Hollywood'un yükselen yıldızı Sydney Sweeney, pop ikonu Halsey ve usta oyuncu Paul Walter Hauser'ı bir araya getiren 'Americana', iki yıllık gizemli bir bekleyişin ardından nihayet gün yüzüne çıktı. İlk gösterimini 2023'te SXSW Film Festivali'nde yapan ancak yapımcı şirketinin iflası nedeniyle adeta bir hayalete dönüşen film, Quentin Tarantino'nun kült filmlerini andıran tarzıyla dikkat çekiyor. Peki, bu neo-western suç draması, vaat ettiği o stil sahibi ve kanlı yolculuğu sunabiliyor mu, yoksa sadece ilham kaynaklarının gölgesinde mi kalıyor?
Kutsal Bir Gömleğin Peşinde: Americana'nın Konusu Ne?
Filmin merkezinde, Lakota kabilesine ait kutsal bir 'Hayalet Gömleği' (Ghost Shirt) yer alıyor. Bu gömleğin, giyen kişiyi beyaz adamın kurşunlarından koruduğuna inanılıyor. Birbirinden farklı motivasyonlara sahip bir grup acımasız karakter, bu paha biçilmez ve mistik objeyi ele geçirmek için Güney Dakota'nın tozlu yollarında kanlı bir mücadeleye girişiyor. Nashville'de country şarkıcısı olma hayalleri kuran kekeme garson Penny Jo (Sydney Sweeney), ona umutsuzca aşık olan Lefty (Paul Walter Hauser) ve şiddet dolu hayatından kaçmaya çalışan Mandy Starr (Halsey) gibi karakterler, bu tehlikeli oyunda kendi kaderlerini çizmeye çalışıyor.
Film, doğrusal olmayan anlatım yapısıyla 'Pulp Fiction' gibi klasiklere selam duruyor ve hikayeyi farklı karakterlerin gözünden, zaman atlamalarıyla anlatarak izleyicinin beklentileriyle oynamayı hedefliyor.
Tarantino Rüzgarları ve Yönetmenin İlk Sınavı
'Americana'nın yönetmen ve senarist koltuğunda, 'Damnation' gibi dizilerdeki çalışmalarıyla tanınan Tony Tost oturuyor. Tost'un bu ilk uzun metrajlı filmi, teknik açıdan oldukça parlak ve tecrübeli bir yönetmenin elinden çıkmış gibi duruyor. Geniş açılı çekimler, South Dakota'nın uçsuz bucaksız ve tekinsiz atmosferini başarıyla yansıtıyor. Ancak eleştirmenlerin ortak noktada buluştuğu bir konu var: diyaloglar. Tarantino ve Coen Kardeşler'in filmlerinde duyduğumuz o ağdalı ama doğal ve akıcı diyalogların aksine, 'Americana'daki konuşmalar zaman zaman yapay ve zorlama hissettiriyor.
Öne Çıkanlar ve Tartışılanlar
- Güçlü Yanları: Şık sinematografisi, western ve noir türlerini harmanlayan stil sahibi yapısı ve gerilimi yüksek temposuyla öne çıkıyor.
- Zayıf Yanları: Diyalogların doğallıktan uzak olması ve hikayenin 90'ların bağımsız sinema akımına 30 yıl geç kalmış hissi yaratması en büyük eleştiriler arasında.
- Sydney Sweeney'nin Performansı: Sweeney, ekran karizmasıyla karakterini sevdirse de canlandırdığı Penny Jo'nun kekemeliği, eleştirmenler tarafından 'yapmacık' ve 'zorlama' bir tercih olarak görülüyor.
Oyuncu Kadrosu ve Performanslar: Işıklar ve Gölgeler
Sydney Sweeney, son yılların en çok konuşulan isimlerinden biri olarak filmin başrolünde. Her ne kadar karakterinin bazı özellikleri eleştirilse de, Sweeney'nin yıldız ışığı filmi taşımayı başarıyor. Ona eşlik eden Paul Walter Hauser, 'tatlı bir ahmak' olarak tanımlanan Lefty rolünde sempatik bir performans sergiliyor. Pop yıldızı Halsey'nin Mandy Starr rolündeki oyunculuğu ise filmin merak edilen bir diğer yönü. Yerli Amerikalı karakterlerin klişelerden uzak ve daha derinlikli tasvir edilmesi, özellikle Zahn McClarnon'un canlandırdığı Ghost Eye karakteri, filmin modern western kimliğini güçlendiren unsurlardan biri olarak dikkat çekiyor.
Nihai Karar: İzlemeye Değer mi?
'Americana', şüphesiz ki izleyicileri ikiye bölecek bir yapım. Eğer stilize şiddet, non-lineer anlatı ve western türüne modern bir yorum getiren filmleri seviyorsanız, Tony Tost'un bu ilk filmi size keyifli anlar yaşatabilir. Ancak özgün bir senaryo ve doğal diyaloglar arıyorsanız, filmin 'Tarantino taklidi' olduğu yönündeki eleştirilere hak verebilirsiniz. Uzun lafın kısası 'Americana', teknik başarısı ve güçlü oyuncu kadrosuna rağmen, ilham kaynaklarının büyük gölgesinden tam olarak sıyrılamayan, ancak yine de türün meraklıları için göz atmaya değer, kanlı bir yol hikayesi.
Bu haber metni, Variety'de yayınlanan orijinal eleştiri temel alınarak Nexus Haber editörleri tarafından yeniden yorumlanmış ve zenginleştirilmiştir.