Jimmy Kimmel'dan Demokrasiye Mizahi Bir Savunu: Gece Yarısı Şovları Neden Önemli?

Haber Merkezi

24 September 2025, 09:02 tarihinde yayınlandı

Jimmy Kimmel: Mizahın ve Demokrasi Savunuculuğunun Keskin Sesi
```html

Jimmy Kimmel'ın "Jimmy Kimmel Live!" ile ekranlara dönüşü, sadece bir talk şov sunucusunun göreve başlaması değil, aynı zamanda Amerikan demokrasisi ve ifade özgürlüğü üzerine dönen hararetli tartışmaların da yeniden alevlenmesi anlamına geliyordu. Zira programının, Donald Trump yönetimi ve MAGA medyası tarafından yürütülen baskı kampanyaları sonrasında Disney tarafından süresiz olarak askıya alınması, medya özgürlüğü ve ifade hürriyeti üzerine ülke genelinde yeni bir tartışma dalgası başlatmıştı. Bu "gece kabusu" sona erdiğinde, Kimmel'ın geri dönüşü meslektaşı Stephen Colbert tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Ancak ülkenin önde gelen medya gruplarından Sinclair Broadcast Group, programın ABC kanalındaki istasyonlarında yayınına süresiz olarak ara verdiğini duyurdu. Ülkenin kutuplaşmış siyasi ortamında, Kimmel, mizahın ve eleştirel sesin önemini bir kez daha hatırlatarak beklenmedik bir rol üstlendi. İçinde bulunduğumuz bu çalkantılı dönemde, komedyenlerin seslerinin ne kadar yankı uyandırabileceği, kendiliğinden gelişen bir aktivizm örneğiyle bir kez daha gözler önüne serildi. Jimmy Kimmel'ın geri dönüşü ve Stephen Colbert'ın ifade özgürlüğü kutlaması hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Beklenmedik Bir Rol: Komedyen Olmaktan Daha Fazlası

Kimileri onu bir "Birinci Anayasa Değişikliği koruyucusu" olarak görse de, Kimmel hiçbir zaman aktif bir savunucu olmayı hedeflemedi. O, esasen siyasi hiciv geleneğini sürdüren bir komedyen. Ancak bu tür bir içerik üretmenin bile günümüz dünyasında ne kadar zorlayıcı olabileceği son haftalarda belirginleşti. Kimmel'ın askıya alınmasına neden olan olaylar, Pazartesi gecesi yayınlanan monoloğunda, 10 Eylül'de Utah'ta halka açık bir konuşma etkinliğinde hayatını kaybeden muhafazakar aktivist Charlie Kirk'ün adının karıştığı bir cinayet vakasını ele alırken yaptığı yorumlar yatıyordu. Kimmel, 'MAGA çetesi'nin, Kirk'ü öldüren çocuğu 'kendilerinden biri' olarak göstermeye çalıştığını ve bundan siyasi puan topladığını' iddia eden eleştiriler içeren yorumlar yapmıştı, oysaki yetkililer daha önce şüphelinin 'solcu ideolojiye' sahip olduğunu belirtmişti. Kimmel'ın programının Federal İletişim Komisyonu (FCC) başkanı Brendan Carr'ın, ABC ve Disney'i hedef alan eşi benzeri görülmemiş tehditleriyle askıya alınması, bu zorluğun somut bir göstergesiydi. Carr, Kimmel'ı programdan çıkarmamaları halinde "işleri kolay ya da zor yoldan halledebileceklerini" ima etmiş, bu tehditler Birinci Anayasa Değişikliği haklarına yönelik ciddi bir saldırı olarak yorumlanmış ve hatta bazı Kongre Demokratları tarafından Carr'ın görevini kötüye kullanarak yayıncılar üzerinde siyasi baskı kurma girişimi olarak değerlendirilerek istifa çağrılarına neden olmuştu. Kimmel'ın kendi sözleriyle:

"Bu şov önemli değil, önemli olan böyle bir şova sahip olmamıza izin veren bir ülkede yaşamamız."
