Jimmy Kimmel Krizinde Kongre Devrede: FCC Üzerindeki Baskı İddiaları İfade Özgürlüğünü Tehdit Ediyor mu?

Haber Merkezi

24 September 2025, 17:41 tarihinde yayınlandı

ABD Kongresi'nden FCC'ye Jimmy Kimmel Canlı Yayını Baskısı Soruşturması: İfade Özgürlüğü Tehdit Altında mı?

Ünlü talk şovcu Jimmy Kimmel yeniden ekranlara dönmüş olsa da, programının Federal İletişim Komisyonu (FCC) tarafından uygulanan yasa dışı baskılar sonucunda yayından kaldırılıp kaldırılmadığına dair tartışmalar ABD Kongresi'nin gündeminden düşmüyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump ise, sunucu Jimmy Kimmel'ın ABC kanalındaki geç gece programına geri dönmesi kararını sert bir şekilde eleştirerek, kanalı ve sunucuyu 'gerçek bir kaybeden grubu' olarak nitelendirdi ve bu yorumlar gerilimi daha da tırmandırdı. Trump'ın Jimmy Kimmel'a yönelik bu eleştirileri ve devam eden gerilim hakkında daha fazla bilgi için tıklayın. Kimmel'ın bu dönüşü, usta oyuncu Robert De Niro'nun Donald Trump tarafından atanmış yeni bir 'mafya lideri' tarzında FCC başkanı olarak sahneye çıktığı ve ifade özgürlüğü ile medya sansürünü hicvettiği sürpriz ve oldukça sivri dilli bir performansla damga vurdu. Bu performans, şovun Donald Trump yönetimi ve 'MAGA medyası' tarafından yürütülen baskı kampanyaları sonrası süresiz olarak askıya alınmasının ve ardından ABD medyasında alevlenen ifade özgürlüğü tartışmalarının ardından gerçekleşti ve Amerikan demokrasisi üzerindeki hararetli tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu dönüş, izleyiciler ve medya otoriteleri tarafından ABD yayıncılık tarihindeki 'en kritik anlardan biri' olarak yorumlandı ve ülke genelinde medya özgürlüğü ile ifade hürriyeti üzerine yeni bir tartışma dalgası başlattı. Jimmy Kimmel'ın tartışmalı dönüşü, ifade özgürlüğü ve medya baskısı üzerine daha fazla bilgi için tıklayın. Robert De Niro'nun bu dikkat çekici performansı ve ifade özgürlüğü eleştirisi hakkında daha fazla bilgi için tıklayın. Senatör Adam Schiff liderliğindeki dokuz senatör, FCC Başkanı Brendan Carr'a gönderdikleri mektupla bu meselenin üzerine gidiyor ve Amerika'da medya özgürlüğünün geleceğine dair ciddi soruları masaya yatırıyor.

