Guillermo del Toro'dan Busan Film Festivali'nde Kore Sinemasına Derin Bir Saygı Durusu

Haber Merkezi

19 September 2025, 08:57 tarihinde yayınlandı

Guillermo del Toro'dan Kore Sinemasına Övgüler: Bong Joon Ho ve Park Chan-wook ile Ruh İkizliği

Dünya sinemasının usta isimlerinden, Oscar ödüllü yönetmen Guillermo del Toro, Kore sinemasının zenginliğini ve özgünlüğünü takdir eden çarpıcı açıklamalarla Busan Uluslararası Film Festivali'ne damgasını vurdu. Bu yıl 30. yıl dönümünü 17-26 Eylül tarihleri arasında görkemli bir açılış töreniyle kutlayan festivalde, K-pop dünyasının ikonik ismi Blackpink'ten Lisa gibi birçok ünlü isim kırmızı halıda yer alarak etkinliğin küresel önemini gözler önüne serdi. Festival aynı zamanda, Hint sinemasının yükselen yıldızlarından Tribeny Rai'nin ilk uzun metraj filmi "Shape of Momo", 'Pachinko' dizisinin genç yıldızı Kim Minha'nın başrolünde olduğu 'Hana Korea' ve Cannes ödüllü yönetmen Vimukthi Jayasundara'nın distopik bilim kurgu draması 'Spying Stars' gibi dikkat çeken bağımsız yapımlara da ev sahipliği yaptı.

Bong Joon Ho: Kaos, İhtişam ve Gerçekçiliğin Ustası

Guillermo del Toro, 'Parazit' filminin dehası Bong Joon Ho'ya duyduğu hayranlığı açıkça belirtti. Del Toro, Bong Joon Ho'nun filmlerinde 'kaosu, gülünç olanı, ihtişamlıyı, şiirseli ve korkunç olanı aynı anda' sunabilme yeteneğinin eşsiz olduğunu vurguladı. Özellikle 'Cinayet Anıları' filmini örnek gösteren del Toro, bu yapımın Amerikanvari bir suç prosedürü olmaktan öte, varoluşsal bir derinlik ve yozlaşmış karakterlerin kusurlu soruşturmasını anlatan, tam anlamıyla Kore sinemasına özgü bir ses taşıdığını ifade etti.

“Yönetmen Bong'a ve Yönetmen Park'a hayranım, çünkü onlar aynı filmde kaosu, gülünç olanı, yüceyi, şiirseli ve korkunç olanı bir araya getiriyorlar.” - Guillermo del Toro

Del Toro, Bong Joon Ho ile 'büyük bir ruhsal bağ' hissettiğini ve 'The Host' (Yaratık) filminin canavar tasarımlarını övdü. Bong'un canavarları Kore toplumunu ve aile yaşamını anlatmak için kullandığını, bunun da kendisinin filmlerinde yaptığı kültürel anlatıma benzediğini belirtti. Bu, Hollywood'un genel eğiliminin aksine, tür elementlerini sadece korkutmak için değil, toplumsal yorum katmak için kullanmanın önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Park Chan-wook: Varoluşsal Romantizmin İkiz Ruhu

Del Toro'nun özel hayranlık duyduğu bir diğer isim ise 'Oldboy'un yönetmeni Park Chan-wook oldu. Yönetmen Park'ı sinemanın 'en güzel, en çaresiz, en varoluşsal romantiklerinden' biri olarak tanımlayan del Toro, onunla arasında 'ikiz ruh' bir bağlantı olduğunu söyledi. Del Toro'ya göre, Park Chan-wook'un romantizmi, kaderin, kasvetin ve varoluşsal karanlığın içindeki derin inançtan besleniyor; bu, Hollywood'un yüzeysel aşk anlayışından oldukça farklı bir yaklaşım.

Festivalin açılış filmi olan "Tek Seçenek Yok" (No Other Choice) da Park Chan-wook imzasını taşıyor. Yönetmen Park, uzun yıllar çalıştığı bir kağıt fabrikasından işten çıkarılan bir adamın hikayesini anlatan bu filmin, kaybolan kağıt ticaretinin günümüz sinema sektörünün yaşadığı zorluklara alegorik bir yansıması olduğunu belirtti. Ayrıca, Park Chan-wook, basın toplantısında yapay zekanın (YZ) yükselişine dikkat çekerek, YZ'nin gelişim hızının öngörülemez olduğunu ve hepimizin içten içe paylaştığı bir korkuyu yansıttığını dile getirdi. Bu uyarılar, sinema dünyasının bu yeni teknolojik tehdide karşı duyduğu endişeyi açıkça ortaya koydu.