Bu cümle, bir talk şovun ötesinde, içinde bulunulan özgürlük ortamının kıymetini vurguluyor. O, yalnızca güldürmeyi ve insanları eğlendirmeyi amaçlarken, kendisini bir anda ifade özgürlüğünün ön saflarında buldu.

Siyaset, Satir ve Susturma Çabaları

Donald Trump'ın son dönemdeki açıklamaları ve geç saat şovu sunucularına yönelik sert eleştirileri, Jimmy Kimmel'ı ve meslektaşlarını hedef tahtasına oturttu. Trump'ın "The Late Show With Stephen Colbert"ın kapanmasını kutlaması ve Jimmy Fallon ile Seth Meyers'ın da sıradaki olacağını ima etmesi, bu gerilimin boyutunu gözler önüne serdi. Hatta Trump, Truth Social platformu üzerinden Kimmel'ın programının iptal edildiğini iddia ederek (ki bu doğru değildi, sadece askıya alınmıştı) ABC'yi 'nihayet yapılması gerekeni yaptığı için' tebrik etmiş, Kimmel'ı 'sıfır yetenekli' olmakla eleştirmişti. Ayrıca, ABD'nin en büyük yerel televizyon yayıncısı gruplarından Nexstar ve Sinclair Broadcast Group liderliğindeki kanalın bağlı kuruluşları da programı yayından çekme kararı almış, ardından ABC de Disney'in (ABC'nin sahibi) Kimmel'ın şovunu 'süresiz olarak yayından kaldırdığını' açıklamıştı. Özellikle muhafazakar siyasetiyle bilinen ve 38 ABC iştiraki bulunan Sinclair, Kimmel'ın Kirk'ün ailesinden özür dilemesini ve hem onlara hem de Kirk'ün kurucusu olduğu Turning Point USA'e 'anlamlı bir kişisel bağış' yapmasını talep etmişti. Hatta şirket, ABC ile 'profesyonellik ve hesap verebilirlik taahhüdü' hakkında resmi görüşmeler yapılana kadar programı yayınlamayacağını açıklamış ve Kimmel'ın zaman dilimine bir Charlie Kirk anma özel programı koymayı bile planlamıştı. Amerika Yazarlar Birliği Batı (WGA West) ve Sinema Oyuncuları Sendikası – Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) da ABC'nin bu hamlesini 'misilleme' olarak değerlendirerek kınarken, sanatçıların sesinin kısılmasının demokratik değerlere aykırı olduğunu belirtmiş ve eski başkan Barack Obama bile bu durumu, Trump yönetiminin "beğenmediği muhabirleri ve yorumcuları kovmak" için medya şirketlerini sindirme çabası olarak değerlendirmişti. Louis Virtel gibi yazarlar, bir komedyenin görevinin Melania Trump hakkında şaka yapmakla sınırlı olduğunu düşünürken, bu durumun onları devlet düşmanı konumuna getirmesini "endişe verici" buluyor. Ancak eleştirel mizah, türün doğuşundan beri geç saat şovlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Kimmel, bu geleneği sürdürerek, siyasi eleştirinin susmayacağının altını çizdi. Bu durum, Amerikan toplumunda siyasi hicvin sadece bir eğlence unsuru olmaktan çıkıp, demokratik tartışmanın bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Jimmy Kimmel'a yönelik Trump yönetimi ve MAGA medyası tarafından yürütülen geniş çaplı baskı kampanyası, ayrıca protesto gösterileri ve detaylar için buradaki haberimize göz atabilirsiniz. Sinclair'in Jimmy Kimmel Live yayınını durdurması ve medya gerilimi hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.