Kimmel'in Yorumları ve FCC'nin Tepkisi

Tartışmalar, Kimmel'in 15 Eylül'de yaptığı bir yorumla başladı. Kimmel, muhafazakar yorumcu Charlie Kirk'ün adının karıştığı bir cinayet vakasını ele alırken, 'MAGA çetesi'nin katili kendilerinden olmayan biri gibi göstermeye çalıştığını ima etmişti. Kimmel, Charlie Kirk cinayet vakasını ele alırken 'MAGA çetesi'nin katili kendilerinden olmayan biri gibi göstermeye çalıştığını ve bundan siyasi puan topladığını ima eden eleştiriler içeren yorumlar yapmış, hatta Donald Trump'ın olayla ilgili tepkilerini tiye almıştı; oysa yetkililer şüphelinin 'solcu ideolojiye' sahip olduğunu belirtmişti. Bu yorumlar muhafazakar kesimden büyük tepki çekerken, FCC Başkanı Brendan Carr, Kimmel'in sözlerini 'gerçekten hasta' olarak nitelendirerek yerel bağlı kuruluşlara karşı eyleme geçme tehdidinde bulundu. Carr, bu süreçte yaptığı açıklamalarda, FCC'nin "çözümler" bulabileceğini belirterek, Kimmel'ı programdan çıkarmamaları halinde "işleri kolay ya da zor yoldan halledebileceklerini" ima etmişti. Carr ayrıca, Kimmel'ın yorumlarını 'saldırgan' bularak ABC hakkında yeni bir soruşturma başlatma ve yayın lisanslarını iptal etme tehdidinde bulunarak gerilimi daha da tırmandırmıştı. Bu tehditler, bazı Kongre Demokratları tarafından görevini kötüye kullanma olarak yorumlanarak istifa çağrılarına neden olmuştu. Bu süreçte ABD'nin en büyük sendikalarından Amerika Yazarlar Birliği Batı (WGA West) ve Sinema Oyuncuları Sendikası – Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) da ABC'nin bu hamlesini 'misilleme' olarak değerlendirerek kınamış ve sanatçıların sesinin kısılmasının demokratik değerlere aykırı olduğunu belirtmişti. Eski başkan Barack Obama bile bu durumu, Trump yönetiminin 'beğenmediği muhabirleri ve yorumcuları kovmak' için medya şirketlerini sindirme çabası olarak değerlendirmişti. Meslektaşı Jimmy Fallon'dan da Kimmel'a güçlü bir destek gelmişti. Bu açıklamalardan sadece iki gün sonra, Disney'e ait ABC, 'Jimmy Kimmel Live' programını yayından kaldırdı. Ancak dönüş programında gözleri dolarak konuşan Kimmel, 'Genç bir adamın cinayetini hafife almak asla niyetim değildi,' diyerek yorumlarının yanlış anlaşıldığını vurguladı. Kimmel, bu tür bir olayın hiçbir şekilde komik olmadığını ve katilin 'derinden rahatsız bir birey' olduğunu, eylemlerinin herhangi bir grubu temsil etmediğini belirtti. Kimmel'ın kendi sözleriyle,

Bu şov önemli değil, önemli olan böyle bir şova sahip olmamıza izin veren bir ülkede yaşamamız.

Senatör Schiff ve diğer senatörler, bu durumu Başkan Trump'ın medya kuruluşlarına açtığı davalar ve kamu yayıncılığının fonlarının kesilmesiyle birlikte, Amerikan tarihindeki 'basın özgürlüğüne yönelik en bariz ve koordineli saldırı' olarak değerlendiriyor.

Schiff'in Mektubu ve Kilit Sorular

Senatör Adam Schiff ve sekiz meslektaşı, Carr'a gönderdikleri mektupta bir dizi kritik soru yöneltti. Mektupta, FCC'nin yayın lisansları üzerindeki düzenleyici yetkisinin 'eleştirileri susturmak veya hicivsel yorumları cezalandırmak için bir silah olarak kullanılmasının asla amaçlanmadığı' vurgulandı. Ayrıca, FCC'nin görevinin kamu yararına hizmet etmek olduğu, iktidardakileri memnun etmeyen medya kuruluşlarına karşı siyasi intikam almak için bir icra kolu olarak hareket etmemesi gerektiği belirtildi.

Schiff'in mektubu, Carr'dan FCC ile ABC, Disney veya bağlı kuruluşları arasındaki Kimmel şovuyla ilgili tüm iletişimi ve Beyaz Saray ile yapılan tüm iletişimi açıklamasını talep ediyor. Ayrıca, FCC'nin bir yayıncının lisansını iptal etme veya hicivsel veya eleştirel içerik temelinde para cezası uygulama yetkisini hangi yasal dayanağa dayanarak kullandığı da soruluyor.

