç” diyerek modern kentleşmenin acı gerçeklerine dikkat çekiyor.
Yönetmenin Yaratıcı Süreci: Açık Uçlu Bir Hikaye
Guerin, film için karakter seçimlerine yaklaşık bir yıl harcamış ve çekimler başladıktan sonra da birkaç karakter daha eklemiş. Yönetmenin kendine özgü çalışma metodunda, çekim ve kurgu eş zamanlı ilerliyor. Bu yöntem, filmdeki kişilerle daha derin bir ilişki kurmasını ve hikaye akışlarını değerlendirmesini sağlıyor. Filmdeki her karakter, mahallenin genel insan manzarasını sentezlemeye yardımcı oluyor: hafızasız adamlar (hafızasız konut bloklarıyla ilişkilendiriliyor), kendilerini orijinal toprakların Katalanları olarak adlandıran çiftçiler, güneyden gelen İspanyol göçmenler ve yeni yüzyılın küresel göçmenleri.
Guerin, filmin iklim değişikliğinden ırkçılığa, göçten emlak spekülasyonuna kadar dünyanın tüm güncel çatışmalarını yansıttığını vurguluyor. Geçmişin izlerini ve geleceğin işaretlerini barındıran bu yapım, mevsimlerin zamanı, filmin çekim zamanı ve nihayet filmin kendi zamanını koordine ediyor. Yönetmen bu nedenle filmin bitmiş bir ürün olarak değil, “yapım aşamasında bir eser” olarak görülmesini tercih ediyor ve jenerikte “yönetmenliğini” yerine “José Luis Guerín tarafından yapım aşamasında” ifadesini kullanıyor. Bu, filmin açık, yaşayan bir süreç olduğu inancından kaynaklanıyor.
Belgesel Sinemaya Eleştirel Bir Bakış: Sanat mı, Yalnızca Araç mı?
Deneyimli yönetmenin en büyük mücadelelerinden biri, belgesel filmleri ayrımcılığa uğratmayan festivalleri teşvik etmek. Guerin, belgesel sinemanın çok sık 'televizyon haberciliği' olarak görüldüğünü belirtiyor. Belgesellerin sosyolojik, antropolojik veya aktivist araştırmalar için bir araç olmadığını söylemiyor, ancak sinemanın kendisiyle diyalog halinde olması gerektiğini savunuyor.
Geçtiğimiz hafta Variety eleştirmeni Owen Gleiberman, Kaouther Ben-Hania’nın “The Voice of Hind Rajab” ve James Vanderbilt’in “Nuremberg” gibi filmlerindeki belgesel görüntülerin – Filistinli bir kızın son sözlerinin kaydı, Nazi toplama kamplarının görüntüleri – filmlerin kendisinden daha güçlü olup olmadığını irdeleyen bir makale yayınlamıştı. Bu bağlamda Guerin'e sorulan bir soruya cevaben, sektörün belgeseli yalnızca bir sosyal çalışma ve amaca yönelik filmler için bir araç olarak görmesinde belli bir küçümseme olduğunu ifade ediyor.
Guerin, “Nürnberg duruşmalarını çekiyorsanız, ahlaki göreviniz hiçbir manipülasyon olmadan en doğru görüntüyü aramaktır. Sinema bazen bir amaca boyun eğmeyi bilmek zorundadır, ancak başka bir şey ise belgesel sinemaya sadece katı bir kınama rolü atfederek sinemayı fakirleştirmektir. Benim için sinema, bir keşfetme arzusu, bir şeyleri ortaya çıkarma ile ilgilidir” diyerek belgesel sinemanın daha geniş bir sanatsal potansiyele sahip olması gerektiğini savunuyor.