“Uygunsuzluk suç değildir. Aslında uygunsuzluk, en iyi komedinin kaynağı olabilir – en azından ifade özgürlüğünü temel bir hak ve erdem olarak anladığımız bir toplumda.”

Meslektaşlarından Gelen Güçlü Destek ve Medya Özgürlüğü Vurgusu

Jimmy Kimmel'ın yaşadığı bu süreçte, meslektaşlarından güçlü bir dayanışma mesajı geldi. CBS’te yayınlanan “The Late Show With Stephen Colbert”ın sunucusu Stephen Colbert, programının açılışında Kimmel'ın dönüşü haberini büyük bir sevinçle karşıladığını izleyicileriyle paylaştı. Colbert, Emmy ödülünü eline alarak, "Onlar için çok mutluyum, üstelik Jimmy iptal edilmediğine göre, ben de bunun tadı yeniden çıkarabilirim!" şeklinde espri yaparak dostuna destek verdi. Kimmel'ın yaşadığı bu krizin yankıları sürerken, ABD'nin sevilen hiciv programlarından 'The Daily Show', Komedyen Jon Stewart'ın özel bir bölümüyle konuya satirik bir ayna tuttu. Stewart, "Comedy Central'dan, vatanseverce itaatkar sunucunuz Jon Stewart ile yepyeni, hükümet onaylı 'Daily Show' geliyor!" anonsuyla başlarken, otokratik bir yönetim altında medyanın nasıl bir dil kullanabileceğini ironik bir dille gözler önüne serdi. Tanıtımda dahi "Mütevazı, itaatkar Jon Stewart, Amerika'nın Yüce Lideri Donald J. Trump'ı övgü yağmuruna tutuyor ve Jimmy Kimmel'ın askıya alınmasının ardından ifade özgürlüğü kurallarını FCC onaylı bir şekilde tazeliyor" ifadeleri kullanıldı. Stewart, ABD Anayasası'ndaki Birinci Değişiklik'i (ifade özgürlüğü) hicivli bir şekilde yeniden yorumlayarak, 'Yetenek Ölçer' adlı absürt bir araçla, sanatçıların 'TQ' (yetenek katsayısı) - ki bu büyük ölçüde Başkan'a 'nezaketle' ölçülüyor - belirli bir seviyenin altına düştüğünde FCC'yi bilgilendirmesi durumunda milyarlarca dolarlık ağ birleşmelerini tehdit etme veya doğrudan lisansları askıya alma yetkisinin tetikleneceği bir senaryo çizerek hicvin gücünü kullandı. Jon Stewart'ın bu konudaki Trump uyumlu Daily Show bölümü hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayabilirsiniz. Olaylara tepkisiz kalmayan bir diğer geç gece şovu sunucusu Seth Meyers da, kendi programı "Late Night"ta duruma ironik bir dille yaklaştı. Kimmel'ın yayından kaldırılması haberine atıfta bulunarak, "Sayın Trump'ı her zaman takdir etmiş ve saygı duymuşumdur," şeklinde alaycı bir başlangıç yaptı ve şunları ekledi:

"Jimmy Kimmel'ı arkadaşım olarak adlandırmak, bu şovu her gece yapmak kadar bir ayrıcalık ve onurdur. Her gün uyanıyorum, ifade özgürlüğüne değer verdiğini iddia eden bir ülkede yaşadığım için şükrediyorum ve şovumuzu her zaman yaptığımız gibi: coşkuyla ve dürüstlükle yapmaya devam edeceğiz,"

Meyers'ın bu sözleri, hem meslektaşına desteğini ifade etmesi hem de medya özgürlüğüne olan bağlılığını vurgulaması açısından önemliydi. Kimmel'ın kendisi de Variety'ye yaptığı açıklamada, "Bu tür şeylerin Amerika'da yaşanıyor olmasından hepimiz şok olduk ve hayal kırıklığına uğradık," ifadelerini kullanarak olaya daha geniş bir perspektiften yaklaştı. Kimmel, siyasi görüş fark etmeksizin ifade özgürlüğünün önemine dikkat çekerek şunları ekledi:
Kimmel, çarpıcı bir örnek vererek şunları söyledi: "Şunu söylemeliyim ki, eğer Joe Biden, Sean Hannity'yi yayından kaldırmak için gücünü kullanmış olsaydı, buna destek vermediğimi öğrenince şaşırabilirsiniz. Hatta bu durumda Sean Hannity'yi desteklerdim, çünkü bu ülkenin kurucu ilkelerinden birinin ifade özgürlüğü olduğunu düşünürdüm. Ancak insanlar, kendileriyle aynı fikirde olunmadıkça onu korumayı umursamıyor gibi görünüyor."