Carr'ın Savunması ve Karşıt Görüşler

FCC Başkanı Carr ise Kimmel'in yayından kaldırılmasındaki rolünü küçümseyerek, hiçbir zaman lisansları iptal etme tehdidinde bulunmadığını ve büyük ABC istasyon grupları olan Nexstar ve Sinclair'in gösteriyi kendi kararlarıyla yayından kaldırdığını iddia etti. Carr, yerel istasyonların 'kamu yararını' gözetmek zorunda olduğunu belirterek Nexstar ve Sinclair'i alkışladı. Nitekim, ülkenin önemli ABC yayın ortakları olan Nexstar (32 ABC bağlı istasyonu) ve Sinclair Broadcast Group (38 ABC bağlı istasyonu) liderliğindeki kanalın bağlı kuruluşları da programı yayından çekme kararı almıştı. Hatta Sinclair, Kimmel'ın Kirk'ün ailesinden özür dilemesini ve hem onlara hem de Kirk'ün kurucusu olduğu Turning Point USA'e 'anlamlı bir kişisel bağış' yapmasını talep etmişti; aksi takdirde ABC ile 'profesyonellik ve hesap verebilirlik taahhüdü' hakkında resmi görüşmeler yapılana kadar programı yayınlamayacağını açıklamıştı. Sinclair hatta Kimmel'ın zaman dilimine bir Charlie Kirk anma özel programı koymayı bile planlamıştı. Bu süreçte Disney'in (ABC'nin sahibi) Kimmel'ın şovunu 'süresiz olarak yayından kaldırdığını' açıklamasının ardında ise 'gergin bir durumu daha fazla kızıştırmaktan kaçınmak' amacı ve Kimmel'ın bazı yorumlarının 'zamansız ve dolayısıyla duyarsız' olduğu düşüncesi yatıyordu. Bu süreçte eski Başkan Donald Trump da Truth Social platformu üzerinden Kimmel'ı 'sıfır yetenekli' olmakla ve 'Colbert'tan bile kötü reytinglere sahip' olmakla eleştirmiş, programının iptal edildiği (gerçekte askıya alındığı) iddiasıyla ABC'yi 'nihayet yapılması gerekeni yaptığı için' tebrik etmişti. Trump ayrıca, Kimmel'ın izleyici kitlesinin azaldığını ve 'yeteneklerinin' hiç var olmadığını öne sürmüş, Kimmel'ı 'Demokrat Partinin bir kolu' olmakla suçlayarak, programın 'yüzde 99 pozitif Demokrat ÇÖPÜ' yayınladığını ve bunun 'büyük bir yasa dışı kampanya katkısı' olabileceğini iddia etmişti. Trump'ın bu yorumları, sadece Kimmel'ı değil, NBC'nin diğer geç gece şovu sunucuları Jimmy Fallon ve Seth Meyers'ı da 'tamamen kaybedenler' olarak tanımlayarak onların programlarının da iptal edilmesi çağrısında bulunmuştu. Trump, açıklamalarında ABC'ye karşı yasal yollara başvurabileceğine dair imalarda bulunarak, geçmişte onlara karşı yasal süreç başlattığında '16 milyon dolar' kazandığını hatırlatmış, bu miktar 2024 yılının Aralık ayında Disney'in Trump'ın ABC News'e ve sunucu George Stephanopoulos'a açtığı karalama davasını çözmek için ödediği toplam miktara dayanıyordu. Kimmel'a sektörden güçlü destek gelirken, Jon Stewart ve Seth Meyers gibi isimler meslektaşlarına mizahi bir dille destek vermiş, Amerika Yazarlar Birliği Batı (WGA West) ve Sinema Oyuncuları Sendikası – Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) ise ABC'nin hamlesini 'misilleme' olarak kınayarak demokratik değerlere aykırı olduğunu belirtmişti. Hatta eski başkan Barack Obama bile bu durumu, Trump yönetiminin 'beğenmediği muhabirleri ve yorumcuları kovmak' için medya şirketlerini sindirme çabası olarak değerlendirmişti. Hollywood camiasından da Kimmel'a güçlü bir destek gelmiş, Meryl Streep, Tom Hanks ve Martin Short gibi 400'den fazla yıldız açık mektupla Kimmel'ın yanında durmuştu.

Kimmel, askıya alınma sürecinde kendisine destek veren Stephen Colbert, John Oliver, Conan O’Brien, James Corden, Jay Leno, Howard Stern ve David Letterman gibi meslektaşlarına teşekkür etti. Asıl dikkat çeken ise, kendisiyle çoğu konuda hemfikir olmayan, hatta görüşlerini 'mide bulandırıcı' bulduğu Ben Shapiro, Clay Travis, Candace Owens, Mitch McConnell, Rand Paul ve hatta Ted Cruz gibi sağcı figürlere de teşekkür etmesiydi. Kimmel, bu isimlerin kendi inançlarını paylaşma hakkını savunduklarını ve bunun 'cesaret gerektiren bir duruş' olduğunu dile getirdi. Jimmy Kimmel Live! yazarlarından Louis Virtel gibi bazı isimler ise, bir komedyenin görevinin Melania Trump hakkında şaka yapmakla sınırlı olduğunu düşünürken, bu durumun onları devlet düşmanı konumuna getirmesini "endişe verici" bulduğunu belirtti.

