Hollywood Sinemasında Filistin-İsrail Tartışması Derinleşiyor: Karşı Boykot Mektubu Sanat Dünyasını İkiye Böldü

Haber Merkezi

25 September 2025, 17:59 tarihinde yayınlandı

Hollywood'dan İsrail Film Endüstrisi Boykotuna Karşı Ortak Ses: Liev Schreiber, Mayim Bialik ve 1200 İsimden Açık Mektup

Hollywood dünyası, İsrail-Filistin çatışması bağlamında sanatın rolü ve ifade özgürlüğü üzerine derinleşen bir tartışmayla çalkalanıyor. Gazze'deki savaşın ardından İsrail film kurumlarına yönelik başlatılan boykot çağrılarına karşı, sektörün önde gelen 1200'den fazla ismi ortak bir duruş sergiledi. Liev Schreiber, Mayim Bialik ve Debra Messing gibi tanınmış oyuncu ve yapımcıların liderliğindeki bu grup, "Creative Community for Peace" ve "The Brigade" sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yayınladıkları açık mektupla, boykotu "sanatın silinmesi" ve "dezenformasyon" olarak niteledi.

Tartışmanın İki Yüzü: Boykot Çağrısı ve Karşı Tepkiler

Mevcut tartışmanın temelini, 8 Eylül'de "Film Workers for Palestine" (Filistin İçin Film Çalışanları) oluşumu tarafından yayımlanan ve Emma Stone, Joaquin Phoenix, Mark Ruffalo gibi yaklaşık 4.000 sektör profesyonelinin imzaladığı bir boykot taahhüdü oluşturuyor. Bu taahhüt, imzacılarının "Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid ile ilişkili" İsrail kurum ve şirketleriyle çalışmayı reddedeceğini belirtiyordu. Bu adım, küresel çapta sanat ve politika arasındaki sınırları yeniden sorgulatırken, uluslararası toplumda da geniş yankı bulmuştu.

Yeni açık mektubu imzalayan isimler, boykotun sanatsal ifade özgürlüğünü kısıtladığına ve antisemit propagandaya hizmet ettiğine dikkat çekiyor. Mektupta, "Filmin gücünü biliyoruz. Hikayenin gücünü biliyoruz. Bu yüzden bir hikaye silaha dönüştürüldüğünde, yalanlar adalet gibi giydirildiğinde ve sanatçılar antisemit propagandayı güçlendirmeye yanıltıldığında sessiz kalamayız" ifadeleri kullanılıyor. Ayrıca, "Filistin İçin Film Çalışanları" başlığı altında dolaşan taahhüdün bir vicdan eylemi değil, keyfi sansürü ve sanatın silinmesini savunan bir dezenformasyon belgesi olduğu vurgulanıyor.

Debra Messing, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Sanatçıların sırf ülke kökenleri yüzünden diğer sanatçıları boykot etmesi, bariz bir ayrımcılıktır ve hikaye anlatıcıları olarak rolümüze ihanettir. Tarih bize, Yahudilere karşı boykotların uzun süredir otoriter rejimlerin bir aracı olduğunu gösteriyor. Bu çabaya katılarak, bu sanatçılar bilerek ya da bilmeyerek antisemitizmin karanlık mirasıyla aynı hizaya geliyorlar" dedi.
Mayim Bialik ise, "Sanatçılar ve yaratıcılar, dünyaya ortak insanlığımızı hatırlatma konusunda eşsiz bir fırsata ve sorumluluğa sahipler. Sadece İsrailli oldukları için film yapımcılarını, stüdyoları, prodüksiyon şirketlerini ve bireyleri boykot etmek, bölünmeyi körüklüyor ve rahatsız edici bir marjinalleşme kültürüne katkıda bulunuyor. Ayrıca, bu boykot taahhüdü Gazze'deki savaşı sona erdirmek, rehineleri geri getirmek veya küresel çapta endişe verici düzeyde artan antisemitizmi engellemek için hiçbir şey yapmıyor" şeklinde görüşlerini belirtti.