Bu tutum, ifade özgürlüğünün partiler üstü bir değer taşıdığını gözler önüne serdi.

Kimmel'ın Kariyeri ve Kişisel Dokunuşları: Mizahın İnsani Yüzü

Kimmel'ın kariyer yolculuğu, Phoenix ve Los Angeles'taki yerel radyolardan ulusal çapta tanınan bir komedyenliğe uzanan ilginç bir serüveni içeriyor. "Win Ben Stein's Money", "Fox Sports Sunday" ve "The Man Show" gibi projelerden sonra, 2002'de ABC'nin riskli bir kararıyla kendi gece şovuna başladı. Sosyal medyanın yükselişi ve YouTube gibi platformların etkisiyle, "Jimmy Kimmel Live!" viral anlar yaratmada öncü oldu. Kimmel, şovuna ailesini ve arkadaşlarını (rahmetli Uncle Frank, Aunt Chippy, Cousin Sal) dahil ederek, sahnedeki samimiyetini artırdı. Oğlu Billy'nin kalp rahatsızlığı veya okul saldırıları gibi toplumsal trajediler karşısında sergilediği gözyaşlarıyla dolu monologlar, onu sadece bir komedyen olmaktan çıkarıp, duygularını açıkça ifade eden bir figür haline getirdi. Bu durum, onu eleştiren "duygularını s*ktir et" diyen sağcı kesimlerin hedefi haline gelse de, Kimmel insani yönünü korudu. Bu anlar, şovun sadece güldürme değil, aynı zamanda düşündürme ve empati kurma gücünü de ortaya koydu.

Mizahın Gücü ve Mirası: Norman Lear'dan İlhamla

Tüm bu ciddi tartışmalara rağmen, Kimmel'ın özünde bir komedyen olduğu gerçeği değişmiyor. Matt Damon ile olan uzun soluklu "kavgası" veya ailesi ve ünlülerle yaptığı şakalar, onun mizah anlayışının bir parçası. Ülkeyi saran tüm karanlığa rağmen, Kimmel hala gülecek yollar bulmaya devam ediyor. David Letterman, Howard Stern ve Norman Lear gibi komedi efsanelerine olan saygısı da buradan geliyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı gazisi ve faşizmle savaşmış, ardından ülkesini güldürürken önemli toplumsal konulara değinmiş Norman Lear, Kimmel için gerçek bir kahraman. Kimmel'ın Lear'ın mirasını yaşatma çabası, mizahın sadece eğlence değil, aynı zamanda direniş ve düşünce özgürlüğünün bir aracı olduğunu da gösteriyor. Mizah, umudun ve eleştirel düşüncenin canlı kalmasında kilit bir rol oynamaktadır.