Jimmy Kimmel, 'Bize böyle bir şova sahip olma imkanı veren bir ülkede yaşayabildiğimizin kırılgan önemini' vurgulayarak, programının askıya alınmasının sıradan bir durumdan öte, ifade özgürlüğüne yönelik geniş kapsamlı bir saldırı olduğunu savundu. Özellikle arkadaşı Stephen Colbert'in şovunun benzer şekilde hedef alınmasını 'Amerikan karşıtı ve tehlikeli' olarak tanımladı.

Neden Önemli? İfade Özgürlüğü Çıkmazı

Bu durum, devletin medya içeriğine müdahalesinin sınırları ve ifade özgürlüğünün ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği konularında derin bir tartışma başlatıyor. Carr'ın iddiaları, istasyon gruplarının bağımsız kararı mıydı, yoksa FCC'nin 'kamu yararı' söylemiyle yaratılan dolaylı bir baskı mıydı? Özellikle Nexstar'ın Tegna ile devam eden birleşme süreci için FCC onayına ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde, bu sorular daha da önem kazanıyor.

Nitekim, Robert De Niro'nun programdaki hicivsel performansı, siyasi iktidarın eleştirel sesleri susturma çabalarına yönelik keskin bir yorum sunmuştu. De Niro, Whoopi Goldberg'i hedef alarak 'The View' programına yönelik yapılan tehditlere atıfta bulunarak, komedinin arkasındaki ciddi mesajı, yani siyasi gücün medya üzerindeki potansiyel baskısı ve bunun ifade özgürlüğü üzerindeki etkisini gözler önüne serdi. Kimmel'ın, FCC'nin 'mafya taktikleri' kullandığını ve ifade özgürlüğünü bastırdığını söylemesi üzerine, De Niro'nun canlandırdığı karakter adeta öfke patlaması yaşadı:

'Ne halt dedin bana? Ben lanet olası FCC'yim. Ben istediğim lanet olası her şeyi söyleyebilirim. Bak, sadece ben varım, Jimmy, FCC başkanı, nazikçe ağzını kapatmanı öneriyorum.'
De Niro, hicivini daha da ileri taşıyarak 'Konuşma artık bedava değil. Artık kelime başına ücret alıyoruz,' dedi. Kimmel'ın ne kadar ücret alındığını sorması üzerine, De Niro'nun karakteri, Başkan hakkında olumlu konuşmanın ücretsiz olduğunu, ancak Başkan'ı eleştiren şakaların ('Epstein'in jetinde iki koltuğa ihtiyacı olacak kadar şişman' gibi) maliyetli olacağını açıkladı. Bu bölüm, siyasi iktidarın eleştirel sesleri susturma çabalarına yönelik keskin bir yorumdu. Bu, Başkan hakkında olumlu konuşmanın ücretsiz, ancak eleştirel şakaların maliyetli olacağı bir senaryoyu canlandırarak ifade özgürlüğünün geleceğine dair endişeleri daha da artırdı.

Kongre'den Bipartizan Tepkiler

Senatör Elizabeth Warren liderliğindeki ayrı bir senatör grubu da Salı günü Nexstar ve Sinclair CEO'larına bir mektup göndererek eylemlerini, özellikle de Nexstar'ın kararının Tegna ile birleşme süreciyle ilgili olup olmadığını açıklamasını talep etti.

Dahası, Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz, Carr'ın bu konudaki tutumunu eleştiren nadir Cumhuriyetçilerden biri olarak öne çıktı. Cruz, hükümetin ifade özgürlüğünü tehdit etmeye başlamasının 'muhafazakarlar için kötü biteceği' uyarısında bulunarak, bu meselenin siyasi çizgileri aşan geniş bir endişe kaynağı olduğunu gösterdi. Geçtiğimiz hafta bir başka Demokrat senatör Ben Ray Luján da, Ticaret Komitesi'nin Cumhuriyetçi başkanı Ted Cruz'dan Carr'ı bu konuda sorgulamak üzere çağırmasını talep etmişti.

