David Suzuki Biyografi Filmiyle Çevre Mücadelesi ve Kişisel Hikayesi Yeniden Gündemde

Haber Merkezi

08 September 2025, 16:44 tarihinde yayınlandı

David Suzuki Biyografi Filmi Geliyor: Çevre Aktivistinin Çığır Açan Hayatı Beyaz Perdede

Kanada'nın önde gelen bilim insanı, medya kişiliği ve uluslararası ödüllü çevre aktivisti David Suzuki'nin ilham veren yaşamı, Montreal merkezli yapım şirketi Possibles Média tarafından beyaz perdeye aktarılacak bir biyografi filmiyle izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. Bu heyecan verici proje, Toronto Film Festivali (TIFF) kapsamında potansiyel işbirlikçilere ve ortaklara tanıtılıyor. Zira TIFF, her yıl olduğu gibi, hem ödül sezonunun ilk sinyallerini veren hem de bağımsız yapımlardan büyük bütçeli projelere kadar geniş bir yelpazede filmlerin dağıtım hakları için kıyasıya bir pazar yeri olan kritik bir platformdur. Hollywood'un önde gelen stüdyoları ve yayın platformları, gelecek yılın izleyici listelerini şekillendirecek, potansiyel gişe rekortmenlerini ve eleştirel başarıları bulmak için Toronto'ya akın ediyor. Festivaller, filmlerin dünya sahnesinde tanıtıldığı, eleştirmenler ve potansiyel alıcılarla buluştuğu kilit platformlardır. Nitekim bu yılki festivalde, "Better Call Saul" ve "Nobody" filmlerinden tanıdığımız Bob Odenkirk'ün başrolde olduğu, yönetmen Ben Wheatley'nin (Free Fire, Kill List) yeni filmi 'Normal', Güney Afrikalı yetenekli yönetmen Zamo Mkhwanazi'nin ilk uzun metraj filmi 'Laundry' ('Uhlanjululo') ve Sir Ian McKellen gibi efsanevi bir ismin sağlık sorunları nedeniyle prömiyerine katılamadığı Steven Soderbergh imzalı "The Christophers" gibi birçok dikkat çekici yapım da büyük ilgi gördü.

Yeşil Bir Dünyanın Savunucusu: David Suzuki Kimdir?

1936 yılında Vancouver, Britanya Kolombiyası'nda dünyaya gelen David Suzuki, üçüncü nesil bir Japon-Kanadalı. II. Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte diğer 22.000 Japon-Kanadalı gibi Britanya Kolombiyası'nın iç kesimlerindeki bir toplama kampında yaşamak zorunda kalması, hayatında derin izler bırakan önemli bir dönüm noktası oldu. Bu deneyim, onun otoriteye karşı karmaşık bakış açısını ve doğayla olan güçlü bağını şekillendirdi. Britanya Kolombiyası Üniversitesi'nde 1969'dan 2001'e kadar profesör olarak görev yapan Suzuki, özellikle 1979-2023 yılları arasında CBC'de sunduğu ve 80'den fazla ülkede yayınlanan “The Nature of Things” (Doğanın Halleri) adlı bilim programıyla tanınıyor. Sürdürülebilir ekoloji alanında uzun yıllardır küresel bir lider olan Suzuki, UNESCO bilim ödülü dahil sayısız ödül ve fahri doktora unvanına sahip.

Biyografi Filminin Perde Arkası ve Odak Noktaları

“Among the Uprising Trees” (Ayaklanan Ağaçlar Arasında) çalışma adıyla geliştirilen filmin yapımcılığını, Possibles Média'dan Serge Noël üstleniyor. Venedik 2025 Uluslararası Eleştirmenler Haftası'nın açılış filmi “Stereo Girls”in de yapımcılarından olan Noël, bu projeyi büyük bir heyecanla hayata geçiriyor. Senaryoyu ise, 2022 San Sebastián en iyi film Altın Kabuk ödüllü “The Kings of the World” filminin ortak yazarı Maria Camila Arias kaleme alıyor. Filmin geliştirme süreci, Telefilm Canada ve Quebec'in SODEC kuruluşları tarafından destekleniyor.

Serge Noël, Variety'ye yaptığı açıklamada,

Zamo Mkhwanazi'nin 'Laundry': Apartheid'ın Gölgesinde Hayaller ve Direnişin Öyküsü

Güney Afrikalı yetenekli yönetmen Zamo Mkhwanazi'nin ilk uzun metraj filmi 'Laundry' ('Uhlanjululo'), Toronto Film Festivali'nde (TIFF) izleyiciyle buluştu ve büyük ilgi gördü. Mkhwanazi için kişisel bir anlam taşıyan bu yapımın kökenleri, ailesinin geçmişine dayanıyor. Yönetmen, "Büyükbabamın bir çamaşırhanesi vardı ve apartheid hükümeti geldiğinde işini kaybetti. Bunun ilk filmim olması gerektiğini biliyordum. O çamaşırhane, kuşaklar arası servetimin çalındığı bir yer olarak her zaman zihnimin bir köşesindeydi. Bugün kim olduğum üzerinde çok büyük bir etkisi oldu" sözleriyle filminin kişisel derinliğini anlatıyor.