Medya Devleri ve Yerel Yayıncılar Arasındaki Güç Mücadelesi

Kimmel'ın programının askıya alınma kararına tepkiler sadece program camiasıyla sınırlı kalmadı. Burbank ve New York'taki Disney merkezleri ile Hollywood'daki Kimmel'ın stüdyosu önünde yüzlerce kişi toplanarak protesto gösterileri düzenledi. Bu süreçte, Nexstar Media ve Sinclair Broadcast Group gibi ülkenin en büyük TV istasyonu sahiplerinin, bünyesindeki ABC bağlı istasyonlarında programı yayımlamayacağını açıklaması, medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki güç mücadelesini ve siyasi baskılar karşısında program içeriklerine müdahale potansiyelini gözler önüne serdi. Disney ve ABC, 'gergin bir durumu daha fazla kızıştırmaktan kaçınmak' amacıyla JKL'in prodüksiyonunu askıya alma kararı almıştı. Disney'in açıklamasında, "Geçen Çarşamba, ülkemiz için duygusal bir anda gergin bir durumu daha fazla kızıştırmaktan kaçınmak için şovun prodüksiyonunu askıya alma kararı aldık. Bu, bazı yorumların zamansız ve dolayısıyla duyarsız olduğunu hissettiğimiz için aldığımız bir karardı. Son günleri Jimmy ile düşünceli sohbetler yaparak geçirdik ve bu sohbetlerin ardından şovu Salı günü geri döndürme kararı aldık" ifadeleri yer almıştı. Hatta bu durum, Nexstar'ın Federal İletişim Komisyonu (FCC) nezdinde mevcut televizyon istasyonu sahipliği sınırlarını yeniden gözden geçirme baskısı uyguladığı bir döneme denk gelmişti. Geçtiğimiz ay Tegna adlı rakip bir istasyon grubunu 6 milyar dolarlık bir işlemle satın alma niyetini açıklayan Nexstar'ın, bu işlemle mevcut kurallar altında sahiplik sınırını aşacağı için FCC'nin kuralları gevşetmesini talep etmesi, bu güç mücadelesinin arka planındaki ekonomik ve düzenleyici dinamikleri de gözler önüne serdi. Öte yandan, medya dünyasının güçlü isimlerinden, Paramount Global'ın eski başkanı Shari Redstone'dan gelen açıklamalar, geç gece talk show'larının geleceği hakkında farklı bir tablo çiziyor. Redstone, "The Late Show With Stephen Colbert"ın da dahil olduğu geç gece talk show'larının uzun süredir finansal açıdan sürdürülemez bir yapıya sahip olduğunu belirtmişti. Bu durum, Colbert'ın Emmy ödülü kazanmasına rağmen bu tür programların ticari gerçeklerle yüzleştiğini gösteriyor. Bu güç mücadelesi ve Kimmel'ın yayını hakkındaki detaylar için buradaki haberimize göz atabilirsiniz.

Özür Dilemek: Bir Kurtarma Halatı mı, Son Çare mi?

Kimmel'ın bu krizden nasıl çıkacağı merak konusu olsa da, geçmişteki benzer vakalar özür dilemenin çoğu zaman (her zaman olmasa da) bir çıkış yolu olabileceğini gösteriyor. İşte medya tarihinde benzer krizlerle karşılaşmış ve farklı yaklaşımlar sergilemiş bazı geç gece şovu figürleri:

Geçmişten Kriz ve Özür Örnekleri:

  • David Letterman (2009): Alaska Valisi Sarah Palin'in kızına yönelik yaptığı şaka sonrası büyük tepki çekti. Letterman, hatasını kabul ederek kamusal bir özür diledi ve bu, durumu sakinleştirmesine yardımcı oldu.
  • Bill Maher (2017): HBO'daki canlı yayınında kullandığı ırkçı bir ifade nedeniyle eleştirilerin hedefi oldu. Maher hızlıca özür diledi ve bir sonraki programında konuklarıyla bu konuyu tartışarak durumu yönetti.
  • Joy Reid (2018): Eski blog yazılarında homofobik yorumlar olduğu ortaya çıkınca kriz yaşadı. Reid, özür diledi ve hatta programında bu konuyu tartışmaya açarak kariyerine devam etti ve sonraki yıllarda terfi bile aldı.