Bu soruşturma, sadece Jimmy Kimmel'in programının geleceğiyle ilgili değil, aynı zamanda Amerikan medyasının siyasi baskıya karşı ne kadar dirençli olduğu ve FCC'nin yetkilerini nasıl kullandığına dair kritik bir sınav niteliği taşıyor. Burbank ve New York'taki Disney merkezleri ile Hollywood'daki Kimmel'ın stüdyosu önünde yüzlerce kişi protesto gösterileri düzenlemişti. Bu tür krizler, gelecekte geç gece şovlarının daha az eleştirel veya politik içerikle yoluna devam edeceği yönünde endişeleri de beraberinde getiriyor ve medya kuruluşlarının, siyasi baskılar ile ticari kaygılar arasında giderek daha zorlu bir denge kurmasını gerektiriyor. Bu durum, sadece geç gece şovlarını değil, genel olarak gazeteciliği ve yorumculuğu da etkileyebilecek bir 'sindirme etkisi' yaratma potansiyeli taşıyor. Bir yayın televizyonu yöneticisinin olayı "17 Eylül'ü hatırlayın – Amerika'da Birinci Değişikliği kaybettiğimiz gün" sözleriyle değerlendirmesi, ifade özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkiye dikkat çekiyor. Sürecin sonunda ortaya çıkacak bilgiler, medya ve ifade özgürlüğü tartışmalarında yeni bir sayfa açabilir.

Kaynak: Daha fazla bilgi için Variety'nin özel haberini inceleyebilirsiniz.

Geleceğe Dair Endişeler ve Medya Etiği

Jimmy Kimmel'ın başına gelenler, ABD'de siyasi atmosferin gerginliğini ve medyanın bu gerilimin ortasında nasıl bir rol oynadığını açıkça gösteriyor. Bu durum, sadece geç gece şovlarını değil, genel olarak gazeteciliği ve yorumculuğu da etkileyebilecek bir "sindirme etkisi" yaratma potansiyeli taşıyor. Nitekim eski Başkan Donald Trump, eleştirilerini sadece Kimmel'la sınırlı tutmayarak, NBC'nin diğer geç gece şovu sunucuları Jimmy Fallon ve Seth Meyers'ı da 'tamamen kaybedenler' olarak tanımlamış ve onların programlarının da iptal edilmesi çağrısında bulunmuştu.

Bu olayın ardından, gece yarısı televizyonunun geleceği belirsizliğe büründü. Stephen Colbert'ın programının gelecek baharda sona erecek olması da düşünüldüğünde, Jimmy Fallon'ın 'The Tonight Show' ile bu kuşakta neredeyse tek başına kalabileceği konuşuluyor. Bu durum, gelecekte gece yarısı şovlarının daha az eleştirel, daha az politik içerikle yoluna devam edeceği yönünde güçlü bir sinyal olarak algılanabilir. Eleştirel seslerin bu denli sert bir şekilde cezalandırıldığı bir ortamda, komedyenlerin 'kabak' hikayeleri gibi masum şakalara sığınması şaşırtıcı olmayacaktır. Jon Stewart'ın özel 'Daily Show' bölümünde ABD Anayasası'ndaki Birinci Değişiklik'i (ifade özgürlüğü) hicivli bir şekilde yeniden yorumlayarak, 'Yetenek Ölçer' adlı absürt bir araçla, sanatçıların 'TQ' (yetenek katsayısı) - Başkan'a 'nezaketle' ölçülen - belirli bir seviyenin altına düştüğünde FCC'yi bilgilendirmesi durumunda, milyarlarca dolarlık ağ birleşmelerini tehdit etme veya doğrudan lisansları askıya alma yetkisinin tetikleneceğini eleştirmesi, siyasi baskının sanatçıların ifade özgürlüğü üzerindeki 'sindirme etkisi'ne vurgu yaptı. Bu durum, Sindrella'nın saati gece yarısını vurduğunda her şeyin değiştiği masalını anımsatıyor; özgür konuşma hakkı gibi alışılmış hakların bir anda ortadan kaybolabileceği uyarısını içeriyor. Gece yarısı şovlarının geleceği ve bu tür programların siyasi mizaha yer verme kapasitesi hakkında daha fazla bilgi edinmek için Variety'nin Kimmel'ın geri dönüşüyle ilgili haberini ve geç gece sunucularını krizden kurtarmak üzerine Variety analizini okuyabilirsiniz.