Park Chan-wook: "Yapay zeka sorunu, filmin son perdesinde dile getiriliyor ve hepimizin paylaştığı bir korkuyu yansıtıyor. Henüz sektörümüzü dönüştürmemiş olsa bile, gelişim hızı ölçülemez. Yakın zamanda ne olacağını kimse bilmiyor."

Kore Sinemasının Kültürel Özgünlüğü ve Küresel Etkisi

Değer Katmak: Hollywood'dan Farklı Bir Bakış

Guillermo del Toro'nun vurguladığı en önemli noktalardan biri, Kore sinemasının ticari kaygılardan çok kültürel özgünlüğe verdiği önem. Bu yaklaşım, Amerikan pazarında daha 'ticari' olmasa da, Kore sinemasını benzersiz kılıyor. Del Toro, bu sayede 'Şeytanı Gördüm' veya 'Zombi Ekspresi' gibi filmlerin Amerikan sinemasında sıkça görülen 'iyi ve kötü' ayrımcılığından kaçınarak daha derin ve nüanslı hikayeler anlatabildiğini ifade etti. Bu durum, izleyiciye tek boyutlu kahramanlar yerine, ahlaki gri alanlarda gezinen, daha gerçekçi karakterler sunuyor ve kültürel bir zenginlik yaratıyor. Kore sinemasının bu 'tavizsiz' duruşu, ona dünya çapında hayranlık kazandırırken, aynı zamanda yerel kimliğini korumasını sağlıyor. Del Toro'nun da belirttiği gibi, bu filmler sadece birer eğlence aracı olmanın ötesinde, her izlediğinde 'biraz daha canlı' hissetmesini sağlayan eserler.

Festivalin küresel erişimi, sadece Kore sinemasıyla sınırlı kalmayıp, İranlı usta yönetmen Jafar Panahi'ye takdim edilen "Yılın Asyalı Sinemacısı" ödülüyle de pekiştirildi. Panahi, sinemaya yaptığı katkılar ve cesur duruşu nedeniyle onurlandırılırken, etkinlik, dünya sinemasının farklı coğrafyalarından önemli isimlere ev sahipliği yaptı.

Panahi, ödül töreninde yaptığı konuşmada sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden Akademi Ödülleri'nin (Oscar) uluslararası film kategorisi için radikal bir reform çağrısında bulundu. Filmi "It Was Just an Accident"ın Fransa tarafından Oscar'a aday gösterilmesi kararının ardından sahneye çıkan Panahi, mevcut sistemin bağımsız sinemacılar üzerindeki hükümet baskısını gündeme taşıdı. Panahi, "Filmlerimizi yaparken uluslararası festivallere gönderebiliyor ve İran'dan resmi izin alma gibi bir sorunla karşılaşmıyoruz. Ancak konu Akademi'ye geldiğinde, kendi hükümetimizden izin almamız gerekiyor," ifadeleriyle mevcut engeli açıkça ortaya koydu ve Akademi'nin, film yapımcılarını hükümetlerine bağlamayacak bir yol bulması gerektiğini savundu. Bu önemli çağrı hakkında daha detaylı bilgi için Jafar Panahi'nin Oscar çağrısı haberini okuyabilirsiniz.

Del Toro'nun 'Frankenstein'ı: Kişisel Bir Yorum ve Modern Bir Eleştiri

Kore sinemasıyla kendi çalışmalarını bağdaştıran del Toro, hem kendi filmlerinin hem de Kore tür sinemasının canavarları ve tür elementlerini kültürel kimliği keşfetmek için kullandığını belirtti. Yaklaşan 'Frankenstein' uyarlaması hakkında konuşurken, filmin kendisi için derinlemesine otobiyografik olduğunu, 60 yaşındaki Katolik Meksikalı perspektifinden süzüldüğünü ve Mary Shelley'nin genç Protestan İngiliz bakış açısından oldukça farklı olduğunu dile getirdi. Film, yönetmenin giderek daha alakalı bulduğu affetme ve kusurluluk temalarını işleyecek.

“Her şeyi tamamen iyiye veya tamamen kötüye ayırdığımız, kutuplaştırdığımız bir zamanda yaşıyoruz ve bu iki tarafta insanlık için oksijen yok. Hepimiz ortada varız.” - Guillermo del Toro

Del Toro'nun bu yorumu, modern toplumun kutuplaşmış yapısına eleştirel bir bakış sunuyor ve 'Frankenstein' aracılığıyla bu dengesizliğe dikkat çekiyor. Bu, aynı zamanda Kore sinemasının 'iyi ve kötü' ikiliğinden kaçınma felsefesiyle de örtüşüyor; karmaşık karakterler ve gri alanlar, insanlık durumunu daha derinlemesine anlamamıza olanak tanıyor.

Kaynak: Daha fazla bilgi için Variety'nin orijinal haberini ve Busan Film Festivali'nin 30. yıl dönümü haberini inceleyebilirsiniz.