  • Bill Maher (2001 - Politically Incorrect): 11 Eylül saldırıları sonrası ABD'nin 'korkak' olduğu yönündeki yorumları nedeniyle reklamverenlerini kaybetti. Maher özür dilemesine rağmen, şovu Haziran 2002'de yayından kaldırıldı. Bu durum, özrün her zaman yeterli olmayabileceğinin bir kanıtıdır.
  • Samantha Bee (2018): Eski Başkan Trump'ın kızı Ivanka'ya yönelik kullandığı ağır bir ifade nedeniyle büyük bir reklamveren kaybı yaşadı. Bee özür dilese de, şovu 2022'ye kadar devam etse de etkisi hissedildi.
  • Pete Davidson (2018 - SNL): Eski Donanma SEAL'ı ve Kongre adayı Dan Crenshaw'u alaya aldığı şakasıyla tepki topladı. Davidson, bir sonraki bölümde Crenshaw ile birlikte sahneye çıkarak özür diledi ve bu samimi karşılaşma durumu olumlu yönde çözdü.

Kimmel İçin Gelecek ve Şeytanın Avukatının Görüşü

Jimmy Kimmel'ın durumu, yukarıdaki örneklerden farklılık gösterebilir. Kimmel'ın kitlesi, ondan bu tür sivri yorumlara alışkın olabilir ve ABC yöneticilerinin, şovun yayınlanmasından önce monolog hakkında istişare etmeye zamanı olmuş olabilir. Bu durumda, Kimmel'ın bir özür dilemeye ihtiyacı duymayacağı düşünülebilir. Ancak geçmiş deneyimler, bir özrün, olayın yarattığı olumsuz algıyı yumuşatmada ve sunucunun kariyerine devam etmesinde kritik bir rol oynadığını göstermiştir. Öte yandan, eski Başkan Donald Trump da Truth Social platformu üzerinden duruma hızla müdahil olarak Kimmel'ın programının iptalini "Amerika için Harika Haber" olarak nitelendirmiş ve ABC'yi "nihayet yapılması gerekeni yapma cesaretini gösterdiği" için tebrik etmişti. Trump, Kimmel'ı "sıfır yetenekli" ve "Colbert'tan bile kötü reytinglere sahip" olmakla eleştirmiş, diğer geç yayın programlarının da 'korkunç izlenme oranları' nedeniyle tehlikede olduğunu ima etmişti. Daha da ileri giderek, NBC'nin diğer geç gece şovu sunucuları Jimmy Fallon ve Seth Meyers'ı da hedef alan Trump, onları "tamamen kaybedenler" olarak tanımlamış ve NBC'yi de onların programlarını iptal etmeye çağırmıştı. Unutulmamalıdır ki, izleyiciler genellikle sunucuları yarattıkları şovlarla hatırlar, yolda karşılaştıkları aksaklıklarla değil.

Öte yandan, 'cancel kültürü'nün yükselişi, mizahçıların ifade özgürlüğü sınırlarını yeniden tanımlamalarına neden oluyor. Her ne kadar komedyenler sınırları zorlama konusunda özgür hissetseler de, özellikle toplumsal hassasiyetlerin arttığı dönemlerde, söylediklerinin potansiyel sonuçlarını göz önünde bulundurmaları büyük önem taşıyor. Özrün samimiyeti ve zamanlaması da, bir krizin seyrini değiştiren en önemli faktörler arasında yer alıyor.

Öne Çıkanlar:

  • Beklenmedik Aktivizm: Jimmy Kimmel gibi gece yarısı şovu sunucuları, istemeseler de, Donald Trump yönetimi ve MAGA medyası tarafından uygulanan baskılar karşısında mevcut politik atmosferde ifade özgürlüğünün ve eleştirel düşüncenin savunucusu haline geldiler. Mizahın, sert gerçekleri yumuşatmanın ve kamuoyunu bilinçlendirmenin etkili bir yolu olduğu bir kez daha kanıtlandı.