İsrail Sinemasının Kendi İçindeki Çatışmalar: Sanat Sınır Tanımıyor

Açık mektup, İsrail film ve TV endüstrisinin önemli bir kısmının, boykot çağrılarına rağmen kendi hükümetlerine karşı duruş sergilediğine dikkat çekiyor. Geçtiğimiz hafta İsrail'in Oscar adayı olarak seçilen ve Tel Aviv'de plaja gitmek için hayatını riske atan genç bir Filistinli çocuğun hikayesini anlatan "The Sea" filminin Ophir Ödülleri'nde büyük ödülü kazanması, bu durumu gözler önüne seriyor. İsrail Kültür ve Spor Bakanı'nın bu ödüle tepki olarak ödül fonlarını kesme sözü vermesi, sanatın siyasi otoritelerle nasıl çatıştığının somut bir örneği oldu. Bu olay, İsrail içindeki sanat çevrelerinin ne kadar eleştirel ve bağımsız olabildiğini gösteriyor.

Bu yeni açık mektup, Paramount'un 12 Eylül'de boykot çağrısını kınamasının hemen ardından geldi. Paramount İletişim Direktörü Melissa Zukerman, "İsrailli film yapımcılarını boykot etmeye yönelik son çabaları onaylamıyoruz" diyerek, sanatçıların milliyetlerine göre susturulmasının daha iyi bir anlayışı veya barış davasını ilerletmediğini belirtti. Bu tür büyük stüdyoların açıklamaları, sektördeki dengelerin ne kadar hassas olduğunu ve sanatın evrensel dilinin ne kadar korunması gerektiğini gösteriyor.

Barış ve Diyalog İçin Sanat: Geleceğe Yönelik Yorumlar

Hollywood'daki bu iki taraflı duruş, sanatın politik çatışmalardaki karmaşık rolünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Bir yanda politik bir duruş sergilemek adına boykotu savunanlar, diğer yanda ise sanatın birleştirici gücüne inanarak sansüre ve ayrımcılığa karşı çıkanlar var. Bu tartışma, sadece İsrail-Filistin meselesiyle sınırlı kalmayıp, sanatçıların küresel olaylar karşısında nasıl bir sorumluluk alması gerektiği üzerine geniş bir düşünce zemini sunuyor. Önümüzdeki dönemde bu tür boykot çağrılarının ve karşı tepkilerin, sanat dünyasında kalıcı etkiler bırakması bekleniyor. Sanat, eleştirel bir platform olmaya devam ederken, diyalog ve anlayışı teşvik etme potansiyelini de içinde barındırıyor.

Benzer bir şekilde, medya devleri de ifade özgürlüğü konusunda benzer ikilemlerle karşı karşıya kalıyor. Örneğin, geçtiğimiz dönemde Disney, komedyen Jimmy Kimmel'ın programının askıya alınmasıyla ilgili ciddi bir kurumsal hesaplaşma yaşadı. Şirketin "demokrasi yanlısı" olarak tanımlanan güçlü hissedar grupları, CEO Bob Iger'dan Trump yönetiminden gelen baskılar karşısında şirketin doğru hareket edip etmediğine ve ifade özgürlüğüne yönelik sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine dair detaylı belgeler talep etti. Bu durum, medya şirketlerinin siyasi baskılar altında ticari çıkarlar ile ifade özgürlüğü arasında nasıl bir denge kurması gerektiği üzerine önemli soruları gündeme getiriyor ve sektördeki bu hassas dengelerin sadece sanatsal üretimde değil, genel yayıncılıkta da ne kadar kritik olduğunu gözler önüne seriyor. Bu konudaki detaylara Nexus Haber'deki ilgili içeriğimizden ulaşabilirsiniz.

Bu haberin hazırlanmasında Variety'nin ilgili makalesi referans alınmıştır.