1968'de apartheid Güney Afrika'sında, beyazlara özel bir bölgede geçen 'Laundry', benzer bir aile işletmesini konu alıyor. Film, çamaşırhaneyle ilgilenmek istemeyen ve bir müzisyen olma hayali kuran 16 yaşındaki Khuthala'nın (Ntobeko Sishi) hikayesini odağına alıyor. Sorumluluk sahibi babasının (Siyabonga Shibe) bu duruma dehşete düşmesiyle, Khuthala kısa süre sonra arkasında bırakmak istediği miras için savaşmak zorunda kalıyor.

Mkhwanazi, "İzleyicinin onunla birlikte umut etmesini ve hayal kurmasını istedim ama aynı zamanda gerçeği de anlatmak istedim. Belli bir ayrıcalık düzeyiniz yoksa, hayalleriniz inanılmaz derecede belirsizdir. İnsanlara fırsatları inkar ettiğinizde, tüm insanlık kaybeder" diyerek filminin temel mesajını vurguluyor.

Yönetmen, müziğin ve müzisyenlerin hayatında "muazzam bir etkisi" olduğunu belirtiyor. Prince gibi sanatçıların ona ilham verdiğini ve insanların cesur olmalarına yardımcı olduğunu dile getirerek, Güney Afrika'dan kaçmak zorunda kalan Miriam Makeba ve Hugh Masekela gibi isimlere atıfta bulunuyor. Mkhwanazi, filminin karakterlerinin acılarından çekinmezken, neşelerinden de vazgeçmediğini; çünkü baskı altında yaşayan insanların hayatlarının sadece iç karartıcı olmadığını, hayallerini gerçekleştirmek istediklerini ve neşenin, mücadelede kilit bir rol oynadığını ifade ediyor: "Neşe çalındığında, savaş biter." Film, yaratmanın ve birbirine bağlılığın iyileştirici gücünü de öne çıkarıyor.

Gabriel Lobos tarafından çekilen 'Laundry', 1990'ların tarihi dramalarının parlaklığını taşıyor. Yönetmen, gelecekte 'Newborns' adlı feminist bir klon hikayesi projesi üzerinde çalıştığını da belirtiyor. Kendi gençliğindeki bencil tutumunu Khuthala karakteriyle özdeşleştiren Mkhwanazi, babasının mirasını koruma mücadelesine karşı, ondan nefret eden bir karakterin çatışmasını bu kişisel deneyimleriyle şekillendiriyor.

Toronto Film Festivali'nden Diğer Öne Çıkan Yapımlar ve Küresel Sinemanın Nabzı

"Better Call Saul" ve "Nobody" filmlerinden tanıdığımız Bob Odenkirk'ün başrolde olduğu, yönetmen Ben Wheatley'nin (Free Fire, Kill List) yeni filmi 'Normal', festivalin en çok konuşulan yapımlarından biri oldu. Sıradan gibi görünen ama aslında derin sırlarla dolu bir Minnesota kasabasında geçen bu aksiyon dolu gerilim, izleyicilere hem kara mizah hem de soluksuz bir mücadele vadediyor. Filmde, geçici şerif Ulysses (Bob Odenkirk), kasabanın yakuza'nın ABD'deki tüm servetini sakladığı bir merkez olduğunu keşfeder ve kendini tüm kasaba halkına karşı tek kişilik bir savaşa sürüklenmiş bulur. Wheatley'nin 'Free Fire'daki dinamik aksiyonu ve 'Kill List'teki şok edici anlara olan sevgisiyle şekillenen bu yapım, John Wick'in yaratıcılarından Derek Kolstad'ın senaryosuyla acımasız bir çatışmayı merkeze alıyor. Odenkirk'ün "Nobody" filmindeki Bruce Willisvari iç gücünü, istemeyen bir kahraman rolüyle harmanladığı bu eser, 91 dakikalık süresiyle dikkat çekiyor ve sinematik olarak Coen Kardeşler'in "Fargo"suna, "Bad Day at Black Rock" ile "Red Harvest" gibi klasiklere göndermeler yapıyor. Bu sürükleyici yapım hakkında daha detaylı bilgi için Nexus Haber'deki incelememize göz atabilirsiniz.

