Kristen Bell'in başrolde olduğu yeni Netflix dizisi 'Nobody Wants This', palmiye ağaçlarıyla çevrili caddeler ve Echo Park Gölü'nün sakin manzaralarıyla açılıyor. Bu sahne, aslında son dönemde Hollywood'un bilinçli bir şekilde benimsediği yeni bir akımın en net özeti: Kendi evini, yani Los Angeles'ı, tüm sorunlarına rağmen bir aşk mektubuyla onurlandırmak. 'Hacks', 'Shrinking' gibi eleştirmenlerce beğenilen yapımlar da bu akıma katılarak, şehrin klişeleşmiş Hollywood tabelası ve zengin malikanelerinden çok daha fazlası olduğunu izleyiciye hatırlatıyor.
Bu yapımlar, Melekler Şehri'ni bir karakter gibi ele alıyor; onu turistik bir fon olarak değil, yaşayan, nefes alan, kendine has mahalleleri ve gizli kalmış güzellikleri olan bir organizma olarak sunuyor. Peki, tam da şehrin yangınlar, evsizlik krizi ve ekonomik zorluklarla boğuştuğu bir dönemde gelen bu pozitif tasvir, basit bir halkla ilişkiler çalışması mı, yoksa daha derin bir anlam mı taşıyor?
Melekler Şehri'nin Gerçekleri: Neden Şimdi?
Bu dizi ve filmlerdeki parlak L.A. manzaralarının ardında, şehrin son yıllarda yaşadığı ciddi zorluklar yatıyor. Pasifik Palisades ve Altadena'yı küle çeviren büyük yangınlar, COVID-19 pandemisinin hala hissedilen ekonomik ve sosyal etkileri, rekor seviyelere ulaşan evsizlik sorunu ve kapanan ikonik işletmeler, şehrin moralini oldukça bozmuş durumda. Bu pembe tablonun tam zıttı olan bu gerçeklik, ekrandaki idealize edilmiş Los Angeles portresini daha da anlamlı kılıyor. Yapımcılar, adeta şehrin yaralarını sarmak için kamerayı bir araç olarak kullanıyor.
Değer Katan Analiz: Bir Şehri Diziyle Sevmek
Bu durumun Türkiye'deki yansımalarını düşünmemek imkansız. Örneğin, 'Behzat Ç.' dizisi Ankara'nın gri ve bürokratik imajını kırarak Esat, Tunalı gibi semtleri birer karaktere dönüştürdü. Benzer şekilde, İstanbul'un tarihi yarımadası veya Boğaz manzarası dışında kalan semtleri de birçok dizi sayesinde ülkenin geri kalanı için keşfedilir hale geldi. Hollywood'un Los Angeles için yaptığı da tam olarak bu: Şehrin ruhunu, sıradan insanların yaşadığı, yemek yediği, aşık olduğu mekanlar üzerinden yeniden keşfetmek ve sevdirmek.
Özgünlük Arayışı: Turist Tuzaklarından Gerçek Mahallelere
'Nobody Wants This' dizisinin yaratıcısı ve Los Angeles doğumlu Erin Foster, bu yeni yaklaşımın en önemli savunucularından biri. Dizide karakterlerin zaman geçireceği mekanları seçerken stüdyo setleri yerine gerçek mekanlarda çekim yapmak için ısrarcı olduğunu belirtiyor. Foster, karakterlerin yaşadığı Eagle Rock gibi, kendisinin bile daha önce çok vakit geçirmediği bölgelerde çekim yapmanın şehre bakışını değiştirdiğini söylüyor.
'Bu insanların zamanlarını nerede geçireceğini gerçekten sorgulamaya çalıştım. Şehrin bu kısmında daha önce çok zaman geçirmemiştim ve bu mahallelerin hissiyatını almak ilginçti. Gerçekten tatlı, küçük bir kasaba hissi var. Bir yerli size 'Bu karakterlerin öğle yemeği yiyeceği yer tam da burası gibi duruyor' dediğinde, doğru yolda olduğunuzu anlıyorsunuz.'
Bu yaklaşım, izleyiciye daha önce görmedikleri, otantik bir Los Angeles deneyimi sunuyor. Şehrin devasa coğrafyası (Los Angeles County 12.300 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor) göz önüne alındığında, bu diziler en sadık şehir sakinleri için bile birer keşif rehberi niteliği taşıyor.
Şeytanın Avukatı: Pembe Gözlükler Gerçekleri Değiştirir mi?
Peki, bu pozitif tasvirler şehrin köklü sorunlarını görmezden gelmek anlamına mı geliyor? Erin Foster bu eleştiriye dürüstçe yanıt veriyor: 'Bakın, L.A. hiçbir şekilde mükemmel değil. Kesinlikle büyümemiz için çok yer var ve zor bir dönemden geçtik.' Foster, dizinin şehre yeniden aşık olmasına yardımcı olduğunu kabul ederken, yaşanan yangınlar, COVID ve diğer politik sorunların toplulukları bir araya getirerek şehirlerini koruma mücadelesine ittiğini de ekliyor.
Sonuç olarak, Hollywood'un bu yeni akımı iki ucu keskin bir bıçak gibi. Bir yandan, zor zamanlarda şehrin moralini yükselten, yerel işletmelere dikkat çeken ve L.A.'in ruhunu kutlayan değerli bir çaba. Diğer yandan ise, bu parlak ekran görüntülerinin, sokaklarda devam eden derin sosyal ve ekonomik krizleri maskeleme riski taşıdığı da bir gerçek. Belki de cevap, bu yapımları birer kurtarıcı olarak değil, şehrin karmaşık ve çok katmanlı kimliğine yazılmış birer sevgi dolu not olarak görmekte yatıyordur.
Bu haberde yer alan bilgiler, Variety'de yayınlanan makaleden derlenerek Nexus Haber tarafından yeniden yorumlanmıştır.