Amerikan futbolu, şöhretin ve zenginliğin kapılarını aralayan bir hayal dünyası vaat ederken, perde arkasında yatan karanlık gerçekleri nadiren gözler önüne serer. Ünlü yapımcı Jordan Peele'nin desteği ve Justin Tipping'in yönetmenliğinde çekilen 'Him' filmi, tam da bu noktaya odaklanarak izleyiciyi sarsıcı bir gerilim ve korku deneyimine davet ediyor. Film, futbol sahasındaki başarı arayışının, bedensel ve zihinsel sağlık üzerindeki yıkıcı etkilerini ele alırken, spor endüstrisinin acımasız çehresini gözler önüne seriyor.
Bir Yıldızın Yükselişi ve Düşüşü: Cameron Cade'in Hikayesi
Film, tek hedefi Amerikan futbolunun gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu (GOAT) olmak olan kolej yıldızı Cameron Cade'in (Tyriq Withers) etrafında dönüyor. Profesyonel takımların genç yetenekleri keşfettiği Combine seçmelerine hazırlanan Cam, sadece seçilmekle kalmayıp, bu unvanı şu anki sahibi sekiz kez şampiyon olan Isaiah White'tan (Marlon Wayans) devralmak istiyor. Babasının aşıladığı "en iyi olma" inancıyla büyüyen Cam için Tanrı ve aileden sonra gelen en önemli şey futboldur. Ancak bu yolda karşısına çıkanlar, onun hayal ettiğinden çok daha ürkütücü ve tehlikeli olacaktır.
"Him", Amerikan'ın en sevilen kurumlarından birinde başarılı olmanın bedelini uzun uzadıya ve acımasızca inceliyor. Spor filmi klişelerini bir kenara bırakarak, sahada yaşanan mücadelelerin ötesindeki zihin oyunlarına ve hayati sonuçlara odaklanıyor.
Futbol Sahası Bir Zehirli Meta mı?
Yönetmen Justin Tipping, futbolu "zehirli bir metaya dönüşmüş, kadim, yarı-okült bir pratik" olarak sunarak ultra-eleştirel bir bakış açısı benimsiyor. Filmin pazarlaması spor hayranlarını hedefliyor gibi görünse de, 'Him' beklediğinizden çok daha fazlası. Tipping, gergin, sürreal ve ultra-stilize bir film yaratarak "yüksek korku" etiketini kucaklıyor. Film, çarpık zihin oyunlarını ve ölümcül sonuçları ön plana çıkarırken, rekabetçi maçlara odaklanmaktan ziyade, bireyin ruh halini bozmaya yönelik psikolojik baskıya dikkat çekiyor.
Karanlık Antrenmanlar ve Şeytani Pazarlıklar
Cam, idolü Isaiah White'ın Teksas'taki çöl kampına antrenman için davet edildiğinde, menajeri (Tim Heidecker) bunu bir fırsat olarak görür. Ancak bu davet, Cam'in zihniyle oynanan tehlikeli oyunların başlangıcıdır. Doktoru tarafından başka bir kafa darbesinin kariyerini bitirebileceği konusunda uyarılmasına rağmen, Cam babasının "Gerçek erkekler fedakarlık yapar" sözleriyle motive olmaya devam eder. Film, Isaiah'nın korkunç bacak sakatlığını gösteren röntgen ve UV taramalarıyla, futbolun insan vücuduna verdiği zararı çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Isaiah'nın kariyerine devam etmek için Faustvari bir anlaşma yaptığı iması, "Him"in gizemini ve gerilimini artırıyor.
Spor Endüstrisinin Acımasız Yüzü: Bedelini Kim Öder?
"Him" filmi, spor endüstrisinin savaşçılarını nasıl öğütüp attığının bir metaforu olarak yorumlanabilir. Filmdeki ölümler ve bu duruma kimsenin kayıtsız kalması, profesyonel sporun acımasızlığını vurguluyor. Cam, kurallara uymaya çalışan "son gözcü" gibi görünse de, çevresindeki herkesin iğnelerden kan transfüzyonlarına kadar her türlü şaibeli yola başvurduğunu görüyoruz. Bu durum, spor dünyasındaki etik sorunlara ve rekabetin getirdiği yozlaşmaya eleştirel bir pencere açıyor. Film, "Neyi feda etmeye hazırsın?" sorusunu sorarak, izleyiciyi sporun kahramanlarımızı canavarlara dönüştürme potansiyeli üzerine düşündürüyor.
'Him', klişe spor hikayelerinden uzak durarak, Jordan Peele'nin kendine özgü korku ve gerilim anlayışını Amerikan futbolu dünyasına taşıyor. Bu, filmi sadece bir korku deneyimi olmaktan çıkarıp, modern spor kültürüne dair derinlemesine bir toplumsal yorum haline getiriyor. Bazıları filmin sürreal öğelerini abartılı bulabilir veya futbolun bu kadar karanlık bir resmini çizmesini gerçek dışı bulabilir. Ancak Tipping ve Peele, bu abartıyı kullanarak izleyicinin konfor alanını bozmayı ve alkışlanan bir sporun görünmeyen gölgelerini sorgulatmayı başarıyor. Sonuç olarak "Him", sporun ihtişamının ardında yatan tehlikeleri, psikolojik baskıları ve başarı uğruna ödenen ağır bedelleri cesurca ele alan, akılda kalıcı bir eser olarak öne çıkıyor. Benzer bir şekilde, Meksikalı yönetmen David Pablos'un Venedik Film Festivali'nden Ufuklar bölümünde En İyi Film ve programdaki tüm LGBT temalı yapımlar arasında En İyi Queer Film seçilerek Queer Lion ödüllerini alan son filmi "On the Road" da toplumsal normlara meydan okuyan, tehlikeli ve samimi bir queer gerilimi sinemaya taşıyarak uluslararası sanat sineması sahnesinde adından söz ettiriyor. David Pablos'un Venedik ödüllü "On the Road" filmi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Uluslararası sinema sahnesinde dikkat çeken bir diğer önemli yapım ise, İspanya'nın 98. Akademi Ödülleri'nde En İyi Uluslararası Film kategorisi için resmi adayı olarak belirlediği, Oliver Laxe imzalı 'Sirât' filmi oldu. Çölün derinliklerinde geçen bu çarpıcı yolculuk, Cannes Film Festivali'nde aldığı Jüri Özel Ödülü ile şimdiden Oscar yarışının iddialı yapımlarından biri haline gelmişti. İspanya'nın Oscar adayı 'Sirât' filmi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Asya'nın en prestijli sinema etkinliklerinden biri olan Busan Uluslararası Film Festivali de 30. yıl dönümünü 17-26 Eylül tarihleri arasında yıldızlar geçidiyle kutladı. Blackpink'ten Lisa, Hollywood efsanesi Guillermo del Toro ve Koreli süperstar Lee Byung-hun gibi isimlerin kırmızı halıda boy gösterdiği festivalin açılış filmi, usta yönetmen Park Chan-wook imzalı 'No Other Choice' (Tek Seçenek Yok) oldu. Park Chan-wook, sinema sektörünün geleceği ve yapay zeka tehdidi konusunda önemli uyarılarda bulunurken, 'Yılın Asyalı Sinemacısı' ödülü İranlı yönetmen Jafar Panahi'ye takdim edildi. Busan Film Festivali'nin yıldızlarla dolu 30. yıl kutlamaları hakkında daha fazla bilgiyi buradan edinebilirsiniz.
Kaynak: Variety Film İncelemesi