Meksikalı sinemanın önde gelen isimlerinden David Pablos, son filmi "On the Road" (Orijinal adıyla "En el camino") ile Venedik Film Festivali'nden çifte zaferle dönerek uluslararası sanat sineması sahnesinde adından bir kez daha söz ettirdi. Film, festivalin Ufuklar (Horizons) bölümünde En İyi Film ödülünü kazanırken, programdaki tüm LGBT temalı yapımlar arasında En İyi Queer Film seçilerek Queer Lion ödülüne de layık görüldü. Bu ödüller, Pablos'un karmaşık insan ilişkilerine ve toplumsal normlara meydan okuyan anlatımına olan güveni pekiştiriyor.
Sıradışı Bir Yolculuk ve Tehlikeli Bir Bağ
"On the Road", Meksika'nın kuzeyindeki ıssız yollarda kesişen iki farklı yaşamı merkeze alıyor: Dünya yorgunu bir kamyon şoförü olan Muñeco (Osvaldo Sanchez) ve kaderin kıyısında yaşayan, pervasız genç bir otostopçu olan Veneno (Victor Prieto). Kerouac'ın "Yolda"sını akıllara getiren bu çağdaş yol hikayesi, beklentilerin ötesine geçerek tehlikeli ve giderek samimileşen bir bağın izini sürüyor. Film, basit görünen bir önermeyi şaşırtıcı derecede gergin duygusal bir bölgeye taşıyarak, sert bir yüzeyin altında ezilmiş, karanlık bir kalbi ortaya çıkarıyor. Veneno'nun hayatta kalma mücadelesi ve Muñeco'nun bastırılmış arzuları, izleyiciyi hem rahatsız edici hem de empati uyandıran bir serüvene çıkarıyor.
"On the Road", yüzeyde bir gerilim filmi gibi işlese de, özünde hiper-maço, işçi sınıfı bir ortamda sıkışmış queer bir bağın ve köşeye sıkışmış erkekliğin incelenmesi olarak en karmaşık ve sürükleyici yapımını sunuyor. Beklenmedik bir şefkat ile harmanlanmış bu kanlı hesaplaşma, izleyiciyi derinden sarsıyor.
Kimlik, Cinsellik ve Erkeklik Üzerine Cesur Bir Bakış
Film, Muñeco'nun heteroseksüel, ataerkil kimliği ile Veneno'ya duyduğu çekim arasındaki içsel çatışmayı ve Veneno'nun Muñeco'yu bir baba figürü, bir sevgili ya da sadece nakit ve uyuşturucuya erişimi olan bir fırsat olarak görüp görmediği sorusunu ustaca işliyor. Bu belirsizlikler, ilişkinin dinamiklerini sürekli olarak değiştiriyor ve izleyicinin karakterlerin motivasyonlarını sorgulamasına neden oluyor. Pablos, "On the Road" ile sadece bir gerilim filmi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Meksika'nın acımasız coğrafyasında kimlik arayışını, sömürüyü ve insan doğasının kırılganlığını gözler önüne seriyor.
David Pablos'un Sinematik Evrimi
David Pablos, 2015 yılında Cannes'da prömiyer yapan ve Meksika'nın önemli Ariel Ödülleri'ni kazanan "The Chosen Ones" (Las Elegidas) ile dikkatleri üzerine çekmişti. Ardından gelen 2020 yapımı queer draması "Dance of the 41" (El Baile de los 41) ise küresel Netflix dağıtımıyla daha geniş kitlelere ulaşmıştı. "On the Road", yönetmenin kariyerindeki bu evrimin en yeni halkası olarak öne çıkıyor. Film, daha önceki çalışmalarında olduğu gibi, sert kenarları olmasına rağmen, zor kazanılmış bir sıcaklığı da barındırıyor. Görüntü yönetmeni Ximena Amann'ın neon ışıklarıyla aydınlatılmış, kuru ve çorak manzaraları, filmin kasvetli atmosferini çarpıcı bir şekilde destekliyor.
Editörün Notu: Sinemada Cesur Adımlar
"On the Road" gibi yapımlar, ana akım sinemanın genellikle çekindiği konulara ışık tutarak, sinemanın sadece eğlence değil, aynı zamanda toplumsal bir ayna görevi gördüğünü hatırlatıyor. Queer temaların bu denli cesur ve gerçekçi bir şekilde ele alınması, LGBTİ+ sinemasının sınırlarını genişletirken, izleyicilere de farklı yaşam deneyimlerine dair derinlemesine bir bakış açısı sunuyor. Filmin aldığı ödüller, bu tür hikayelerin uluslararası alanda da karşılık bulduğunun ve değer gördüğünün önemli bir göstergesi. Bu bağlamda, Venedik Film Festivali Ufuklar bölümünden ödülle dönen ve Türkiye'nin Oscar adayı olan yönetmen Murat Fıratoğlu'nun 'One of Those Days When Hemme Dies' filmi de Türk sinemasının uluslararası platformlardaki cesur adımlarını ve başarısını temsil ediyor. Türkiye'nin Oscar adayı 'One of Those Days When Hemme Dies' hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Aynı minvalde, Hint sinemasının yükselen yıldızlarından Tribeny Rai'nin merakla beklenen ilk uzun metrajlı filmi "Shape of Momo", dünya prömiyerini prestijli Busan Uluslararası Film Festivali'nde, Avrupa prömiyerini ise San Sebastián Film Festivali'nin Yeni Yönetmenler bölümünde gerçekleştirerek bağımsız sinemanın küresel sahnedeki yerini güçlendiriyor. Bu tür hikayeler, bireysel özgürlük arayışının, köklü gelenekler ve ailevi yükümlülükler karşısındaki çetin mücadelesini gözler önüne sererek evrensel bir kadın hikayesi niteliği taşıyor. "Shape of Momo" filmi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Aynı festivalde, ünlü yönetmen Park Chan-wook da 30. Busan Uluslararası Film Festivali'nin açılış filmi "Tek Seçenek Yok" (No Other Choice) ile yer alarak, Kore sinemasının geleceği ve özellikle yapay zekanın sektöre olası etkileri hakkında önemli uyarılarda bulundu. Park, sinema salonlarının ayakta kalma mücadelesine ve büyük ekran deneyiminin önemine dikkat çekerek, tüm dünyada sinema endüstrisinin karşılaştığı zorlukları dile getirdi. Park Chan-wook'un yapay zeka ve Kore sineması üzerine uyarılarını buradan okuyabilirsiniz.
Victor Prieto ve Osvaldo Sanchez'in ekrandaki öngörülemez kimyası, filmin ana itici gücünü oluşturuyor. Sanchez'in duygularını kontrol altında tutan performansı, Prieto'nun daha asi ve pervasız karakterine sağlam bir karşı denge sağlıyor. Cinsel karşılaşmalarla sadece tasvir edilmekle kalmayıp aynı zamanda ifade edilen bu 'itme-çekme' dinamiği, filmi sıradan suç filmi klişelerinin ötesine taşıyor.
"On the Road", hem hormonal hem de sert, hem ateşli hem de soğukkanlı bir yapım olarak modern sinemada dikkat çekici bir yere sahip. Venedik'teki başarısıyla uluslararası sanat sineması piyasasında kendine yer bulması beklenen film, özellikle queer dostu dağıtımcılar için kaçırılmaması gereken bir fırsat sunuyor. Cesur ve samimi cinsel sahneleri, bazı daha muhafazakar alıcıları caydırabilir ancak filmin derinliği ve sanatsal gücü tartışılamaz.