  • Mizahın Sınırları ve Önemi: Siyasetin giderek kutuplaştığı bir dönemde, komedyenlerin devletin düşmanı olarak algılanması tehlikeli bir trend. Ancak siyasi hiciv, tarihin her döneminde toplumsal gerilimleri azaltma, güçlüleri sorgulama ve halkın sesi olma işlevi görmüştür.
  • Demokrasi İçin Alarm Zili: Yüksek profilli medya figürlerinin, Federal İletişim Komisyonu (FCC) gibi kurumların tehditleri ve siyasi baskılarla susturulma çabaları, ifade özgürlüğü ve demokratik değerler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu durum, her bireyin özgürce konuşma hakkının ne kadar değerli olduğunu ve korunması gerektiğini hatırlatmaktadır.

Jimmy Kimmel belki bu konumda olmayı hiç beklemiyordu, ancak yeteneği ve duruşuyla bu kritik anda önemli bir rol oynadı. Bu olay, ABD'deki ifade özgürlüğü tartışmalarının ne kadar derin ve karmaşık olduğunu gözler önüne sererken, FCC Başkanı Carr gibi isimlerin yayıncıların "kamu yararına hizmet etme yükümlülüğü"nü vurgulamasıyla yaratıcı özgürlük ve siyasi baskı arasındaki gerilimi de ortaya koydu. Onun şovunun sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda demokratik değerlerin ve ifade özgürlüğünün bir hatırlatıcısı olarak kalması, günümüz dünyasında her zamankinden daha değerli. Bu süreç, mizahın yalnızca güldürmekle kalmayıp, toplumsal bilinci şekillendirme ve önemli tartışmaları alevlendirme gücünü de gözler önüne seriyor. Bu gelişmelerin ardından, bir yayın televizyonu yöneticisi durumu "17 Eylül'ü hatırlayın – Amerika'da Birinci Değişikliği kaybettiğimiz gün" sözleriyle değerlendirerek, olayın ifade özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkisine dikkat çekti. Özellikle FCC Başkanı Brendan Carr'ın, Kimmel'ın yorumlarını 'saldırgan' bularak ABC hakkında yeni bir soruşturma başlatma tehdidinde bulunması, Carr'ın FCC'nin düzenleyici yetkisini siyasi rakiplere karşı bir 'çekiç' olarak kullandığı eleştirilerine yol açmıştır. Hatta Jon Stewart, özel 'Daily Show' bölümünde ABD Anayasası'ndaki Birinci Değişiklik'i (ifade özgürlüğü) hicivli bir şekilde yeniden yorumlayarak, 'Yetenek Ölçer' adlı absürt bir araçla, sanatçıların 'TQ' (yetenek katsayısı) - Başkan'a 'nezaketle' ölçülen - belirli bir seviyenin altına düştüğünde FCC'yi bilgilendirmesi durumunda milyarlarca dolarlık ağ birleşmelerini tehdit etme veya doğrudan lisansları askıya alma yetkisinin tetikleneceğini eleştirmiştir. Gece yarısı televizyonunun geleceği de bu olayla belirsizliğe büründü; Stephen Colbert'ın programının gelecek baharda sona erecek olması düşünüldüğünde, Jimmy Fallon'ın 'The Tonight Show' ile bu kuşakta neredeyse tek başına kalabileceği ve daha az eleştirel içerikle devam edileceği endişeleri dile getiriliyor. Geç gece şovlarının geleceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için buradaki haberimize göz atabilirsiniz. Medya kuruluşları, ifade özgürlüğü ve yayıncılık ilkelerine sadık kalma ile siyasi baskılar ve ticari kaygılar arasında giderek daha zorlu bir denge kurmak zorunda kalabilirler.

Kaynak: Bu makalenin hazırlanmasında Variety'deki ilgili içerikten yararlanılmıştır.

```