Festivalin en çok konuşulan yapımlarından bir diğeri de, sinema dünyasının efsanevi isimlerinden Sir Ian McKellen'ın başrolünde olduğu Steven Soderbergh yönetmenliğindeki 'The Christophers' filmiydi. 86 yaşındaki McKellen, doktorlarının uçuş yasağı nedeniyle filmin Toronto prömiyerine katılamadı ve izleyicilere önceden kaydedilmiş bir video mesajıyla seslenerek "Tedbirli olmak pişman olmaktan iyidir" dedi. Aktör, Toronto'ya son gelişinin 1999 yılında 'X-Men' filminin çekimleri için olduğunu hatırlatırken, bu olay büyük bir film festivalinde ana oyuncunun prömiyere katılamamasının, özellikle dağıtım arayışında olan bir yapım için önemli bir dezavantaj olabileceğini gösterdi. Film, huysuz bir ressamı (McKellen) ve daha büyük bir miras elde etmek amacıyla babalarının bitmemiş tablolarını çalıp tamamlatması için sahtekar birini tutan ayrı yaşayan çocuklarının hikayesini entrika ve mizah dolu bir dille anlatıyor. McKellen'ın performansının kariyerinin en iyilerinden biri olduğu söylenen bu dramedi, izleyiciden tam not almayı başardı. Steven Soderbergh ve senarist Ed Solomon'ın "Tom Ripley benzeri bir karakter" fikrinden yola çıkarak geliştirdiği bu yapım, festivalin en çok talep gören filmleri arasında yer alıyor. Sir Ian McKellen'ın sağlık sorunları nedeniyle prömiyere katılamaması hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.

Festivalde öne çıkan diğer yapımlar arasında, Güney Kore sinemasının yetenekli yönetmeni Yoon Ga-eun'un altı yıl aradan sonra gelen yeni filmi 'The World of Love' (Se-gye-ui Joo-in) ve R-dereceli komedilerin geri dönüş sinyallerini taşıyan usta yönetmen Bobby Farrelly'nin 'Driver's Ed' adlı komedisi de yer aldı. Ayrıca, Steven Soderbergh, Gus Van Sant ve Mona Fastvold gibi usta yönetmenlerin yeni projeleri; Angelina Jolie, Riz Ahmed, Michaela Coel ve Chris Evans gibi yıldızların başrolünde olduğu yapımlar da büyük ilgi gördü. Shakespeare'in "Hamlet"inin modern bir yorumu, Gazze'deki 5 yaşındaki Filistinli bir kızın trajik hikayesini ele alan, Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi ünlü isimlerin yapımcı kadrosunda yer almasıyla küresel çapta dikkat çeken "The Voice of Hind Rajab" ve Vince Vaughn'un kariyer dönemeçlerinden "Easy's Waltz" gibi çeşitli yapımlar, festivalin zengin programını oluşturdu. Toronto Film Festivali 2025'in dikkat çeken filmleri ve pazardaki beklentiler hakkında daha fazla bilgi edinmek için Toronto Film Festivali 2025: Buzzy Filmler ve Alışveriş Rehberi içeriğimizi ziyaret edebilirsiniz.

Festivalde Kadın Yönetmenler ve Küresel Sinemanın Yükselişi

2025 Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF), kadın yönetmenlerin ve Tayvan sinemasının güçlü bir temsiliyetiyle dikkat çekti. Festivalin prestijli 'Centrepiece' programı, Asyalı sinema ikonlarından Shu Qi'nin yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk filmi "Girl"ün Kuzey Amerika prömiyerine ev sahipliği yaparken, Shih-Ching Tsou'nun Tayvan, Fransa, ABD ve İngiltere ortak yapımı samimi aile draması "Left-Handed Girl" ve aile geçmişini araştıran belgesel "Palimpsest: The Story of a Name" de aynı bölümde yer aldı. Japon yönetmen Chie Hayakawa'nın Cannes'da da beğeni toplayan ikinci uzun metraj filmi "Renoir" da Centrepiece bölümünde Kuzey Amerika prömiyerini yaptı. Ayrıca, Yönetmen Eimi Imanishi'nin Batı Sahra'da geçen 'Nomad Shadow'un ve Pakistan'dan Seemab Gul'ün 'Ghost School' (Hayalet Okul) filminin dünya prömiyerleri de festivalde gerçekleşti. Hint sinemasının kadın yönetmenlerinin küresel sahnedeki temsilini güçlendirecek tarihi bir adımla, Akademi Ödüllü yapımcı Guneet Monga Kapoor gibi isimlerin mentorluk desteğiyle seçilen altı yetenekli kadın yönetmen de Hindistan'ı uluslararası platformda temsil etmek üzere Toronto'ya geldi.